31 Aralık 2012 Pazartesi

Nefes alamıyorum. Bu koca dünya ve bütün bu alem bana dar geliyor.
Sabır.
Cam gibi bir, büyük öfke.

Ben neyim?
Negatiflik dışında neyim var?
Çünkü herkesin bana bakma nedenini bulamıyorum.

30 Aralık 2012 Pazar

Günümüzün Çıkar Üzerine Kurulu Aşk ve Evlilik Anlayışı Hakkında…


Günümüzün Çıkar Üzerine Kurulu Aşk ve Evlilik Anlayışı Hakkında…

“Allah Rızası İçin Sevmediklerinden Dolayı Aşağılanıyorlar

“Benim birçok vakada gördüğüm şu; bazı kadınlar ilk önce, arabanın markasını gördüğünde şiddetli aşkı hissetmeye başlıyor. Araba; marka ve çok pahalı bir arabaysa o aşkın heyecanı bir kere kaplıyor. Üstündeki kıyafetler de eğer pahalıysa şahsın, bir de iyi bir okuldan mezunsa, babası da zenginse artık o aşk onun gözünü döndürüyor, şiddetli bir tutkuya dönüştürüyor. Artık eli ayağı boşalıyor, her şeyini verecek hale geliyor öyle tipler, ben duyuyorum. Sonra bir gün diyor ki şahıs, “Babam iflas etti”, ki çok normal ekonomik kriz anında, “dolayısıyla ben de iflas ettim” diyor. Kadının kafasında bir ışık sönüyor adeta beyninin içerisinde, o aşk bir anda kayboluyor, nefret ettiği bir mahlûk kalıyor geride yani büyük bir tiksintiye ve öfkeye dönüşüyor. İşte bu Allah’ın bu insana verdiği bir cezadır, çok büyük bir aşağılanmadır. Halbuki Allah rızası için sevmiş olsa, onun fabrikası da gitse, işyeri de gitse, gelse de hiç fark etmez. Gelirse Allah’ın bir nimeti olarak görür, giderse de Allah’tan bir hayır olarak görür. Hiçbir şekilde etkilenmez.”

Kız Çocukları Ömür Boyu Aynı Çileyi Çekiyor” 

“Nice zavallı kadınlar feci şekilde eziliyorlar, nefret edip tiksinmelerine rağmen ailelerinin telkinleriyle, çevrenin telkinleriyle o mahlûklara tahammül ediyorlar. İğrendiği ve tiksindiği halde işte “senin eşindir çocuğum” diyor, “tahammül etmen gerek” diyor, “gayet normal” diyor, “falanca da buna tahammül ediyor ne var bunda?” diyor. Hatta kendinden örnek veriyor. Senin baban da öyle diyor, ona da tahammül ettiğini söylüyor, yani çocuklar böyle çarpık bir eğitimden geçiriliyorlar bir kısmı. Bunlar doğru değildir, gerçek Allah sevgisi, Allah için olan sevgi kadının ruhunda bir ateş gibi etki yapar, korkunç zevk verir, çok güzeldir kadın için, erkek için de şiddetli yakıcı etkisi olan çok derin bir duygudur. Büyük bir zevktir. Bu zevki alacaklarına maddeciliğin içerisine girip, o azabın, o kirin içerisinde adeta boğuşuyorlar.
İğrendiği bir insanla sürekli beraber olmak durumunda kalıyor ve ömür boyu bu çileyi çekiyorlar. Çünkü ahlakından nefret ediyor, kişiliğinden nefret ediyor. Sürekli yalan söylüyor, sürekli ters konuşuyor. Kadının onurunu kırıyor. Sevgisizliği açık açık belli oluyor elinden yüzünden. Onun bütün sevgisi malında, mülkünde oluyor. Gururlu ve enaniyetli oluyor ve kadının değerini bilmiyor. Nice böyle güzel kadın, bu şekilde heba oluyor bütün ömürleri ve çöküyorlar. Ben böyle birçok güzel kadın gördüm. Yazık yani yıllar sonra görüyorum, eli yüzü buruş buruş olmuş, perişan olmuş adeta insanlıktan çıkmış, mahvolmuş, bütün gençliği o şekilde geçip gidiyor. Ruhundaki o cevher de gidiyor, ruhundaki o derinlik de harcanmış oluyor, çok yazık oluyor. Onun için en güzel ölçü Allah’ın koyduğu ölçüye uyup gerçek aşkı aramak, Allah’ın o güzel tecellisini aramak, çok samimi olmak, çok dürüst olmak, Allah’tan çok korkmak ve Allah’ı çok sevmektir. Bunun meydana getireceği derin zevkin, şaşırtıcı ve çok sarsıcı olan zevkin Allah’tan bir nimet olarak mümine sunulduğunun da bilinmesi gerekir. Sırf Müslümanlara has, Allah’tan gerçekten korkanlara has böyle derin bir mucize var. Bunu çok çok az insan bilir. Bilmedikleri için bu belanın içinde yaşıyorlar. Bilseler belki onlara o dünyaları verseler yine gitmeyecek o insanlar. Yani gerçek imanla sevmenin ne kadar zevkli ve güzel olduğunu bilseler, onların ne fabrika gözünde olur, ne o para, ne araba, ne başka bir şey gözünde olur. Ama farkında değiller.”

“Doğumdan Sonra Kadınlara Yapılan Zulüm” 

“Kadıncağız mesela yaşlanıyor, doğuruyor, deforme oluyor. “Hadi bakalım sen babanın evine git” deniyor. Bu ahlaklı bir tavır değil. Bu vicdanlı bir hareket değil. Tabii ki o Allah rızası için orada doğurmuş. O çileye katlanmış. Yani ona güvenmiş. O zaten tahrip olacağını biliyor vücudunun. Bir fedakarlık yapmış. Ona o tip bir muamele yapılması çok çirkin. İnsanın bilakis öyle bir kadına sevgisi daha da artar. Daha şefkati, daha merhameti, muhabbeti artar. Çünkü o onun yanında o hale gelmiş. Allah rızası için o hale gelmiş. Derinliği tetikleyen bir şeydir bu. Dolayısıyla soğumaya neden olan bir şey değildir. Ama basit bakarsa bir insan, sıradan bakarsa, bunlar olur tabii ki.”

Dünyada ‘Evlilik’ Adı Altında Büyük Bir Tiyatro Sergileniyor” 

“İnsanın tabii ki evleneceği şahıs kaderinde belirlidir. Onunla eğer geçinemeyecekse o da kaderinde bellidir. Onu sevecekse o da kaderinde bellidir. Ama sevginin kökeninde tabii ki, Allah korkusu, Allah sevgisi, keskin akıl, samimiyet, sadakat, sırdaşlık vardır. Bunlar olmadığında ne kadının ne erkeğin sevmeye gücü yetmez. Artık ondan sonra taklitler oyunlar başlar. Yani iki tane tiyatro sanatçısının karşılıklı ömür boyu taklitleri, birbirlerini kandırmak için yaptıkları zor ve yorucu oyunlar başlar.

Sahte gülmeler, sahte konuşmalar, sahte iltifatlar, sahte sevgiler devreye girer, ki bu çok büyük bir azaptır iki taraf için de. Yani gizli nefret gelişir. Kalben sevmediği halde seviyormuş gibi görünür. Halbuki Allah rızası için sevdiğinde kalben içinde şiddetli bir zevk alır. Kontrol edemediği bir zevk alır ve gerçek anlamda bir sevgi olur bu. Öbüründe tahammül meydana gelir. Yani ona tahammül etmiş olur.”

“Tahammül Aşamasında Oynanan Oyun Büyük Acı Verir” 

“Tahammül ederken de ona sezdirmemeye çalışıyor tabi o kişi. Tahammül ederken, ki çeşitli yöntemleri oluyor onun, karşılıklı şirin görünme yöntemleri oluyor. Mesela o, ona çok güzel bir yemek yaptığını ve onu beklediğini söylüyor. O da ona “çok şahane bir yüzük buldum” diyor. Mesela böyle bir sarılıp etraflarında bir dönüyorlar şöyle bir, filmlerde gördükleri gibi falan. Ömür boyu poz yapmak, ömür boyu taklit etmek o kadar acıdır ki bir insan için. Yani bir kadının hoşlanmadığı halde seviyor görünümüyle yaşaması çıkar için, bir erkeğin de sevilmediğini bildiği halde, seviliyor görüntüsüne inanmadığı halde güya buna kanarak yaşaması ve karşılıklı sevgi görüntüleri yapmaları ve bunu bir aktör gibi bir aktris gibi uygulamaları, dünyanın en büyük azaplarındandır ve Allah’ın insanlara verdiği en büyük belalardandır.”

“Romantizm İnsanları Yapmacıklığa Sürüklüyor” 

“Romantizm mantıklı olmayı ortadan kaldırır. Tutarlı konuşmayı ortadan kaldırır. Mesela, bir insan bir kadınla beraberse ona romantik hareketler yapması, romantizme uygun hareketler yapması onu otomatik yapmacıklığa sürükleyecektir. Kadınların da en nefret ettiği şey yapmacıklıktır. Erkek olsun kadın olsun, insanlar yapmacıklıktan hoşlanmaz.”

“Romantizm Aklı Örten Komik Uygulamalardan İbarettir” 

“Genelinde öyle olur, yani hüzün getirir ve tavırlarında bozukluk olur. Akılcılık en güzelidir. Akılcılıkta heybet, derinlik ve ihtişam olur. İnsanın ruhunu derinden etkileyen bir güzellik ortaya çıkar. Romantiklikte akıl çıkmaz, yapmacıklık çıkar. Yani film stüdyosu gibi olur ortalık. Yerli filmlerde gördüğümüz bazı sahneler gibi olur. Hem biraz komik olur, hem de gerçekçi olmaz. Gerçekçi olmak çok güzeldir. Akıllı olmak, derinlik, tutku, Allah aşkı, Allah’ın tecellisi olarak insanları görmek, Allah için sevmek ruhta derin etki meydana getirir. İnsanın o zaman altıncı hissi devreye girer. İnsanda bir tutku hissi vardır, derin sevgi hissi vardır. O zaman Allah mesela kadınlara karşı insanın ruhundaki o derin sevgiyi ortaya çıkartır. Romantizm yerine Allah’ın verdiği o altıncı hissin, o derin ve büyük hissin ortaya çıkması çok önemlidir. Romantizm aklı örten, mantığı örten, yapmacıklıkla, biraz da işte oradan buradan gördükleriyle insanın yaptığı komik uygulamalardır.”

“Din Ahlakının Yaşanmadığı Toplumlarda Erkekler de Menfaat İçin Evlenir” 

“Mesela kadına, kıza söylüyor. Kız zengin oluyor ama kızcağız yani tip olarak da çirkin oluyor. Çok vardır görülen. Hatta geçenlerde de öyle, ünlü bir zenginin kızı var. Kızcağız yaratılıştan hakikaten çirkin. Allah öyle yaratmış, ama bir kültürel yönü, bir kişiliği de yok dikkat çekecek. Ama tek yönü zenginliği. Akıl almaz üsluplarla basına çıktı bu kişi, yani ondan çok etkilendiğini, ilk defa aşkı tattığını söyledi. Herkes bıyık altından gülüyordu, belli yalan olduğu. Ama işte kendince onu kandıracak ve bir süre sonra maddi varlığına ulaşacak şekilde bir plan yapmış anlaşılan. Bunlar çok çirkindir, çok aşağılayıcı, bir insana yakışmaz. Ama mesela o kız hakikaten çok güzel takva olsa, güzel ahlaklı olsa, tipi de vasat olsa, Allah o insana onu çok çok güzel gösterir. Çünkü insana o zaman bir heybet gelir. Yani hayret edilecek bir güç meydana gelir. Vasat güzel olağanüstü güzele dönüşür o zaman. Çünkü akıl insanı güzelleştirir, tutku insanı güzelleştirir. İnsanın ruhundaki o derin güç ortaya çıkar, o derin güç çıkmadıktan sonra yani kasaptaki et gibi durur.”

“Evlilikte Uyum Burçlarla Değil, İman ve Akılla Olur” 

“Balıkla kova uyumludur ve evlenirlerse iyi olur diyen, böyle düşünen arkadaşlar var diyorsunuz. Bu arkadaşlara benim tavsiyem şu: Gitsinler adli kayıtlara baksınlar. Mahkemedeki boşanma dosyalarına, hapishanedeki cinayetten yatanlara ağır yaralamadan yatanlara baksınlar. Birçoğunun balık ve kovaya mensup olduğunu göreceklerdir. Aslan burcundandır bilmem ne burcuyla uyumludur diye düşünürler ama gitsinler. Hayır, gitsinler mahkeme kayıtlarına baksınlar. Hiç de öyle olmadığını göreceklerdir. Uyum ancak akılla olur, derinlikle olur. Allah korkusuyla olur. Mesela bir kadının Allah’tan korktuğundan bir insan eminse, ben mesela eminim diyelim korktuğundan eminim. Allah’ı çok sevdiğinden eminim, Allah’a iman ettiğinden eminim. Benim için bir kere garanti oluşmuş oluyor. O kadında benim için bir garanti oluşmuş oluyor. Benim bir kere içim rahatlar. Sonra ne ararım, mesela samimiyet ararım. Zaten bu özellikler varsa o insan samimidir. Samimi insan bir kere yalan söylemez. O zaman bak mükemmel bir insan ortaya çıkmaya başlıyor. Yani muazzam bir insan ortaya çıkmaya başlıyor. Bu vasıflara mensup olan bir insan, zaten fizik olarak da güzeldir ayrıca. Yani Allah onu fizik olarak da güzelleştirir, çok hoş bir insan haline gelir. Yani üslubu güzel olur, sesi konuşması güzel olur. Bakışları güzel olur, teni güzel olur, nefaseti, tavrı her şeyiyle çok güzel olur. Eğer bunlar yoksa, yani Allah’tan korkmuyorsa, çok çok tehlikelidir öyle bir kadın. Yani her şeyi yapabilir. Kalleşlik yapabilir, kahpelik yapabilir, oyun oynayabilir. Tahmin tahayyül edemeyeceğiniz gibi, insan orada canına güvenmez. Yani canının savunmasının içerisindedir. Can kaygısı içerisindedir. Canını nasıl koruyacağını düşünür. Onun için orada bir mutluluk, bir şey olmaz. Bu tip evliliklere dikkat ederseniz, sabahtan akşama kadar boşanma tehditleri havalarda uçuşur. Daha yeni evli olurlar, daha üçüncü günü boşanma konusu gündeme gelir. Kapıyı vurur dışarıya çıkar. Babasının evine gider, bir rezalet çıkar. Sonra o gider babasının evinden onu alır getirir, geri gelirler. Yani her iki günde bir küsme, her iki günde bir olay ve kavga, birbirlerine olumsuz laflar söyleme, yani imalı böyle kinayeli laflar söyleme. Çok huzursuz bir hayat olur.”

“Sevgisizlik Vücut Hücrelerini Mahveder” 

“Mesela ben genç yaşta bayağı yaşlanmış kadınlar görüyorum. Bunlar hep o çektikleri acıdan ve sevgisizliktendir. Yani kadını sevgi güzelleştirir, tutku güzelleştirir. Bu olmadığında da inanılmaz hızla çöküyorlar. Mesela, genç kız evleniyor bayağı güzel, dinç kız iki sene sonra görüyorum teyze olmuş. Çökmüş, perişan olmuş. Bunun sebebi işte sevgisizliğin vücut hücrelerini mahvetmesidir. Çünkü vücut hücrelerinin tamamı sevgiye göre yaratılmıştır. Yani gözler bile sevgiyi anlar. Mesela sevgide göz bambaşka bir şekil alır. Ses bambaşka bir şekil alır. Mesela seven bir insanın sesiyle, sevmeyen bir insanın sesi çok farklıdır. Sevenin gözüyle sevmeyenin gözü çok farklıdır. Mesela seven bir insanın müzikten aldığı zevkle sevmeyen bir insanın müzikten aldığı zevk çok farklıdır. Her şeyi farklıdır. Yani bütün vücut fonksiyonları bozulur. Bu erkek için de böyledir, kadın için de böyledir.”

“Mantık Kadınlar İçin Çok Tehlikelidir’ 

“Mantık kadın için çok tehlikelidir. Mantık kadının çıkarına gibi görünür, ama kadını mahveden yaşlandıran, çirkinleştiren, üzen, içindeki gücü alan, tutku gücünü yok eden bir zehirdir mantık. Kadın ancak Allah’ın rızasına en çok uymakla, Allah’tan çok korkmakla bütün güzelliğine kavuşur, yani kadın olur o zaman. Ama tabi bunu yapmak için, Allah’ın rızasına uyulmaz. Allah’ın rızasına uyulduğu için bu olur… Mesela kadın grip nezle olur, çok perişan da olabilir. Çok hasta kötü durumlara düşebilir. İnsan ona aşkla, şevkle, şefkatle yaklaşır. O tutku bitmez o zaman. Cennette zaten aslı ile beraber olacak onun ve sonsuza kadar yaşayacak. Onun için kadınların öyle paraya tamah ederek, tipine tamah ederek, şöhretine, mesleğine tamah ederek, kendilerini heba etmeleri kendi suçları olur. Sonra çektikleri acının nereden geldiğini sormasınlar hiç kimseye. Çektikleri acının kaynağı mantıktır. Kendilerini uyanık zanneden insanlar, bu acının içine mecburen düşerler.”

“Maskelerden Dolayı İnsanlar Mutlu Değiller” 

“İnsanlar maskeyle geziyor. Büyük bölümü maskeyle geziyor. Bu maskeler kalkacak. Maskelerden dolayı da insanlar mutlu değil. Ben dışarı çıktığımda insanların birçoğunun yüzünü güler göremiyorum, mutlu göremiyorum. Çünkü maskeyle karşılaşıyor. Gerçek insan, insanın hoşuna gider. Gerçek yüz, insanın hoşuna gider. Maske insanı çok rahatsız eder. Yapmacıklık insanı çok rahatsız eder.”

29 Aralık 2012 Cumartesi

Linkin Park - Somewhere I Belong


Ait Oldugum Yerde 

Bu başladığınnda söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
Ve içimdeki hiçbir şeysizlikte kaybolmuştum. 
Kafam karışmıştı. 
Ve kafasında böyle şeyler olan tek insan olmadığımı bulmak için onların dışıma çıkmasına izin verdim. 
İçimde... 

Ama onların görebildiği tek şey şu: sadece açığa çıkan kelimeler, 
benim hissetmem için bırakılan gerçekliklerdir.
Kaybedecek hiçbir şey yok.
Sıkışmış bir durumdayım, içim delik ve yalnızım 
Ve hata benim kendimin,ve hata kendimin 

İyileşmek istiyorum, düşündüklerimin asla gerçek olamayacağını hissetmek istiyorum 
Bu kadar uzun zamandır hissettiğim acının gitmesini istiyorum.
*O gidene kadar bütün acıları sil* 
İyileşmek istiyorum, gerçek bir şeye yakınmışım gibi hissetmek istiyorum. 
Ait oldugum yerde hep istediğim bir şey bulmak istiyorum.

Ve söyleyecek hiçbir şeyim yok 
Sadece aklimda hayal ettiğim gibi olmadığını görmek için her yere bakıp duruyorum 
Ben neyim? 
Negatiflik dışında neyim var? 
Çünkü herkesin bana bakma nedenini bulamıyorum.
Kaybedecek bir şey yok 
Kazanacak bir şey yok, içim delik ve yalnızım 
Ve hata sadece benim ve hata sadece benim 

İyileşmek istiyorum, düşündüklerimin asla gerçek olamayacağını hissetmek istiyorum 
Bu kadar uzun zamandır hissettiğim acının gitmesini istiyorum.
*O gidene kadar bütün acıları sil* 
İyileşmek istiyorum, gerçek bir şeye yakınmışım gibi hissetmek istiyorum. 
Ait oldugum yerde hep istediğim bir şey bulmak istiyorum.
Bunu kendi üstümde deneyene kadar asla kendim olduğumu bilemeyeceğim. Ve yaralarim iyilesene kadar başka hiçbir şey hissetmeyeceğim. Benden kendimden ayrılana kadar hiçbir şey olamayacağım. Kendimden ayrılacağım, bugün kendimi bulacağım.
İyileşmek istiyorum, düşündüklerimin asla gerçek olamayacağını hissetmek istiyorum 
Bu kadar uzun zamandır hissettiğim acının gitmesini istiyorum.
*O gidene kadar bütün acıları sil* 
İyileşmek istiyorum, gerçek bir şeye yakınmışım gibi hissetmek istiyorum. 
Ait oldugum yerde hep istediğim bir şey bulmak istiyorum.
İyileşmek istiyorum, ait olduğum yerdeymişim gibi hissetmek istiyorum.
İyileşmek istiyorum, ait olduğum yerdeymişim gibi hissetmek istiyorum.
Ait olduğum yerde...

28 Aralık 2012 Cuma

Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün, eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde bir adam kılanı inkar mı ettin?"
18:37

De ki: "Göklerden ve yerlerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki "peki siz yine de korkup sakınmayacak mısınız?"
10:31

İşte bu sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki nasıl hala çevriliyorsunuz?
10:32

27 Aralık 2012 Perşembe

Tek Renk Üzerine

Bir papatyadan artık lale olmasını ya da bir laleden artık papatya olmasını istemek komik olur.
Ama bu ikisinin de çimen olmasını istemek gibi bir şey.
İşin en komik tarafıysa şu; bahçedeki en güzel çiçek siz olsaydınız, bütün bunları umursar mıydınız?

24 Aralık 2012 Pazartesi

Nasıl güzel insan olunur?

- Hakkında bilgi sahibi olmadığı şeyi aktarmaz, hakkında bilgi sahibi olmadığı şeyin ardına düşmez, hakkında bilgi sahibi olmadığı şeyi istemez.
- Kendi doğrularını başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmaz, en güzel şekilde öğüt verir. 
- Doğruyu yapmak için destekçi beklemez. 
- İyi ve güzel şeylerin yayılmasını arzu eder.
- İyiliği engellemez, önünü açar.
- Asla ümitsizliğe düşmez; metin ve sabırlıdır.
- Aşırı gitmez, taşkınlık yapmaz; aşırı sevinmez; aşırı üzülmez.
- Dünya nimetlerinden en güzel şekilde faydalanır.
- Bozgunculuk yapmaz.
- Kötü duygularını ıslah etmeye çalışır.
- Yaptığı hatalara pişman olur, hemen ardından bir iyilik yapar ve aynı hatayı ikinci defa yapmamaya gayret eder.
- Zalimleri dost veya sırdaş edinmez; zalimlere arka çıkmaz; boyun eğmez ve zalimlerin tuzaklarından ötürü tasalanmaz.
- Düzeni bozmaz, karışıklık çıkarmaz.
- Doğal dengeyi korur.
- Barışı bozmaz, barışı bozanlarla mücadele eder.
- Zulme uğramış, yardım bekleyen insanlar uğrunda zulüm ortadan kalkıncaya kadar mücadele eder.
- Yanlışa karşı mücadelesini yanlış yollarla değil, en güzel şekilde yapar.   
- Güzel söz söyler; güzel öğütle doğruluğa çağırır.
- Pislikten sakınır, güzeli ve temizi sever. 
- Bir şey pisse, çok olmasına kıymet vermez, temizse az bile olsa makbul olduğunu bilir.
- Yaratanından başka hiçbir varlığa el açıp yalvarmaz; hiçbir varlıktan korkmaz ve hiçbir varlıktan medet ummaz.
- Öfkesini yutar; kızdığı zaman bile kusurları bağışlar.
- Kimseyle alay etmez; kimseyi ayıplamaz; kimseyi kınamaz.
- Kimsenin arkasından konuşmaz.
- Kusur aramaz.
- İftira etmez.
- Laf getirip g*türmez.
- Yumuşak kalpli ve merhametlidir.
- Kimsenin inancına hakaret etmez; başkalarının inançlarına hakaret edilen topluluklarda bulunmaz.
- Kabalıktan kaçınır.
- El açıp isteyeni azarlamaz.
- Kimseyi kötü lakapla çağırmaz.
- Böbürlenmez, büyüklük taslamaz. 
- Küçümseyerek insanlardan yüz çevirmez.
- Tevazu ile yürür.
- Yaptığı iyiliği başa kakmaz.   
- Şımarmaz, nankörlük etmez; her şeyin kıymetini bilir.   
- Gösteriş yapmaz.   
- Düşünüp öğüt alır ve aklını kullanır.   
- Bilgiye değer verir; bilge ve aydın olmayı ister.
- Sürekli öğrenir ve öğrendiklerini tatbik eder.
- Dinler ve sözün en güzeline uyar. 
- Her şeye ibret nazarı ile bakar; doğadan, var oluştan, geçmişten, ölümden ibret alır.
- En ufak bir iyiliğin ve en ufak bir kötülüğün bile karşılığını bulacağına inanır.
- Gönül huzuru ve vicdan rahatlığı ister.
- Tüm işlerini hakkını vererek, titizlikle ve danışarak yapar.
- Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirir; boş durmaz, boş kalınca başka işe yönelir.
- Cahillerden yüz çevirir; boş söz işitince vakar ile geçip gider.
- Az uyur.
- Tedbirlidir; daima hazırlıklı ve uyanık bulunur.   
- Bollukta da darlıkta da, kazançlarından ihtiyacı fazlasını iyilik yolunda harcar.   
- Harcadığında ne israf ne cimrilik eder. 
- Malından isteyene ve mahrum kalmışa belli bir hak tanır; yoksulu doyurur ve yoksulu doyurmaya teşvik eder. 
- Elinden çıkana üzülmez; isteyerek verir.
- İyilerinden ve sevdiklerinden verir.   
- Borcuna sadıktır.
- Emeksiz / haksız kazançtan kaçınır;  kumar oynamaz.
- Mal biriktirmez.
- Hırsızlık yapmaz.
- Anne babasına güzel söz söyler, iyi davranır, esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat gerer.   
- Akrabalık bağlarını canlı tutar. 
- Varsa eşine sadık kalır ve evliliği teşvik eder.
- Namusunu korur. 
- Soyların belli olmasını teşvik eder.
- İnsanların mahremiyetlerine saygı duyar, kendi evinden başka eve izin verilinceye kadar girmez. 
- Yetimi ve yetimin haklarını korur. 
- Kadınların kadınlıklarının (fuhuş, teşhir, vb. yollarla) sömürülmesine karşı durur.   
- Adaleti ayakta tutar; hükmettiğinde adaletle hükmeder.   
- Görevi ehli olana verir.   
- Doğruyu getirir ve söz ve işleriyle onu tasdik eder. 
- Herkesçe güvenilir ve dürüst olarak bilinir.
- Doğruyu gizlemez.
- Yalan yere şahitlik etmez, en yakını dahi olsa kimseyi kayırmaz. 
- Yapamayacağı şeye söz vermez ve gerçekte yapmadığı şeyi söylemez.
- İlke ve inançlarını arzu ve heveslerine ve her türlü menfaate tercih eder.
- Çaresiz kalsa bile inanç veya ilkelerinden vazgeçmek yerine başka bir yere göç etmeyi tercih eder.
- Şahitlik etmekten kaçmaz.   
- Hainlik yapmaz; karşısındaki ona hainlik yapsa veya karşısındakinin ona hainlik yapacağını düşünse bile. 
- Kötülük üzere gizli konuşmaz.
- Yalana kulak vermez.   
- Sağlıklı düşünmesini engelleyecek şeylerden uzak durur.
- İnanmak için mucize beklemez.
- Büyüyle, falla uğraşmaz.
- Haberin doğruluğunu araştırır; kulaktan dolma bilgiyle, zan ve tahminle konuşmaz; kesin bir delil olmadan hiç bir şey hakkında münakaşa etmez.
- Hayra çağırır, iyiliği tavsiye eder, kötülükten sakındırır. 
- Çokluğu bir ölçü olarak almaz ve çokluk kuruntusuna düşmez. 
- Grupçuluk yapmaz; ortak temeller üzerinde yoğunlaşır, farklılıkları ayrılık vesilesi yapmaz.
- Düşmanlık üzerine yardımlaşmaz.   
- İnsanların arasını düzeltir, aralarına ayrılık sokmaz.
- Zalimlere karşı onurlu ve zorlu, diğerlerine karşı alçak gönüllüdür.
- Kalbinde kin tutmaz.
- Kendi gibi kimseleri kardeş edinir, onlarla bağlarını canlı tutar.
- Dost, akraba ve yakınlarını ziyaret etmeyi bırakmaz.

21 Aralık 2012 Cuma

Kadınlar Erkekleri neden sever?


Sizce biz kadınlar erkekleri neden seviyoruz? Cevabı bulmakta zorluk çekiyorsanız işte gerçekler!
Erkekler Fedakar Ve Sahipcilerdir Koruyuculardır Biz Kadınlar Erkek’leri Çok Seviyoruz..
İltifat edip güzel ve akıllı hissetmemizi sağlarlar.
Peşimizden koşturup özgüvenimizi arttırırlar.
Tıraş olduklarında yanakları yumuşacık olur.
Hesabı ödemek için istekli olurlar, sık sık çiçek alırlar.
Her zaman için teknolojiden bizden daha iyi anlarlar.
Omuzları ergonomiktir.
Ne kadar gereksiz detaylar içerirse içersin, anlattığımız her şeyi dinlerler.
Bir araya geldiklerinde ilgimizi çekmeyen konulardan konuşup bizi sıksalar bile, teknik servis olarak işimize yararlar.
Eve geç kalma dertleri olmadığından, bizi uğurlamadan eve gitmezler.
Ailemizden gece izni alabilmemiz için dua ederler.
Ağladığımızda bizden fazla üzülürler.
Ağlayarak onlara her istediğinizi yaptırabilirsiniz. (Üstelik bu gerçeği bilirler de!)
Pek ağlamazlar ama ağladıklarında da çok şirin olurlar.
Sık sık en iyi arkadaşımız olurlar.
Bizim için ulaşamadığımız raflardaki eşyaları alırlar.
Riskli işlere onlar girerler.
Namus kurtarmacılık oynarlar, kendilerini Cüneyt Arkın zannederler.
Olmadık şeyleri kıskanıp bizi kendilerine güldürüler.
Kapıları açar, hatta bazen sandalyelerimizi tutarlar.
Takım elbise ile acayip havalı olurlar.

Öpüşmenin Faydaları


Bir çok kişi öpüşmek ön sevişme için bir adım Niteliginde Bakar..
Öpüşmenin sağlığımızı nasıl etkilediğini merak ediyorsanız işte cevapları…
Metabolizmayı hızlandırır
Tutkunun yoğunluğuna bağlı olarak, öpüşmek dakikada ikiden altıya kadar kalori yakmanıza sebep olur. (Koşu bandındaki 11 kaloriye kıyasla)
Acıyı hafifletir
Yumuşak bir öpücük, beyinde tansiyonu ve kan basıncını düşürmeye yardımcı olan kimyasalları salgılatır.
Daha iyi bir cilt
Bilimsel araştırmalara göre öpüşmek cilt problemlerini azaltıyor.
Gülüşünüzü güzelleştirir
Tükürük, plakları temizlediği için öpüşmek çürükleri önlemek için en keyifli yöntemlerden birisi.
Mini yüz germe operasyonu
Öpüşmek sayısız çene, yanak ve temel yüz kaslarını çalıştırır ve böylece yüzünüz ve boynunuz sarkmaz.

Kadınlar Hakkında Bilinmesi Gereken 40 Şey

*Karşıdan gelen kadının ne kadar çekici olduğunu söylemenize ya da rüyalarınıza hangi modelin girdiğini bilmek istemiyoruz.

*Ne söylemeniz gerekiyorsa lütfen reklam arasında söyleyin.

*Özel günleri takviminize işaretleyin.

*Bizim için denklem çok basit: Aramıyor = İlgilenmiyor

*Biraz kıskanılmak hoşumuza gider ancak abartmadığınız sürece.

*Sizi aramıyorsak, sizinle ilgilenmiyoruz demektir.

*Bizim geç kalmaya hakkımız var, sizin yok. Nasıl olduğunu sormayın

*Göz teması kurmak bizim için çok önemlidir

*Hazırlanmak için bizden daha çok zaman harcamayın.

*Şaka yaptığımızda gülün.

*Kalbimizin kapılarını açan üç anahtar kelime: Dürüstlük, dürüstlük ve dürüstlük

*Bir erkek kız kardeşinize bize davrandığınız gibi davransa, hoşunuza gider miydi?

*Bizden bir şey sormak istediğinizde kibar olun ki biz de size aynı kibarlıkta cevaplar verelim.

*Asla yeterli sayıda ayakkabımız ve çantamız olmayacak, bunun kabul edin

*Sürprizleri seviyoruz.

*Bir değişiklik yaptığımızda fark etmenizi isteriz.

*Eski numaralar iyidir: Kapılarımızın açılmasını, evimize bırakılmayı, hasta olunca aranmayı bekleriz.

*Dişlerinizi fırçalamanızı, düzenli traş olmanızı, düzgün giyinmenizi isteriz.

*Evinizin temizliği bizim için önemlidir. Lütfen biz gelmeden önce yaşadığınız yeri temizleyin.

*Bazen hayır sadece hayır demektir, altında başka bir anlam aramanıza gerek yok.

*Şiddet yanlısı sözlerden hoşlanmadığımız gibi, fiziksel şiddetten de nefret ediyoruz. Hele kadınlara yönelik şiddet asla kabul edemeyeceğimiz bir şey.

*Arkadaşlarınızın yanında kendiniz gibi davranın, biz yanınızdayız diye farklı bir kişiliğe bürünmeyin.

*Duygusal erkekler bizim için harikadır ancak bir film izlerken bizden daha çok ağlayan bir erkekten rahatsız oluruz.

*Eski kız arkadaşınızın birden hayatımıza girmesine izin vermeyin.

*Eğer gerçekten bizi sevmiyorsanız “seni seviyorum” cümlesini hiç kurmayın.

*Kadınların fiziksel özellikleriyle alay etmeyin

*Sorduğumuz bir soruya yalnızca tek bir kelimeyle cevap vermeyin

*“Dans edemiyorum” şeklinde bir bahaneyi kabul etmiyoruz.

*Sessiz kalmanız, omuzlarınızı silkmeniz, sesinizi yükseltmeniz ve sorularımıza sorularla cevap vermeniz bizim için bir şeylerin yolunda olmadığı anlamına geliyor.

*ize yalan söylemeyin, er ya da geç yalanlarınızı anlayacağız

*Telefon çalar çalmaz cevap vermememiz aslında telefonun başında aramanızı beklemediğimiz anlamına gelmiyor.

*Doğum günlerini unutmak özel bir tür yeteneğe sahip olmayı gerektiriyor

*aptığımız küçük şeylere dikkat edin, bunlar bizim için çok önemlidir.

*Başınız beladayken “seni seviyorum” demeniz durumu kurtarmaz hatta duymazdan gelinir.

*Bize gerçeği söylediğinizde kızmayacağımıza garanti veremeyiz ancak yalan söylediğiniz zaman daha çok kızacağımız açık.

*Sizi potansiyel bir hayat arkadaşı olarak değerlendirirken annenize, yakınlarınıza ve çocuklara karşı davranışlarınızı izliyoruz.

*Bazen size sorunlarımızdan onları çözmenizi istediğimizden değil, yalnızca dinlemenizi istediğimiz için bahsediyoruz

*Pek çok kadın eski erkek arkadaşlarının mektuplarını, hediyelerini ve fotoğraflarını saklar. Bunlar kadınlar için anıdır, onları unutamadıklarının bir kanıtı değil.

*Size yemek hazırlamaktan hoşlanabiliriz ama sürekli değil! Kendi sandviçinizi kendiniz yapın, hatta eliniz değmişken bize de bir tane hazırlayın.

*Bunu binlerce defa duymuş olabilirsiniz. İşte bin birinci kez: İşiniz bitince lütfen klozetin kapağını aşağı indirin.

Bunalıma girince saç kestirmek

neden yapar bunu insan? kadın olmakla mı ilgili gerçekten?

bekleme salonunda okunan boktan dergiler, kafaya tek gram girmeyen bunu biliyor muydunuzlar. o renk olmamış sil onu sil diye bağıranlar. işini bitirip monika gibi kapıdan çıkıp giden kadınlar. mekanın camında son bir kez kendini süzüp işte bu, ben varım, farkedin beni diyen bakışlar.

"sıranız geldi buyrun lütfen"

koltuğa gömülürsün. etrafa atılan bakışlar. seyirlik herkes, herkes seyirlik. ben kendimi seyretmeliyim. kafanı kaldır hadi, aynada görüceksin. özlemedin mi hiç kendini. korkuyorsun değil mi kendini göremeyeceğinden. basitsin işte. herkesin yaptığını yaptın ve geldin oturdun buraya.

kimsenin ciddiye almadığı bir konumdasın şu an. çıkmazlardasın bi yol, bi işaret. bunun yararı olucak mı sence? ben sana söyleyeyim, hayır olmayacak. ne bekliyorsun şu tepende bekleyen adamdan. o sadece saçlarını düzeltecek, şekle sokacak tarağını kullanarak. sanıyor musun ki karmakarışık olmuş hayatının üzerinde bi el gezinecek ve her şey yoluna girecek. yok öyle birşey. bak etrafına. işte bu kadınların hepsi de sen gibi. bir umut diyorlar bir umut...

ama yok güzelim yok. hayatındaki karışıklığı düzeltecek tarak burda değil. yanlış geldin yine yanlış.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Yalnız Adama Hitaben

Yalnız adam, senin sorunun başkalarına oynamaktır; kabul et, sen yalnızsın.

Yalnız adam biliyorsun, bunu benden başka kimse demeyecek, aferin sana.

Yalnız adam sen bir parayı havaya attın ve dik gelme olasılığını hesapladın.

Yalnız adam, aşk yok, dost yok, aile yok. Hepsi gidecekler, biliyorsun.

Yalnız adam, kendine olan inancını asla kaybetme ve elinden geleni esirgeme.

Yalnız adam, hayat bitiyor. Dünyayı kurtarabileceğini sandın. Başarı bir ekip işidir. Seninse bir ekibin yok.

Yalnız adam, senden ezber yapmanı istediler. Yaptın da. Ama kendine bir dünya bulmuştun.

Yalnız adam, helal olsun sana. Ama gör artık, aynanın karşısına geçebilecek cesareti göster artık.

Teslim ol.

Biliyorsun, kimse gelmeyecek yardıma.
Biliyorsun, yardıma senin gitmen gerek aslında.

Yalnız adam, ayağa kalk. Seni böyle görmeye alışık değiliz.

YALNIZ ADAM İNSANLAR ÖLDÜ. AŞIK OLMUŞ İNSANLAR, AİLESİNİ DOSTLARINI SEVDİKLERİNİ KAYBETMİŞ İNSANLAR, DÖNER YEMEYİ SEVEN İNSANLAR, ÇOK İYİ KAHVE YAPAN İNSANLAR, GEZMEYİ SEVEN İNSANLAR, TEMBEL İNSANLAR. İNSANLAR ÖLDÜ.

Yalnız adam Allah en büyük ve tek yardımcın olsun. Selametle.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Rakamlar! Bir dizi rakamlar gördüm. Ne acı, hayat ölüyor ve bu konuda yapabileceğin hiçbir şey yok.
"Peki ya bir '......' mı Ya Rasulullah ?"

"Hayır," diyor, "Başka bir şey."




BAŞKA BİR ŞEY

Şirince, Dünyanın Dört Bir Yanından Gelen Binlerce Gerizekalıyı Ağırlamaya Hazırlanıyor...


Maya takvimine göre dünyanın sonu olan 21 aralık 2012'ye sayılı günlere kala, kıyamet sonrası ayakta kalacağına inanılan 2 yerleşim biriminden biri olan İzmir, Efes'e bağlı Şirince Köyü, Türkiye ve dünyanın dört bir yanından binlerce gerizekalının akınına uğruyor. Muhtar Niyazi Alsel, yöre halkı olarak bu kadar salağı bir arada görmekten duydukları memnuniyeti dile getirirken, "Gelen konuklarımızı ceplerindeki son kuruşa kadar silkelemek bizim için daha da büyük bir mutluluk kaynağı olacak" sözleriyle Şirince'nin 21 Aralık hazırlıklarından bahsetti.
21 Aralık'ın yaklaşmasıyla birlikte hissedilir biçimde hareketlenmeye başlayan Şirince'de, Muhtar Niyazi Alsel, bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla köydeki genel atmosfer hakkında bilgiler verdi. Kaba bir hesapla 20 bin kişinin kalkıp köylerine gelmesine inanmakta halen güçlük çektiklerini kaydeden Alsel, "21 Aralık'ta gerçekten kıyametin kopacağına inandığı yetmiyormuş gibi bir de o kıyametten sadece bizim, bir de Fransa'da bizden hallice başka bir yerin kurtulacağına inanan bir kitleden bahsediyorum size. Şu an bir gece konaklamaya 10 bin dolar vermeyi gözden çıkaran misafirlerimiz bile var. Konaklama dediğim de ahırdan hallice bi yerde yatmak yani, yanlış anlaşılmasın. Mevcut tabloda, bu arkadaşların ceplerindeki parayı son kuruşa kadar almazsak adam değiliz" dedi ve ekledi:
"Gün bizim günümüz..."
"Şimdi böyle diyince yanlış anlaşılabilirim ancak buraya gelen insanların suratındaki o alıklığı görseniz, siz de aynısını yapardınız inanın. Mesih olmak isteyen varsa buyursun gelsin, buradan bin tane müritle çıkmazlarsa namerdim. Biraz ağzı laf yapan herkes bu dangozların malını mülkünü üstüne yapar gider, ben size o kadarını söyliyim... Hâl böyleyken, kimse kusura bakmasıni, biz de halkımızla, esnafımızla elimizden geleni ardımıza koymıycaz artık. Yıllardır yok şarap sat, yok balonla adam gezdir, yok eşşeğe bindir derken elimize 3 kuruş para ya geçti ya geçmedi. Gün bizim günümüz artık..."
Esnaf hazır
Muhtar Niyazi Alsel'in ardından mikrofonlara konuşan Şirince Köyü esnaflarından Samet Kalaylı ise "Allah'ın izniyle ayaklarındaki dona kadar alıp yolliycaz buradan" sözleriyle voliyi vurma konusundaki heyecanını dile getirdi. "Bizim yeğen 'Dayı bence şu hayvanların su içtiği yalaklara da birer yatak atıp, açık hava oteli diye kaktıralım' deyince o kadarı da olmaz artık dedim. İnanır mısınız, peynir ekmek gibi gitti mübarek" diyen Kalaylı, 21 Aralık gününe özel olarak yaptıkları hazırlıkları ise şöyle özetledi:
Özel sürprizler
"Kıyamet menülerinden tutun da, sokaklardan geçişlerin paralı olmasına kadar her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş durumda. Bunların dışında, köy meydanında bir son yemek tablosu hazırlattık. Dileyen turistlerimiz, İsa'nın yerine kendi kafalarını sokarak bu anı 4000 dolar gibi cüzi bir ücret karşılığı ölümsüzleştirebilecekler. Ancak esas sürprizi sona saklıyoruz. 21 aralık gecesi bunları bi araya toplayıp 'Şimdi haber geldi, kıyametten sadece muhtarlık binası kurtuluyormuş. 100 bin lira veren varsa buyursun girsin, yalnız kontenjan sınırlı biraz acele edelim' diye gaza getiricez. O bina, ayakta rahat 20 kişi alır... 2 milyon lira, nereden baksan çok temiz para..."
Bu sürprizlerin dışında Şirince'de konaklayacak turistler için çeşitli etkinlikler hazırladıklarını da belirten Kalaylı, "Özel Kıyamet Turu" adını verdikleri programı da basın mensuplarıyla paylaştı:
İşte "Kıyamet Turu"
9.00: Sabah 9’da kalkarak Şirince’nin meşhur Kıyamet Horozu’nu dinlemeye gidiyoruz. Asırlardır kıyamete karşı birebir geldiği bilinen horoz sesini duyduktan sonra, arzu eden konuklarımızla beraber 7000 USD karşılığında horoza dokunuyoruz. (Sadece horoz dinleme 2500 USD)
10:00: Köy içi “doomsday” turumuzda, muhtarlık binamızı, köy çeşmemizi ve şu an otel olarak kullanılmakta olan eski köy kahvemizi panoramik olarak görüyoruz. Köy çeşmesinden içilecek su ve kahve binasına giriş ücretlidir. (Kişi başı 3000 USD)
10:30 Kıyamet Kahvaltısı: Bir bardak çay, bir dilim beyaz peynir ve 3 adet zeytin'le yapılacak hafif bir kahvaltı. Kıyamet sonrasındaki kıt kaynaklar için hazırlık niteliğinde. Kişi başı fiks menü 800 USD...
12.00: Kıyamet tavlası. Köy meydanında bildiğin tavla oynuyoruz. Oyun başı 600 USD. 5 elin 3'ünü alan kazanır. Parayı kaybeden öder.
13.00: Köyümüzde ilk evi yaparak buraya yerleşimi başlatan Hamdi Şirinoğlu'nun evini ziyaret ederek, adeta kıyameti önceden sezmiş bu ermiş kişiye mumla adaklarımızı yapıyoruz. Kıyametin uğurlu rakamı olan 666 mumun hepsinin birden yakılması, yine bugüne özel olarak 666 USD...
14.00: Köyün çevresinde keyifli bir doğa yürüyüşü.(Yaklaşık 12 dakika, 1200 USD). Ardından köyün el yapımı ürünlerin satıldığı sosyete pazarında geçirilecek serbest zaman.
15.00: Tarla workshop'u. Bir elden girişerek öğlene dek mevcut mahsülü alıyor, ayıklıyor, paketleyerek akşam üstü gelecek toprak mahsülleri ofisi arabasına hazır ediyoruz. Toprakla yakınlaşarak üzerimizdeki negatif elektrikten arınacağımız bu tarla turu mecburi ve 5000 USD tutarında...
17.00: Kıyamet yürüyüşü. Tarladan köy merkezine kadar yarım saat geri yürüyerek günün yorgunluğunu ve stresini atıyoruz. Tracking programı olarak düşündüğümüz bu yürüyüşün sonunda köy çeşmesinden enfes gazap suyu içmeye hak kazanıyoruz. Bardağı 300 USD.
18.00: Kıyamet namazı. Cami tarifesi: Sahne önü 7000 USD, arka açık alan (ayakta) 5000 USD, hanımlar tribünü 4000 USD. Namaz sonrası imamla hatıra fotoğrafı 350 USD. Tüm katılımcılara bir adet tesbih hediye...
19.00-24.00: Serbest zaman. (Saat başı 100 USD)
"Seneye de bekleriz..."
Kalaylı'nın ardından tekrar söz alan Muhtar Niyazi Alsel, bu olayı geleneksel hale getirerek her sene 14-21 Aralık tarihleri arasını "Şirince Şarap, Kıyamet ve Shopping Festivali" adıyla kutlamak istediklerini ifade etti. "Peki kıyamet bu sene kopmazsa bu insanlar kendilerini kazıklanmış hissetmeyecekler mi? Seneye tekrar gelmeleri konusunda onları nasıl ikna edeceksiniz?" şeklindeki bir soruya karşılık içlerinin rahat olduğunu ifade eden Alsel, son olarak şunları kaydetti: "Nolacak ya... 'Mayalar şaşırmış, 2013'teymiş kıyamet, seneye de bekleriz' deriz... Bunu yiyen, onu da yer. Bunları böyle böyle 10 sene getirsek köye, zaten ihya oluruz. Ondan sonra gelelim deseler bile, biz almayız. Ne uğraşıcaz elin salağıyla..."



alıntıdır: http://zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=198720

16 Aralık 2012 Pazar

Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.


Vajinamın bana verdiği yetkiyle...


16 Aralık 2012

Bülent Arınç’ın Aylin Nazlıaka’ya, “Evli, çocuklu bir bayan milletvekili kendisiyle ilgili bir organını nasıl böyle açıkça konuşabilir?” demesiyle ortalık karıştı. ‘Vajina’ gerçekten bu kadar korkunç mu?





Yıl boyunca, kadınlara dair ne varsa toplumun ağzından düşmedi: Kürtaj, sezaryen, regl günleri vs. En son çocuğu nasıl yapacağımızı gösteren bildiri dağıtacaklarını umuyorduk ki Bülent Arınç kadınlara dair birtakım şeylerden utandı. Tabii ki kadın cinayetlerinden, 13 yaşında bir kız çocuğu tecavüze uğradığı için suçlu bulunmasından değil; başka bir milletvekilinin kürtajdan bahsederken vajina kelimesini kullanmasından utandı. Yani bir kadının bedenine dair vermesi gereken kararları hem kendisi vermek istiyordu hem de bunu dillendirmesinden rahatsız oluyordu.
Sorun Bülent Arınç değil. Regl deyince midesi bulanan, kadına dair şeyleri seksi çağrıştırmıyorsa konuşulduğunda rahatsız olan, oje, saç boyası gibi alakasız şeylerden bahsedince hemen sizi cahillik, boş adamlık, gerizekâlılıkla suçlayan insan topluluğunun var olması. Atıyorum, 90 dakikalık bir maçı göz kırpmadan izleyip üstüne de 3.5 saat maç özetini izleyen erkek mantığı; kadının izlediği, beğendiği, sevdiği her şeye karşı.

HA KOL, BACAK; HA BÖBREK, VAJİNA


Kadına dair her türlü şey küfür haline gelebilecek potansiyele sahipken bir erkeği andıran hiçbir şey hakaret unsuru değil. Birine küfrederken, kendisinden önce onu doğuran annesine öncelik veriliyor. Hepsinden öte vajinanın utanç verici derecede kötü olduğunu düşünmüyorum. Neticede kol, bacak hatta böbrek gibi bir amacı olan ve her kadında istisnasız bulunmak zorunda olan bir organ. Bir doktor vajinadan bahsederken, elini kolunu tehditkâr bir şekilde sallayıp, “Hiç bir bayana yakışıyor mu?” diyebilir mi? Kürtajın bağlı olduğu, onlarsız tartışılamayacağı belli başlı organların başında vajina geliyor.
 Bülent Arınç’ın vajina kelimesini duyduğu zaman yaşadığı utanç yüzünden ben utanıyorum. Keşke biraz daha açık, biraz daha değer vermeyi bilen bir toplum olsaydık. O zaman Aylin Nazlıaka, Bülent Arınç’ın gözlerine baka baka(!)  “Vajina!” demezdi çünkü büyük ihtimalle kürtaj diye bir konu  tartışılmayacaktı.


Alıntıdır:http://www.hurriyet.com.tr/pazar/22167549.asp

Umut etmek

Umut etmek...
Bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydir; çünkü acıyı artırır, diyenler yanlış söylemişler.
Umut acıyı artırmaz, çünkü umut etmek son noktadır.
Zaten o kadar çok acı çekiyorsundur ki, yaşamak için elinde kalan tek şey umut etmektir.
Ondan sonrası yoktur.
Herşeye yeniden başlamak. Bu ihtimal insanı hayatta tutar.
Umut etmeyi aşağılayanlar, yeniden başlayamaz.
Onlar yeniden 

başlamaya cesaret edemeyen korkaklardır.
Onlar dünyada iyiliğin bittiğini zannederler.
Onlar umut etmeyi bırakanlardır.
Beklediğinin gelmeme ihtimalini göze alma pahasına beklemeye devam etmek...
İşte bu yüzden hem bıçaktır, hem yaradır umut etmek...
Bıçağınla kendi yaranı deşersin; eğer cesaretin varsa...
Peki, yarana bakmaya cesaretin var mı?

-Şubat dizisinden alıntıdır.-

19 Kasım 2012 Pazartesi

Seks, bir cümleyle hayata tutunmanın yoludur çünkü insandaki motor içgüdü cinselliktir.


Güvenebileceğin tek şey hiçbir şeye güvenemeyeceğindir.

 Ne olacak zannediyordun ki? Ne olacaktı yani? Ama kızmıyorum da sana. Çünkü insan düşünüyor ve haliyle de hayaller kuruyor. Bir an hayat diye bir şeyin gerçekten olduğunu zannediyoruz. Ama bir düşün, hayat diye bir şey yoktur, anlayacaksın.

 Gerçek başarıyı asla tek başına yakalayamazsın. Başarı bir ekip işi, bir birliktelik ürünüdür. İnanabileceğin arkadaşlar bul.

 Aşk, korkunç bir çaresizlik ürünüdür. Çıkmazlarından çıkabileceğini sanırsın bir an. Sanırsın ki biz diye bir şey var ve her ne yapacaksak işte beraber yapıcaz. AMA YOK ÖYLE BİR DÜNYA, İNAN BANA.
Ha ama eğer bir şeyler varsa, güzel giden bir şeyler, tabi ki de onları korumaya, kurtarmaya ve yaşatmaya çalış. Ama kendini dışarıya asla kilitleme ve bağlama, yıpratma ve başkalarının da yıpratmasına izin verme. Ve başkalarınn hayatlarıyla, duygularıyla oynama.

 Ne istiyorsun? Gerçekten otur, bir düşün. Neleri seviyorsun? Nelerden nefret ediyorsun? Nasıl davranırsın? Nasıl yürürsün? Nasıl konuşursun? Nasıl oturup kalkarsın? Neye inanıyorsun? Kimsin sen?

 Yaşam şüphesiz ki dengedir. Mutluluk dengededir. İnsan garip gelmiştir, garip gidecektir.

10 Kasım 2012 Cumartesi

-Yeter artık , sevmiyorsanız terk edin ..!
*** Senden bir şey dilenmiyorum ki … ya da sana bir şey sormuyorum … bu memleket, bu tarih benim ..! Sonradan gelen biri var ise o da sizin vahşi medeniyetinizdir..!

- İyi de bizim ki medeniyet , sizinki ise katliam ... tarih boyunca yaktınız yıktınız , öldürdünüz , katlettiniz, ve bizleri geri bıraktınız .
*** Ne yakan ne de yıkan benim medeniyetimd

en olabilir , yakmanın da yıkmanın da karşısındayım . Bizim işimiz tamir ve tesis..!

- Sizi istemiyoruz , tahammülümüz yok ..!
*** Kimi kimin yurdundan kovuyorsunuz ??? Güldürmeyin insanı ..! Ancak bu densizliğinize rağmen ...samimi olarak …. sizin bizim yurdumuzda yeriniz var .. Siz o sunuz…biz de bu …!

- Yalan ..! elinize geçsek bir kaşık suda boğarsınız devrimcileri ...!
*** Bundan daha uygun şart mı olur ? daha uygun zaman mı oldu ? Ama hiç korkma , vehmetme ..! bizim elimizde kesici alet değil dağıtılacak bir buket gül var ..!

- Cumhuriyet i biz kurduk ..! O bizim
***Halt etme ..! siz sadece şarkı söyleyip , nutuklar okudunuz... Cumhuriyet için Allah a inanmış , canınını feda etmeye hazır fertler gerekir …Sizin sadece ismi cumhuriyet olan devirimleriniz seneler öncesinden ….biz Hürriyet için mücadele ettik .

- Yalan..! siz Şeriat istiyorsunuz ..
*** Evet ..! ben Şeriata , 10 başım olsa her gün biri kesilse fedaya hazırım . Ama cehlinden islam medeniyetinin gerçek cumhuriyet olduğunu göremiyorsun .. Onun karanlık ortaçağ kiliseleri ile karıştırıyorsun ..

- Sizin cumhuriyetiniz mi ? ha ha ..! işte İran ..!
*** Öyle hürriyeti ve diğer hürriyet taklidi yapanların hepsini Allah yok etsin ..! benim medeniyetim yahudi , hiristiyan , budist herkesi kucaklar ... muhabbetle , şefkatle ..

- Anlatma bana …Gördük Osman lıyı ?
*** Osmanlı benim dedelerim , evet onaları seviyorum . Onlar olmasa biz olamazdık , siz olmazdınız !. Ancak sevgim körü körüne bir sevgi değil ki ... onların da hatalarını ikrar ediyor , eleştiriyorum ... Amma sen tarihine hata aramak için kara bir gözlük camı arkasından bakıyorsun ve herşeyi kara görüyorsun ... Kusur arayan bir bakışla dünya güzelinde de kusur bulursun …

-Sen cumhuriyeti kuranlara sanki öyle bakmıyorsun .. Yok mu onların yaptıkları iyi şeyler ?
*** Osmanlı da neyi tutarlı olarak eleştiriyorsan kabul ediyorum , ama ben devirimleri eleştirdiğimde iğrenç bir klişe ile " vatan haini" oluyorum . Terbiyesizce sonradan gelme misafirlerce öz evimden kovulmaya kalkıyorum ..

- Ama Osmanlı yı övüp , cumhuriyeti yerden yere vuruyorsun .
*** Düzeltelim , cumhuriyet benim malım ..! Bu bayrak , ülke ve insanlarımın ( müslümanlar demiyorum ) hürriyeti için ölürüm ... Ama biz de ismi Cumhuriyet ancak işlevi diktatörlük olan bir düzen kuruldu .. Asan , kesen i katleden , hakir gören , tahammül etmeyen , tahakkümle geçti 30 yılımız ... Çok geri kaldık , çoooook ..!

- Cumhuriyet önderlerine hakaret ediyorsun ... Onlardan nefret ediyorsun ..
*** Asla ... Benim nefret le işim olmaz ... Bizler muhabbet fedaileriyiz. Ancak sen Osmanlı tarihini eleştirirken ben nasıl bazılarına " DOĞRU " diyebiliyorsam , senden de haklı eleştirilerime saygı beklerim ... Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ki ... İnkilap tarihi hakkında sana anaokulundan beri ne anlatıldı ise bana da anlatıldı ... Ama ben birilerinin dikte ettiği gibi görmedim ... Görmek zorunda da değilim ... Hürriyet bunu gerektirir...

- Hürriyet i kullanarak , azdınız ... Memleket mürteci kaynıyor .
*** Hürriyet kimsenin tapulu malı değil ... Kullanmak için senden izin istemedim ... Aramızdaki fark şu : bu tarih benim , bu memleket benim .... Anadolu benim gibi düşünüyor ... Ama size hakaret etme ve sizi kovma derdinde değiliz .. Nesin in cümlesi ile bize aptal demek ten keyif alıyorsun. Kendinizi de komik bir şekilde yüceltiyorsunuz ..E gülüyoruz tabi ki ... Ama aslında "bu memlekette aptal olduğu doğru ama oran 80 i değil 20 diyor muyuz ?
Senin gibi düşünmüyorum ancak kendini özgürce ifade etmen için canımı veririm. Benim işte böyle bir vizyonum var..

Ha bu arada hiçbirinizden zerre miktar korkmuyorum ... 3 kurum , 5 mevkiyi ele geçirdiğiniz zamanlarda da aynısı geçerli idi... 20 sene önce de BİREBİR AYNI İLE bunları konuşuyor hatta haykırıyorduk ... 30 - 40 sene öncesinde de ...

- Cumhuriyetin kazanımlarının hepsinin karşısındasınız..!
*** Ya ben AMISH ler gibi de yaşamayı tercih edebilirim ... Sana ne ki ? Evet ben opera sevmem , çalınmasını yasakladığınız Türküleri dinlerim . Kime ne ??? Ben dekolte giymem , zorla mı ? Senin plajlarda mayo giymene birşey diyen mi oldu ?

- Hadi canım , İran da mayo giyebilen var mı ? Kadınlar araba dahi kullanamıyor.
*** İran islam ın tek yorumu mudur beyefendi ??? . Benim hayalim olan islami yaşantı İran mı ? Sen bu ifadelerinle herzaman yaptığın gibi bana iftira ediyorsun...

-Bu lafları çok duyduk ama menemen olayında neler yaşandı gördük . Sivasta insanları yaktınız
*** Bir tek insanın tırnağını yakmaya kalkanın ALLAH cezasını versin. İnsan ( müslümanlar değil)
Allah ın kutsal emanetidir . İnsanın hayatı mukaddestir ve hukuk önünde MUTLAK eşitlik benim medeniyetimin şiarıdır . Kaba saba , ham , yobaz insanlar dolu ortalıkta ... Hangi görüşte hangi inaışta olursa olsunlar hepsinin Allah cezasını versin . Ve ben hepsinin karşısındayım ...
Yanlız farkında mısın ben hep olumlu cümleler kurup herkesi kuşatırken , zırvalarına rağmen sen de dahil ..... ve yanlışlara da karşı durup nereden gelirse gelsin mücedele ederken , senin tek yaptığın tükürükler saçarak hakaret etmek ... Empati içeren bir tek cümleni duyamadım ???

- Tehdit altında olan sizler değilsiniz tabi ??
*** Yap ma yaaaa ?? O darbeleri ben mi yaptım ???? Size karşı mı yapıldı tüm o rezillikler ? Siz mi işkence gördünüz , siz mi asıldınız ? Benim topum tüfeğimle , beni tehdit ettiniz....!

- Sen Mustafa Kemal den nefret ediyorsun .
***Asla , ben onun yaptıklarını eleştiriyor , şahsı ile ise ilgilenmiyorum. Kıçını yıtrsan da istiklal mahkemelerini , dersim kepazeliğini , menemen rezaletini , ezan maskaralığını , şapka komedisini ... bana anlatamazsın ...! Ayrıca Mustafa Kemal i sevmek iyi bir insan olmanın şartı mıdır ? Nefreti asla kabul etmiyorum , ancak sevmediğimi ve ilgilenmediğimi de teslim ediyorum . Ancak senin duygun doğru olsa memlekette iyi insan kalmaz . Bu ülkenin %80 i o zatı senin sevdiğin gibi sevmiyor ... .

- Nankörsünüz ..! Onca yapılanlar , onca emekler ..! Koskoca bir kurtuluş mücadelesi ...! Yazıklar olsun ..!
*** Bence nankörlük eden sensin.. Detaylara girmeden 3 cümle ile nasıl gördüğümü özetleyeyim : İstanbul işgal altında idi. Padişah kurtuluşun Anadolu da olduğunu biliyor idi. Ve emri altında olan Karabekir doğu cephesinde henüz silahlarını teslim etmemiş idi . Ordunun başında idi.. Can Dündar ın da ifade ettiği gibi ... Padişah Anadolu ya gönderilebilecekler listesinden Mustafa Kemal i seçti . Kendisini orada tertiplenmiş kongreler ve hazır bir ordu bekliyordu . Sen Musatafa Kemal in Sivas kongresine katılamama riskini bilir misin _? Hazır kongreye sonradan Karabekir in kulisleri ve gayretleri ve padişah isteği ile katılır .. Neyse ... sonra da Mustafa Kemal Anadolu halkının inancı nın , imanın zaferi olan kurtuluş mücadelesine askeri bir komutanlık eder.. Biz de askeri bir deha olduğunu kabul ederiz... Ancak O olmasa bu millet sinesinden 1000 komutan çıkartırdı ...
Biz kuvayı milliye hareketini başlatanlarız. Kurtuluş savaşında mücadele edip , ölenleriz... Sonrasın da TARİHİN EN BÜYÜK TAKİYYESİ ile inandığı değerler ayaklar altına alınıp , tahkir edilen , hapsedilen , asılan , on yıllarca zülme uğrayanlar olduk ... Orduyu ele geçiren zihniyet , senelerce elindeki silahları ile her türlü zülmü yaptı...

- Saçmalıyorsun, kimsenin bir değerine dokunulmadı ?
*** E be kardeşim , hangi cemaat hangi tarikat olursa olsun ( Beyaz ve Öztürk ten bahsetme sakın bana ) hangi Allah ın kulu devirimlerinize dair 1 olumlu cümle kullanıyor ? Bu değerleri onlar kadar bilen mi var ? Neden hepsi muhalif ???

- Mücadele etseydiniz, karşı çıksaydınız..
*** Mücadele silahla mı olur ? Karşımızdakiler de aldanmış kardeşlerimiz , onlarla silahla mı mücadele etseydik .BİZ ŞEYH SAİD isyanına karşı çıkıp , vatana bir zarar gelmemesini temin edip , köşemize çekilip dua ettik.

- Güldürme beni , dua ile ne elde edilir .
*** E işte o dualar yardımıyla ve müspet hareket ederek , şimdi bütün dünyayı aydınlatan bir hizmeti temin ettik . Kavga eden her kim ise karşısındayız. Bir tek menfi hareketimizi gösteremezsin …

- içnizde kimbilir ne fikirler var ..!
*** Zaten içimize girip , fikirlerimizi bir öğrensen .... ne fikirlerimiz var bir görsen ...anlayacaksın..

- Takiyye bunlar , gerçek yüzünüz değil ..
*** Bizim hareketimizin bu üçüncü nesli... Yani bizler üçüncü nesiliz ... Bu uğurda insanlar öldü , işkenceler gördü ... Bir kastımız olsa hepsi bir bir orataya çıkardı ... Ama zırva yalanlarınızdan başka muteber tekbir şey çıkmadı ..

- Mustafa Kemal i sevseniz ölür müsünüz?
*** Yoo .. ölmeyiz.. Peki biz sevmeyince siz ölüyor musunuz ?.. Ya da çoğunuz Efendimiz i sevmezsiniz , biz sorun mu ediyoruz ... Biz istavrozu da sevmeyiz , ama ona tapanlara saygı duyup onlara bir şeyleri sevmemeyi ya da sevmeyi dayatmadan dostça yaşayabiliyoruz . Kaldı ki Efendimiz bizim iman esaslarımızdan ( peygamberlere iman) biridir. Yani insan hakları beyannamesinde de ifade edilen insanın kutsal bir değeri olan İNANÇ ın temel rüknü .. Yani sizin inançlara saygı prensibi ile inek e tapan a birine (hindu) bile saygı duyma zaruretiniz var . Mesela biz sizin Mustafa Kemal i kutsal görmenize saygı duyuyoruz. Aksi bir durumda terbiyesizlik etmiş olursunuz . Biz ise senin benim gibi insan olan birisinin yaptıklarını eleştiriyoruz ...

- Ülke sizin yüzünüzden geri gitti... Başörtülüler kararttı geleceğimizi..
*** E sizin prensiplerinizle de aya insan gönderemedik ya ? Opera söylemeyi , kadeh tokuşturmayı , mayo giymeyi öğrendik ama bir bilim adamı yetiştirebildik mi ? Hangi teknik ya da ekonomik başarımız oldu .._Kaldı ki gerçek inananlar gibi yaşadığımız zamanlar ise dünya ya ilim ve fen de üstadlık etmedik mi? . Ve yine şimdi özbenliğimize dönüşümüzle Dünya ya liderlik edeceğiz... Ama merak buyurmayın biz herkese yardım elini uzatup adalet dağatacağız . Endülüsteki musevilere ya da balkanlardaki ortodokslara yardım ettiğimiz gibi.. İnsanlığa hizmet bizim şiarımız ...

- Okullarda dersanelerde neler neler dönüyor bilmiyoruz sanki _
***Bak bu yazdıklarım kadar açık , net samimi ifadeleri hiçbir yerde bulamazsın ..' Dönüp döneceği en feci şeyler ne ise hepsini yazdım . İyi olan şeyleri ise senin insafına bırakıyorum.

- Vatana düşmanlık ettikten sonra iyi ne yapıyor olsanız boş.
*** Kimseye düşmanlığımız ya da nefretimiz yok . Zaten hizmetimiz de samimi duygular olmasa bütün dünya insanları gönül kapılarını açmazlardı . Kim ne zaman nefretini anlatarak insanların sevgisini kazanmış ?

- Hitler ? Siz de Hitler gibi yapacaksınız ?
*** Hitler bir ırkı tahrik etti ; baldan tatlı damarları işlettirdi ama diğer bütün ırklar karşısında saf tuttu ? Biz ise gerçek fetihten bahsediyoruz. IRKI DİNİ DİLİ ne olursa olsun tüm insanların kalplerini ele geçiren bir Fetih ... Fikirlerimiz de defo olsa bunu becerebilir miyiz ? Efendimiz in Mekke yi savaşsız fethetmesi örneğimizdir .. Ve sonrasında herkesi kucaklayarak , affetmesi ..
Sana bomba bir anektod , Mekke fethinden hemen sonra diğer puta tapan kabilelerle yapılan savaşta Mekke içerisindeki halen puta tapmaya devam edenler Efendimiz le birlikte savaştı _? İşte gerçek fetih budur ..

-Cemaat dediğiniz oluşumda neler döndüğünü biliyoruz ..!
*** Ya bu cemaat diye diline pelesenk ettiğin ucube kimler ne biliyor musun ? : Onun amcası , berikinin teyzesinin oğlu , falancanın kuzeni… Halil amca , manav Dursun , terzi Hüseyin , Mühendis Ahmet …. Sen bunlar ülkeyi istila etmiş uzaylı canlılar sanıyorsun galiba …

- Hayır eli silahlı örgüt mensupları olduklarını duyuyorum …!
*** Sen harbiden kafayı yemişsin …! Eğer komşularından , akrebalarından , tanıdıklarından pek çoğunun hizmetle ilgisi yoksa ben de eşeğim..! Bu kadar insanın elinde silah olsa , ve niyetleri de senin vehmettiğin gibi olsa netice kandırıldğın düzmece Danıştay saldırısı , hrant ın katli ya da Emeç ,Mumcu cinayetleri gibi olmazdı … Delile gerek yok , akıl sahibi olmak yeter ..!
Tabi devrimcileri sevmeyen , inkilap tarihini eleştirenlerin kaba , saba , yobaz adamlar olmadıkları gerçeği seni çok üzüyor ama … yapacak bir şey yok … Hakikat bu ..’ Hatta “ falanca yı sevmeyenler vatan hainidir ” klişene rağmen , pek çoğu senin bile takdir ettiğin iyi insanlar …

26 Ekim 2012 Cuma

Hey sen, domuz sınıfa nabzını kontrole girdiğinde TIPKI BİR *KADIN* GİBİ 'bence çok tatlı çocuk ya' demiştin, herkes sizi dinliyordu. Hey sen, düşmeden önce 'bir şey olmaz' demiştin, çok sonra rahat rahat ağlamak için kendini üst kata kitlemiştin. Hey sen, numaracı, büyük turist, seni evine kadar takip ettim,  
KİMSEYİ TAKİP ETME-DİN.

Sakin ol diyordu yıldızlar bana, 'Bak biz nasıl da biliyoruz beklemesini'. Sakin ol diyordu yıldızlar bana, SANKİ BEN SAKİN DEĞİLMİŞİM GİBİ.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Neden korkuyorsun? Neden bu kadar korkuyorsun? Hakkındaki her şey biliniyor olsa bile, açık bir kitap olsan bile neden korkuyorsun? Sana nasıl zarar verebilirler? Bunlar sahte kavramlardır, toplumun neden olduğu şartlandırmalardır. Toplum her şeyi gizlemen gerektiğini, kendini korumak zorunda olduğunu, sürekli mücadele içinde olman gerektiğini, herkesin düşmanın olduğunu ve herkesin sana karşı olduğunu söyleyip durur.

Hiç kimse sana karşı değil! Birinin sana karşı olduğunu hissetsen bile, o bile, sana karşı değildir. Çünkü herkes kendisiyle ilgilenmektedir, seninle değil. Korkacak bir şey yok. Gerçek bir ilişkinin oluşması için önce bunun hayata geçirilmesi gerekiyor. Korkacak hiçbir şey yok.

Bu konu üzerinde iyice bir düşün. Sonra başkalarının sana nüfuz etmesine izin ver, onları içeri davet et. Hiçbir yerde bir engel yaratma. Bir koridor ol; her zaman açık, kilitsiz ve kapısız ol. Üzerinde kapalı bir kapı olmasın. O zaman sevgi mümkün olabilir. 

28 Ağustos 2012 Salı

Tüketti Bizi, Tüketim Zihniyeti…


Yazan: Emre Dorman
Mutlu olabilmek için daha fazla şey tüketmeliyim. Daha fazla tüketebilmek için daha çok şeye sahip olmalıyım. Hep daha fazla. Her dönemde aynı aslında insan. Ama özellikle ne yazık ki modern çağ ile birlikte sanayinin gelişmesi ile üretimin artması ve kapitalist kaygılarla bu ürünleri pazarlama yarışı insanların sürekli olarak tüketme hastalığına yakalanmasına neden oldu. Üretimin artışıyla birlikte ihtiyaçlar da arttı. Ya da bu ürünlere gerçekten ihtiyaç duyduğumuz gibi temelsiz gerekçelerle insanlık olarak kandırıldık. Hayatımıza her giren yeni şey sanki o güne kadar varmış ve biz onsuz yapamıyormuşuz gibi vazgeçilmezlerimizden oluverdi bir anda. Kısa bir zaman önce lüks olarak algılanan pek çok şey gün geçtikçe zaruri bir gereksinime dönüştü zihnimizde. Olmasa da olurlarımız daha çoktu eskiden. Şimdilerde azaldılar. Biz tükettikçe daha fazla ürettiler. İletişim araçları vasıtasıyla hayatımızın her alanına soktukları reklamla ve sloganları üzerimize kazıdılar adeta. Kimi araştırmalara göre bir yılda reklam için dünyada ayrılan payın 500 Milyar USD olduğu bilmekte. Süslü ambalajlar yaptılar. Gözlerimizi boyadılar. Uzun kuyruklar oluşturduk bazen. Ya bir market önünde ya da bir elektronik mağazasının indirim gününde. İtip kaktık birbirimizi ilk alışverişi yapabilmek için. Doldurduk alışveriş arabamızı gerekli gereksiz her şeyle. Bu fırsat ele geçmeyebilirdi zira. Doldurduk dünyamızı madde ile. Bir yandan içimizi boşalttığımız gerçeğini göz ardı edercesine.
Ustalar vardı eskiden. Tamirciler. Örneğin bir ayakkabı tamircisi. Arada bir ayakkabı su aldımı uğrardık yanına ya bir dikiş ya da bir pençe attırırdık ucuna. Zira sağlamdı aslında eskiden ayakkabılarımız. Öyle birkaç giyme ile eskimezdi. Belki bir terzi. Arada sökük ya da sade bir elbise diken. Onlar ürettiler. Ürettikçe giydiğimiz ayakkabıyı değiştirmek için reklamlara boğdular bizi. Ayakkabıydı en nihayetinde kullanım amacı belliydi. Ama yetinmediler. Takım elbise altına ayrı, yürüyüş ve spor için ayrı, koşacaksan ayrı, futbol, basket, tenis için ayrı derken dolaplara sığmaz oldu ayakkabılar. Biraz aşındı mı atılır, sağa sola verilir oldular. Bir bir kapandı ayakkabı tamircileri. Onları da tükettik kendimizi tükettiğimiz gibi.
Moda diye bir şey uydurdular. Akla ziyan tasarımlar çıkardılar ortaya. Oysaki bir bedeni örtmek, sıcak ya da soğuktan korumaktı elbisenin asıl işlevi. Belki bir parça da güzel görünmek. Bu yılın modası dediler. Defilelerde, televizyon ve dergilerde yazıp çizdiler yere göğe sığdıramadılar bu yılın modasını. Çok geçmedi birkaç ay sonra onu da tükettik ve geçen yılın modası yaptık her birini. Hatta görünce üzerine atlayanlar yüzüne bakmaz oldular. Çünkü tüketmiştik onu da eskimişti artık. Malum geçen yıldan kalmaydı. Giymek yakışı kalmazdı. İki günlük seyahatlere onlarca bavul elbiseyle gider oldu kimileri. Her yarım saatine bir elbise düşmesine rağmen.
Marka diye bir şey uydurdular bir de. Binlerce onbinlerce liralar verdik bir metre kumaş parçasına. Adı sanı vardı zira. Herkesin giyebileceği türden değildi. Eleştirmenler çıktı bir de ortaya. İnsanların kıyafetlerine notlar vermeye kimini yüceltirken kimini de yermeye başladılar. Çılgına döndü insanlar. Kendilerini beğendirme uğruna. Haftanın rüküşlerini seçtik. Haftanın gözdelerini. Yerdik kimini kazara aynı elbiseyi aldıysa ikinci kez sırtına. Bakın işte ey ahali diye haykırdık. İki yıl önceki açılışta da giymişti falanca şu elbiseyi. Bizden kaçmaz. Olmadı bu size yakışmadı dedik. Birileri de çıkıp ben aynı elbiseyi iki defa giymem. Kabul etmez bu bedenim dedi kibrinden burnu bulutlarda. Sığmaz oldu elbiseler dolaplara. Gündelik elbise ayrı dedik, işte ayrı, görüşmede ayrı, davetlerde apayrı. Banka ATM’si gibi gezer oldu kimileri sokakta. Üzerinde on binlerce liralık elbise, ayakkabı ve çantayla.
İhtişamlı davetler verdi kimileri, görkemli açılışlar, evlilik ya da sünnet düğünleri. Koca tesisler kapatılıp yüzbinlerce dolarlar harcandı bir gecede. Paralar saçıldı etrafa. Masaların üzeri çeşit çeşit yemekler ile donatıldı. Alabildiğine israf, alabildiğine eğlence oldu birden bire. Günlerce konuşuldu medyada. Nam, şöhret yapıldı.
Tüketim canavarına dönüştürdüler insanları. Çılgınca ve gözü dönmüşçe alış veriş yapar olduk. Sevgilisine ya da kocasına kızan bir kadın alışverişe verdi kendini. Rahatlamak için. Kocalar ise pahalı hediyeler aldılar karılarına gönüllerini almak uğruna. Tek bir gül yetmez oldu zira. Dikeninde tek taş pırlanta yok ise. Oysa ne farkı vardı o pahalı taşların. Adı üstünde taş değimliydi sanki. Sokakta görüp de üzerine bastıklarımız. Ya da deniz kıyısında su üstünde kaydırdıklarımızdan ne farkı vardı onların. Belki daha berrak daha parlaktılar doğru. Az bulunuyorlardı o da doğru. Ama biz değilmiydik onlara asıl değerini biçen. Ya da birileri değil miydi bu seçimleri bize yaptıran. Onları bizim için değerli kılan. Evliliklerin olmazsa olmaz şartı yaptık tek taşı. Önce parmağımıza takıp sonra milletin gözüne soktuk.
Kişisel bakım, sağlıklı yaşam deyip bir yığın kimyasalı boşalttılar üzerimize. Her geçen gün yeni bir buluş çıktı ortaya kozmetikte. Hep daha fazla geliştirildi formüller. Yeni kutulara girdiler. Krem vardı eskiden. O da yetmedi, el, yüz, vücut, parmak arası, topuk, gözaltı, kulak memesi derken onlarca krem türü çıktı karşımıza. Aldık itina ile herbiyerimize sürdük. Onlar olmadan yatamaz, sabah sürünmeden kalkamaz olduk. Önce boyadık yüzümüzü gözümüzü bir yığın kimyasal renk ile sonra başka bir şey sattılar onlardan kalan tozu pisi temizleyelim diye. Aldık hepsini aldık. Onların yaptığı bizim almadığımız bir şey olmadı. Onlar yaptı biz aldık. Yine yapılan araştırmalara göre, kadınların yılda makyaj malzemesi harcamalarının 18 Milyar Dolar parfüm harcamalarının ise 15 Milyar Dolar boyutunda olduğunu gördük.
İki günde Türkiye’nin gündemine oturttuk kimilerini. Aldık en zirvelere çıkarttık. Bazen yanık sesiyle. Bazen de çıplak baldırıyla. Yılın sanatçısı seçtik, sanata dair iki cümle kurmaktan mahrum olanları. Onları da tükettik hemen itiverdik zirveden kendi elimizle. İnsanların özel yaşamlarına girdik. Evlerine, yatak odalarına. Mahrem diye bir şey bırakmadık magazin programlarıyla. Medyatikseniz eğer iki insan oturup sohbet edemez oldunuz bir kafede. Flaşları patlattık hemen tepelerine. Yazdık çizdik bilip bilmeden. Hem eleştirdik halk olarak hem de müptelası olduk bu programların. Merakla takip ettik medyadan. Kim kimi nerede sobelemiş, ebelemiş. Mahremiyeti de tükettik.
Birkaç aile aynı evde yaşayabilirdi eskiden. Çoğu zaman rahat ve huzur içinde. Paylaşırlardı rızıklarını. Ayırdık herkesi ayrı evlere ayrı yerlere. İmkânsız kıldık birlikte yaşamı. Uzaklaştırdık aileleri birbirinden. Böldük mahalleleri, koca binalar diktik üzerlerine. Kimsenin birbirini tanımadığı. İnsanların birbirlerinden kaçtığı, karşılaştığında bir selamı bile çok gördüğü modern evler inşa ettik. Yeni ihtiyaçlar çıkardık ortaya. Tükettik dostluğu, komşuluğu, arkadaşlığı. Mahalle arkadaşı kavramı kalmaz oldu çocuklarda. Eskiden sokakta birlikte düşüp dizleri kanayan çocuklar, oynarken önce kavga edip sonra sarmaş dolaş olan arkadaşlıkları bitirdik. Play Station başında aradık arkadaşımızı. Bir oyunun kahramanı oldu en büyük dostumuz. Ya onu yenmeye çalıştık ya da onunla bir olup gezegenimizi ele geçirmeye çalışan düşmanları. Ürettik ve tükettik.
Oyuncağa boğduk çocuklarımızı. Onlarda sığmadı dolaplara, kutulara. Biz aldıkça onlar biraz oynayıp bir kenara fırlatıp attılar. Onlar attıkça biz yenilerini aldık. Oyuncakları bile değersiz kıldık çocukların gözünde. Onları da sürekli tüketime en kısa sürede eskitmeye eğilimli kıldık. Aman evi dağıtıp kudurmasın da uslu uslu kitlensin televizyona diye saatlerce televizyon başında çizgi film bağımlısı olmalarına göz yumduk.
Sanki midemizin kapasitesi belli değilmişçesine donattık sofraları. Satın aldık her birinden bir parça tadına bakmak uğruna. Lüks restoranlara gidip kabarık hesaplar ödemek ve birilerine görünmek ayrıcalıklı kıldı bizi. Hatta tabağındaki yemeğin tamamını yemeden bırakmak görgülü, seçkin kıldı kimilerini. Müdavimi olduk gece kulüplerinin ve ardı ardına patlatılan şampanya şişelerinin, şov uğruna kırılan tabak çanağın, saçıp savrulan dolarların, atılan güllerin. En çok şampanya açtırmak ayrıcalıklı kıldı bizi.
Eskiden araba sahibi olmak bir ayrıcalıktı neredeyse. Yıllarca kullanılırdı bir araba. Çünkü amacı ulaşımı sağlamaktı kısmen güvenli kısmen rahat bir şekilde. Yıllarca değişiklik olmazdı modellerde, markalarda. Ama gün geldi insanların tüketim çılgınlığı olunca araba firmaları da yarışa girer oldular. Neredeyse her yıl değiştirilen modeller, yapılan makyajlar ile bir anda eski kılındı daha yeni saydıklarımız. Çoğu kimse bir iki yıldan fazla binmez oldu aynı arabaya. Yüz binlerce Euro verildi güçlü bir motora. Seçkinlik belirtisi oldu lüks arabalar. Bir başka davrandı size insanlar. Daha saygılı daha hürmetkâr.
Gelişmiş ülkelerde yüksek sosyeteyi genellikle akademisyenler, bilim insanları, yazarlar, düşünürler, sanatçılar, doktorlar, hâkim ve savcılar gibi önemli pozisyonlardaki kişiler oluştururken bizde şarkıcılar, türkücüler, futbolcular, magazinciler, mankenler ve modacılar yüksek sosyete oluverdi. Toplumca benimsenip, olması gerekenden fazla değer biçildi pek çok mesleğe. Durum böyle olunca da kimsenin çocuğu büyüyünce akademisyen, doktor ya da sanatçı olmak gibi bir hayalin peşine düşmedi tabiatıyla. Artist olmak, şarkı türkü söylemek, dizilerde oynamak istediler.
Doğal kaynaklarımızı da bilinçsizce tükettik. NTV’de yayımlanan habere göre Dünya Doğal Hayat Fonu’nun doğal kaynaklar üzerine yaptığı araştırma raporuna göre günümüzdeki tüketim çılgınlığının dünyanın sonunu hazırlamaktadır. Dünyanın doğal kaynakları üzerine bir araştırma yapan bilim adamları, başta Batılılar olmak üzere bütün ülkelere tüketim çılgınlığına son vermeleri çağrısında bulunuyor ve uyarıyor: Aksi takdirde 2050 yılına geldiğimizde yaşayabilmek için dünya gibi iki gezegene daha ihtiyacımız olacak. Dünya Doğal Hayat Fonu raporunun en çarpıcı bulgusu, tüketim oranları aynı hızla devam ederse 2050 yılında canlı yaşamının sürebilmesi için Dünya gibi 2 gezegene daha ihtiyaç duyulacağını gösteriyor. Araştırmalara göre son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından tüketildi. Denizlerdeki balıklar, atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tüketiliyor. Raporun bulgularına göre, 350 memeli, kuş, balık ve sürüngen türü de soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Araştırmalara göre ortalama bir Amerikalı, ortalama bir gelişmekte olan ülke vatandaşından 50 kat fazla çelik, 56 kat fazla enerji, 170 kat fazla kauçuk kâğıt, 5 kat fazla tahıl tüketmektedir. Kapitalizmin merkezindeki tüketiciler arasında da fark olduğunu görebiliyoruz. Uzmanlar doğal kaynakların bu kadar hızlı tüketilmesinin en önemli sebebinin Batılı ülkelerdeki yüksek tüketim oranları olduğunu belirtiyor. Rapora göre ortalama bir ABD vatandaşı bir İngiliz’in iki katı, bir Afrikalının ise 24 katı doğal kaynak tüketiyor. Doğanın dengesini de altüst ettik. Ekolojik dengenin bozulması, toprak erozyonu, orman yangınları ve ormanları bilinçli yok ediş, biyolojik çeşitliliğin azalması, temiz su kaynaklarının hızla kirlenmesi ve azalması, hava kirliliği, asit yağmurları, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği, radyoaktif kazalar ve atıklar, büyük kasırgalar, seller tüketim çılgınlığının etkileri olarak karşımıza çıktılar.
Sevgi ve saygıyı da tükettik. Beklentisiz iyilik yapmaz olduk neredeyse. Başkasında olana göz diktik hep. Paylaşma, yardımlaşma duygularımızı körelttik. Dert edinmedik kendimize bir başkasının derdini. Bizim için de dert oluşturana kadar. Hep başkalarına yükledik sorumlulukları, duyarlılıkları. Herkesten anlayış beklerken anlayış fakiri olduk çoğu zaman.
Tüketecek bir şeyimiz kalmadı sonunda, çünkü ömrümüzü tükettik. Üstelik geri dönüşüm kutusuna koyup da geri kazandırma şansımız da yoktu artık. En değerli şeyimizin zaman olduğunu unutup dizi üstüne dizi, yarışma üstüne yarışma ekleyip televizyon başında, internet ortamında yok yere saatlerimizi, gün ve gecelerimizi tükettik. Oysaki olmazsa olmazlarımız değildi tüm bunlar.
Öte Tarafta Ayrı Bir Dünya Daha Vardı Oysaki…
Birkaç yıl önce okuduğum bir haberde Dünya nüfusunun yarısına yakınının, günde 2 dolar veya daha az bir parayla yaşamaya çalıştığı açıklanmıştı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nden yapılan açıklamada, 2 milyar insanın günde 2 dolar, bir milyar insanınsa yaklaşık 1 dolarla geçinmek durumunda kaldığına dikkat çekiliyordu. Örgütün basın açıklamasında, dünyanın en yoksul yüzde 20’siyle en zengin yüzde 20’si arasındaki uçurumun, son 40 yılda iki kat derinleştiği de vurgulanmıştı. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre de Dünya nüfusunun yarısı, günde 2 dolardan az bir parayla geçinmeye çalışıyor. Dünya üzerinde, 1.2 milyar kişi ise günde 1 dolardan az parayla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Bu ise dünya nüfusunun yarısının günde 2 dolar ve altında bir gelir ile geçinmeye çalıştığı anlamına gelmektedir. Çoğu yerde insanların en büyük lüksü su kaynaklarına ulaşabilmek olabiliyor. Yine hatırladığım bir habere göre Amerika’daki golf sahalarının sulanması için sarf edilen su miktarının Afrika ülkelerindeki su sorunun büyük oranda çözebilecek düzeyde olduğuna dikkat çekiliyordu. Akıllara durgunluk verecek bu ve benzeri çarpıklıklar insanlığın büyük oranda duyarsızlaştığının bir delili olmaktadır.
Medeni! ülkeler yıllarca sömürdükleri, iliklerine kadar indikleri milletlere yüzyıllarca düzelmeyecek seviyede geri kalmışlık ve yoksulluk bıraktılar. Oysaki onların refah düzeyi ve zenginliklerinde bu insanların da hakkı vardı. Önce onlardan kepçe kepçe aldılar. Sonra bazen kaşıkla verip, çoğu zamanda verir gibi yapıp insanlık dersi verdiler tüm dünyaya. İnsanlığı da tükettik.

http://www.allah.web.tr/tuketti-bizi-tuketim-zihniyeti%E2%80%A6.html#more-568

10 Ağustos 2012 Cuma

Subliminal Mesaj

Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısılimitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından fark edilemezler, ancak bu mesajların insanın bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir. Subliminal teknikler reklamcılık ve propagandaalanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tekniklerin amaçları, etkisi, kullanım sıklığı ve rekabet gibi konularda ahlaka uygunluğu konuları tartışmalıdır.

Subliminal Mesaj Örnekleri

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=WdDKEBzlRFY

 SUBLİMİNAL MESAJ:    başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda farkedilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından farkedilemezler ancak bu mesajların insan bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir. Subliminal teknikler reklamcılık ve propaganda alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tekniklerin amaçları, etkililiği, kulanım sıklığı konuları tartışmalıdır ve şüphelidir. Doğruluğu ise ayrı bir tartşma konusudur.


Bu Çizgi Filmleri Küçük Çocukların İzlediklerini Unutmayın ve onlara verilen mesaja bakın…
Pepsi de masum değil…
Aslan Kralı Çizgi Filminden Örnekler