3 Aralık 2011 Cumartesi

http://www.utkusen.com/blog/illuminati-ve-muzik-endustrisi.html


“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” (İbrahim Suresi, 22)
Bu ayette kıyamet koptuktan sonra satanistlerin “hani bizi kurtaracaktın” tarzı sitemlerine şeytanın verdiği cevap gösteriliyor. Yani demekki şeytanın insanlara vaaddetiği sadece dünyada mal, mülk, şöhret değil aynı zamanda sonsuz bir kurtuluş. Ama yalan söylüyor tabiki.
Önceki yazımda Hz.İsa’nın şeytanla karşılaşmasına yer vermiştim. Gelen maillerde “neden Hz.Muhammed ile şeytanın karşılaşmasına da yer vermedin, o da açıklayıcı olurdu” tarzı eleştiriler aldım. Haklılar. O yüzden bu yazıyı Hz.Muhammed ile şeytanın diyaloğuyla bitirmek istiyorum. Hepsini değil, kısaltılmışını koyuyorum. Mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. İblis bu diyalogda yöntemlerini, ve çaresizliğini itiraf etmekte. Tamamını okumak isteyen Google’dan bulabilir.
-Bir gün Resululah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:
-Ev sahibi, içeridekiler, eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek işim var.
Bunun üzerine, herkes Resülullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:
-”Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?” Buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:
-En iyi bilen Allah Resulüdür. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz:
-”O, lain(lanetlenmiş kişi) İblistir. Allah’ın laneti onun üzerine olsun” Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
-Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
-”Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; Ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir, öldürmeyi bırak.” Sonra şöyle buyurdu:
-”Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.”
-Kapıyı ona açtılar, İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar.Bir gözü şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, şöyle bir selam verdi:
-Selam sana ya Muhammed; Selam sizlere ey cemaat-ı müslimin. Onun bu selamına Resülullah (s.a.v.) şu mukabelede bulundu:
- “Selam Allah’ındır ya lain..” İblis şöyle anlatmaya başladı:
-Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
-”Nedir o mecburiyet?” Şeytan anlattı:
- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi: ve dedi ki: Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve insanoğlunu nasıl kandırdığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra O; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra Allah-ü Teàlà buyurdu ki:
-Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen, seni kül ederim; rüzgar savurur, düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
İşte böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:
-”Madem ki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?”
Şeytan şu cevabı verdi:
-Sensin ya Muhammed… Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur.
Sonra senin gibi kim olabilir?
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
-”Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?” Şeytan anlattı:
-Allah yolunda, ahlaklı gence.
(Bu kimleri sevmezsin konusu uzunca burada kesiyorum)
Resülullah (s.a.v.) Efendimizin o cümlesini duyan lain İblis şöyle dedi:
-Heyhat, heyhat… Ümmetin hangi saadetinden bahsediyordum? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler.
Beni yaratan ve kıyamet gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım.
Cahillerini ve âlimlerini…Ümmilerini ve okumuşlarını.. Facirlerini ve âbidlerini…Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat, Allah’ın hâlis kulları hariç, Evet kabul, bunları azdıramam.
Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
-”Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimdir?…”
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
-Bilmez misin? Yâ Muhammed, bir kimse ki, parayı pulu sever… Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi ve dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki; yâ Muhammed, baş olma, makam sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis, bundan sonra aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:
-Bilmez misin, yâ Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah’a ibadet etti. Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifa buluyordu.
Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım… Zina etti. Katil oldu.
Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendedir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse… o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse… o benim sevgilimdir.
Bilmez misin yâ Muhammed, ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına and içtim.
-”Muhakkak, ben size nasihat ediyorum.” (7/16). Dedim…
Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
-Yâ Muhammed, namazı vakti gelince… onu da anlatayım. O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm. Derim ki:
-Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın. Daha önünde uzun bir ömür var.
İblis bundan sonra, konuşmasına şöyle devam etti:
-Sen, ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki?..
Ben onlara, ne tuzaklar kurarım… ne tuzaklar.
Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki:
-Namaz size göre değil… O, Allah’ın âfiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. Allah size ne verdi ki siz ona itaat edeceksiniz.
İblis, bundan sonra; Resülullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:
-Yâ Muhammed, bir kimseyi delâlete sürüklemek içim elimde bir imkân yoktur.
Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm… o kadar.
Eğer delâlete sürüklemek elimde olsaydı; yeryüzünde:
- Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın Resülüdür. Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delâlete düşürürdüm.
Nasıl ki; senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah’ın tebliğ eden Resulüsün.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendi-miz, İblis’e şöyle buyurdu:
-”Ya İblis, acaba senin bir tövbe etmen ve Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum…
Söz veririm…” Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
-Yâ Resülullah, iş verilen hükme göre oldu… Kararı yazan kalem de kurudu… Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder