6 Ağustos 2013 Salı

Kült sözcüğü


"Kült" sözcüğü Türkçe'ye Fransızca culte'den gelir. Sözcüklerin temel kökü ise Latince cultus yani "tapınma"dır.[1]
Kült, esas olarak "din" anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir. Modern anlamda özellikle küçük ve yeni sayılabilecek dini hareketlere inanan insan toplulukları için kullanılmaktadır. Bu ayrı durumları yeni ve değişik inanç sisteminden olabileceği gibi garip uygulama ve adetlerinden veya genelin kabul ettiği kültürü benimsememelerinden olabilir.
Günlük kullanımda "kült" sözcüğü genellikle negatif bir vurguya sahiptir. Her ne kadar kült genellikle din anlamında ele alınsa veya belirtildiği gibi dini bir grup olarak tanımlansa da, dini öğeler içermek zorunda değildir.

Günlük hayatta kullanılışı[değiştir]

  • Herhangi bir konuda bilgi kaynağı oluşturabilecek edebi eserlere verilen ad olarak da kullanılmaktadır.
  • Özellikle sinemasal anlatım tarzında türünün tek örneği olan eserler için kullanılmaktadır (Bkz: Kült film).
  • Din ile alakası yoktur ancak toplumla çok daha ilgilidir. Özgün, özgür ve içine devlet düşüncesi dikte edilmemiş genellikle sanatsal eserler veya fikir akımıdır.

Fight Club (Dövüş Kulübü) / Chuck Palahniuk


Fight Club (Dövüş Kulübü) / Chuck Palahniuk

1999 yapımı Fight Club, Amerikalı yeni nesil yazarı Chuck Palahniuk'un 1996 tarihli romanı. Boşanmış bir anne babanın çocuğu olan yazar, kitaplarında çoğunlukla toplumdan soyutlanmış, marjinal hayatları ve bunu agresif tavırlarına yansıtan kahramanların genellikle başrolde olduğu kitaplar yazmış. Edward Norton ve Brad Pitt'in başrollerde tam anlamıyla döktürdüğü ve sisteme kafa tutan, kendi düzenlerini kurmaya niyetli karakterleri canlandırdıkları, David Fincher'ın yönettiği film, karanlık öykü yapısına rağmen ışıldayan, senaryosuyla hayranlık uyandıran ve sürprizli finaliyle insana tırnaklarını yedirten bir sinema şaheseri.

‘Fight Club’ Efsanesi Devam Edecek


‘Fight Club’ Efsanesi Devam Edecek

Aynı isimle sinema filmi de çekilen ‘ Fight Club’ kitabının yazarı Chuck Palahniuk kitabın 2.sini de yazmaya başladığının müjdesini verdi.
Kayıt Tarihi: 23 Temmuz 2013 Salı, 12:00 || Son güncelleme: 23 Temmuz 2013 Salı, 12:02


Tüm Dünyada ve Türkiye'de vizyona girdiği dönemde en çok izlenen filmler arasına giren, halende birçok sinemasever tarafından tekrar takrar izlenenBrad Pitt'in başrollerinde oynadığı efsanevi filmin esinlendiği ‘Fight Club' romanının yazarı Chuck Palahniuk kitabın devamını yazdığını duyurdu.
Romanın başkahramanı, sinemada da Brad Pitt'in canlandırdığı Tyler Durden karakteri üzerinden bir çizgi roman şeklinde yazılacak olan ikici kitabın ne zaman piyasaya sürüleceği henüz belli değil.
Yazar bu haberin ilk sinyalini Twitter hesabı üzerinden "Bir sonraki tweet'teki büyük haberlere hazır mısınız?" yazarak vermişti.
ABD'de 37 milyon 30 bin 102 dolar, uluslararası olarak 63 milyon 823 bin 651 dolar hâsılat yapan, başrollerinde Brad Pitt, Edward Norton veHelena Bonham Carter'ın rol aldığı Fight Clubfilmi 2000 yılında ‘en iyi ses efekti' dalında Oscar'a aday gösterilmişti.

http://www.stargundem.com/kultur-ve-sanat/1336637-fight-club-efsanesi-devam-edecek.html

Ah Muhsin Ünlü - Resulullahla benim aramdaki farklar

-RESULULLAHLA BENİM ARAMDAKİ FARKLAR-

Resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim.
Resulullah yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm Ya Sıddık’ derdi,
ben yolda Ebu Bekir’i görsem tanımam.
Resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
Ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

Resulullah Azrail’i yolda görse tanırdı;
ben Azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

Resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey Allah’ın Resulü;
fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

Resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘Kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’

Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben…’;
Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.

Resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

Anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

Resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

Annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

Olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
Verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
Nasıl olsa Resulullah da ölü annem de ölü.

Ah Muhsin Ünlü - 14 Ocak 2010

Minimalizm ve postminimalizm


Minimalizm, modern sanat ve müzikte, kökeni 1960'lara giden, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akımdır. ABC sanatıminimal sanat gibi tabirlerle de anılır.

Görsel sanatlarda minimalizm[değiştir]

Richard Serra, "Berlin Eğrileri" (1986, çelik) Berlin
Ludwig Mies van der Rohe'in restore ettiği barselona'daki German Pavilion
Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak,nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmek ve ifade, tarihsel, sembolik anlamlarını minimuma indirmek amacıyla hareket etmiştir. Minimalist sanatçılar, nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgi nedeniyle genellikle heykel üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu alandaki önemli isimler arasında Carl AndreSol LeWittRobert MorrisRichard SerraDonald JuddDan Flavin sayılabilir. Süreç sanatıarazi sanatıperformans sanatı ve enstalasyon sanatıminimalizmden etkilenerek ortaya çıkmıştır.

Müzikte minimalizm[değiştir]

Görsel sanatlara benzer şekilde, müzikte de minimalizm, biçimciliğe tepki olarak çıkmış, müzikteki duygusal sterilliği, entelektüel karmaşıklığı ve diğer biçimleri ortadan kaldırma amacı gütmüştür. Tarihi veya duygusal izlenimleri en aza indirgemek için melodi ve harmonide basitlik ön plana çıkarılır, tekrarlara önem verilir. Elektronik enstrümanların kullanımı da bu amaca uygun olduğundan yaygındır. Minimalist besteciler arasında Philip GlassSteve ReichTerry RileyMichael NymanLa Monte YoungJohn Adams ve Yann Tiersen sayılabilir.

Alıntılar[değiştir]

Bazı edebi şahsiyetlerin minimalizm akımı hakkındaki sözleri;
  • Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek insanların ortak yanlışıdır. (Descartes)
  • Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır. (Hegel)
  • Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir; zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır. (Ludwig Mies van der Rohe)
  • Akla, hem de saf akla hitabeden sadece saf akıl ile haz alınan bir güzelliktir minimalizm. (Kant)
    --------------------------------------------------------------------------------------------
    Postminimalizm, minimalizmden etkilenmiş veya minimalizmden yola çıkmış çeşitli sanat alanları için kullanılan bir terimdir. Bu ifade genelde görsel sanatlar ve müzikte kullanılsa da minimalizmi kritik bir referans noktası olarak alan her alan için kullanılabilir.

    Görsel Sanatlar[değiştir]

    Görsel sanatlarda postminimalizm, minimalizmi estetik veya kavramsal bir çıkış noktası olarak referans alan sanatçıların tarzı için kullanılır. Bu terim belirli bir akımı değil, sanatsal bir eğilimi tanımlar.
    Postminimalist sanat eserleri birçok zaman kavramsal sanat ile ilişkilendirilebilir veya karıştırılabilir. Minimalist eserlerin aksine, postminimalist eserler aynı zamanda kavramsal olarak da tanımlanabilirler. Postminimalist sanatçıların birçoğu gündelik nesnelerin veya işlevlerin yaptıkları göndermeleri, kendilerinden önce gelen minimalistlerinkine benzer ciddi bir biçimcilikle değiştirirler. Ancak çok çeşitli sanatçı bu tanımlamaya girdiği için hepsi arasında bağlantı kurmak olası değildir.

    Müzik[değiştir]

    Müzikteki kullanımına göre postminimalizmminimal müzik etkisinde anlamında kullanılır. Yazar Kyle Gann, bu terimi daha kısıtlı bir anlamda, 1980'ler ve 1990'larda yaygın olan belli özelliklere sahip bir müzik türü için kullanmıştır. Bu özellikler:
    1. Genelde bir çalışma veya hareket içerisinde süren sabit vuruş.
    2. Etki olarak tona uygun olup geleneksel işlevsel tonaliteden kaçınan diyatonik nota dili.
    3. Güçlü iniş ve çıkışlar veya duygusallıktan yoksun, düz dinamikler; minimalizmin aksine belirgin veya doğrusal biçimden kaçınma.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Nietzsche: 'İslâm'ın önünde diz çökmeliydik'


Nietzsche'nin bilinmeyen İslâm yorumu...

Nietzsche'nin bilinmeyen İslâm yorumu...

"Eğer İslâm, Hıristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslâm, insanı yüceltir ama putlaştırmaz..."


21 Aralık 2007 09:11
font boyutuküçülsünbüyüsün


Yusuf Kaplan'ın yazısı
Nietzsche: 'İslâm'ın önünde diz çökmeliydik'
Türkiye'de entelijansiya olmadığını söylediğimde bazı kişiler rahatsız oluyorlar. Şerif Mardin'in deyişiyle bu ülkede yalnızca "literati"nin / okumuş yazmış kişilerin olması, bırakınız Türkiye'nin, kendi yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini harekete geçirebilmeyi, Türkiye'nin yaratıcı ruhun ve kurucu iradesini neyin oluşturduğunu bilen bilemeyen zihinsizleştirilmiş zihinler etrafta mebzul miktarda kol geziyor.
Hâl böyle olunca da, ne kendi medeniyet dinamiklerimizle, ne de hâkim kültürün, yani Batı kültürünün medeniyet dinamikleriyle yaratıcı ilişkiler kurabiliyoruz. O yüzden, düşünce hayatında da, sinema, müzik, edebiyat, mimari başta olmak üzere sanat hayatında da dünyaya özgün şeyler armağan edebilecek çapta büyük atılımlar ve açılımlar gerçekleştirebiliyoruz.
Türkiye'de çok berbat bir entellektüel körleşme ve kötürümleşme var: Batı kültürüyle de, İslâm kültürüyle de kurduğumuz ilişkilerin yalnızca platonik aşk ve nefret ilişkilerine, dayanan simülatif (sığ, sahte ve sathî) ilişkilere dönüşmesi, son kertede, Batılılaşma / sekülerleşme macerasına sürüklenen ülkemizin mecrasını yitirmesine, dolayısıyla hâkim kültürün bütün normalarını ve formlarını kölecesine taklit etmemize, üstelik de karikatürize ederek tepe tepe tüketmemize yol açıyor.
Karikatürize edilen, belki de en önde gelen Batılı düşünürlerden biri de "ateist" ve "nihilist" diye yaftalayarak üstünü çizdiğimiz ya da duruma göre putlaştırdığımız Nietzsche'dir.
Nietzsche'yi karikatürize ettiğimizi gösteren en önemli göstergelerin başında onun "Tanrı öldü" sözünü dümdüz bir şekilde anlamaya kalkışmamızdır. Nietzsche, "Tanrı öldü" derken bir ateist veya nihilist olarak konuşmaz; aksine Batı'da Tanrı'nın öldürüldüğünden sözeder. Sözgelişi, Putların Alacakaranlığı başlıklı kitabnda aklın putlaştırılmasına karşı tam bir savaş ilan eder. Socrates'tan başlayark bütün bir Socrates-sonrası, temelde rasyonalist Batı düşüncesini yerden yere vurur.
Deccal-Sahte İsa başlıklı kitabında ise Hıristiyanlığı, özellikle Tanrı tasavvurundaki absürtlükten ötürü yerle bir eder. Size bugün Deccal kitabında yer alan, onun İslâm'la ilgili tespitlerini aktarmak istiyorum. Okuyunca şoke olacağınızı tahmin ediyorum. (Ayrıca Nietzsche'nin bu iki kitabının bayramdan hemen sonra Külliyat Yayınları tarafından özenli bir çeviriyle -yeniden ve adam gibi bir Türkçe'yle- dilimize kazandırılacağını hatırlatmak istiyorum). İşte Nietzsche'nin, "İslâm'ın önünde diz çökmeliydik" dediği o çarpıcı gözlemleri:
"Eğer İslâm, Hıristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslâm, insanı yüceltir ama putlaştırmaz...
Hıristiyanlık, bizi, kadim dünyanın [antik Yunan ve Roma] kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi İslâm kültürünün mahsûlünden de mahrum etmişti. Aslında bize (insan olarak bize], Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta, temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim [insan olarak] duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden İspanya'daki o harikuâde İslâm kültürü ve İslâm kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti (-bunu yapan ayağın ne tür bir ayak olduğunu söylemeye dilim varmıyor, ne yazık ki!-)"
"İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslâm kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslâm kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu [insanın fıtrî özelliklerini muhafaza edebilmesine borçluydu]; çünkü İslâm kültürü, İspanya'daki Müslüman hayatının nâdir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata Evet diyordu!... Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslâm kültürünün yanında son derece 'yoksul' ve oldukça 'geç kalmış' bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslâm dünyası, zengindi..."
Not: Bütün okuyucularım Kurban Bayramlarını en kalbî duygularımla tebrik edi-yorum...





yeni şafak

15 Haziran 2013 Cumartesi

Kadının Erkeğe, Erkeğin Kadına Teveccühü

Kadının erkeğe teveccühü, bir yerde insanın kendi içindeki deruni ruhu keşfetme arayışıdır. Orada sonsuz bir derinlik ve yeni bir oluşu bulur. Aslında islamda cinsellik ve meşru eylem ayıp değil, kendi mahremiyeti içinde korunmuş bir ibadet biçimidir. Müslüman ailede leylek hikayesi yoktur. Yaratılmış ve sevginin karşılığı olan sunuluş, armağan vardır.

Bir Başka Açıdan Kadın - Abdurrahman Dilipak
sayfa 15

8 Haziran 2013 Cumartesi

''Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır.''

John Lennon

7 Haziran 2013 Cuma

Adana'da şehit olan Komiser Mustafa Sarı hakkında konuşma ihtiyacı hissediyorum çünkü ciğerim yanıyor. Herkes konuşuyor, yazıyor. İçinde doğru olan da var, yalan olan da. Gerçekleri en önden gören bendim. Ben, Bilal Gül. Bir fotoğrafçı olarak Mustafa'nın düştüğü o gece oradaydım!

Mustafa arkadaşımdı, kardeşimdi. Düğününde birlikte halay çekmiştik. Kardeşimle Polis Akademisi'nde birlikte okumuşlar, Adana'da birlikte görev yapmışlardı. Ameliyat olduğumda hastanede ziyaretime gelmişti. Ailecek görüşürdük. Annem "oğlum" derdi kendisine. Hayır duasını eksik etmezdi. En son dün akşam 18:30'da konuşmuştuk. Nereden bilebilirdim ki son konuşmamız olacağını?..

Cuma gününden beri Adana'da AKP Hükümeti'ne karşı yapılan haklı direniş hareketinde hem direnişçiler tarafında hem de polis tarafında her gün bulundum. Sloganımızı attık, yürüyüşümüzü yaptık. Provakatörleri, polise taş atanları, ortalığı yakıp yıkanları engelledik. Sayısız fotoğraflar çektim. Bir kere bile polisin halka karşı şiddet uyguladığını görmedim. Bir kere bile halkın da polise karşı şiddet uyguladığını, taş attığını görmedim. Halk diyorum! Provakatörlerden, yasadışı örgütlerden, teröristlerden bahsetmiyorum burada! Adana polisine verilen emir gayet açık ve netti, kendi kulaklarımla duydum: "Halka kesinlikle zarar vermeyin! Yasadışı faaliyetlerde bulunanlara karşı yasal çerçevede önce uyarınızı yapın, ondan sonra müdahale edin. Bunu yaparken de kesinlikle orantısız güç kullanmayın!" Tüm Adana halkı şahittir. Çünkü polisin karşısındaki halktı. Annelerimiz, ninelerimizdi. Emekli babalarımız, dedelerimizdi. Genciydi, yaşlısıydı. Adanasporluydu, Demirsporluydu, Beşiktaşlıydı, Galatasaraylıydı, Fenerbahçeliydi. Türktü, Kürttü, Lazdı, Boşnaktı, Çerkezdi, Araptı. Müslümandı, Hristiyandı. Mini eteklisiydi, türbanlısıydı. Hep birlikte, yanyana, kardeşçe yürüdük. Bir kere bile Turgut Özal Bulvarı'nda, Barajyolu'nda, Duygu Kafe'de kanunlar çerçevesinde gösterisini yapan, direnişini gösteren halk ile polis karşı karşıya gelmedi. Atatürk Parkı'ndan Turgut Özal Bulvarı'na kadar yürüdü halk. Yolun bir yarısını kullanarak, trafiği aksatmadan. Kırmadan, dökmeden. Kıranı dökeni gerektiği dilde uyararak. Polisler gerekli güvenlik önlemlerini alıp beklediler sadece. Yorulduk, birlikte oturup dinlendik. Acıktık, birlikte yemek yedik. Analarımızın evde demlediği çayı birlikte içtik. Ben 30 yaşında adamım. Ömrüm boyunca böyle bir birlik, beraberlik ve dayanışma görmedim.

Dün işten çıkınca fotoğraf makinemi kapıp her zamanki gibi Atatürk Parkı'na gidecektim. Mustafa, Terörle Mücadele'de görevliydi. Mustafa halk, vatan, devlet düşmanlarına karşı görevini yerine getirmekle mükellefti. Adı Atamız gibi Mustafa, soyadı Atamızın saçları gibi sarıydı. "Mustafa" adını gururla taşıyordu. Mustafa 6 gündür evine gitmemişti. Eşini görmemişti. Mustafa uykusuzdu, yorgundu, sinirleri gerilmişti. Şaka bile kaldıracak durumda değildi ki gündüz yaptığım şakaya da sinirlenmişti, küfretmişti bana. Arkadaşlar arasında olan şeyler bunlar. Sinirliliğine vermiştim. 1-2 saat sonra mesaj atıp özür diledi sonra. Normaldir dedim, boşvermesini kafaya takmamasını söyledim. Bana Sular'da olduğunu, akşam geçerken uğramamı söyledi.

Akşam Atatürk Parkı'ndan yürüyüşe geçtik, Turgut Özal Bulvarı'na yürüyüp geri Atatürk Parkı'na geldik. Mustafa Kemal Paşa Bulvarı'nda, Seyhan Başkent Hastanesi'nin karşısında Adana AKP İl Başkanlığı vardır. Önünden 2 kere geçtik, bir tek taş atan bile olmadı. Polisler o bölgede konuşlanmıştı. Çünkü biliyorlardı ki provakatörler, vatan hainleri, millet düşmanları o bölgede olay çıkaracaklardı. Mustafa'yı aradım, açmadı. Görevi başındadır, yoğundur dedim ve Atatürk Parkı'ndan, Sular mevkiine gittim. Orada Adana AKP İl Başkanlığı Binası yönüne doğru yürüyüş hazırlığında olan kalabalık bir grubu gördüm. Kesinlikle halk değillerdi! Saat 23.00 sıralarında Adana AKP İl Başkanlığı önüne gelen yaklaşık 500 kişilik grup, "Hükümet istifa" sloganları attı. Bina önünde önlem alan polisin, dağılmaları yönündeki uyarılarına rağmen protestocular bekleyişlerini sürdürdü. Grubun içinden zaman zaman polis araçlarına taş atılması tansiyonu yükseltti. Bunun üzerine polis araçlarından eylemcilere, "Provokatörlerin oyununa gelmeyin, sizleri seviyoruz. Eyleminiz kanunsuzlaşmak üzere." anonsları yapıldı. Yaklaşık 45 dakika boyunca uyarı anonslarını sürdüren polis, grubun dağılmaması üzerine TOMA araçlarıyla tazyikli su sıkarak müdaha etti. Ardından dağıtmak üzere göstericileri kovalamaya başladı. Bundan sonrası ise sonun başlangıcı oldu..

Kaçan göstericilerin aynı bölgeye geri dönmelerini engellemek için Kasım Gülek Köprüsü polis tarafından kontrol altına alındı. Atatürk Caddesi'ni, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı'na bağlamak için yapılan inşaat halindeki köprünün ve çevresinin de tutulması gerekiyordu. O bölgede herhangi bir kovalamaca yaşanmadı. Kimse Mustafa'yı tutup köprüden aşağı atmadı. Mustafa orada kimseyi kovalamadı. Mustafa'nın görevi kimseyi kovalamak değildi. Bir Terörle Mücadele Komiseri gidip gösterici kovalamaz. Onun görevi emrindeki polis memurlarını koordine etmekti. Polisleri oraya yerleştirmesi gerekiyordu. Köprüden geçmek istedi. Mustafa yorgundu. Mustafa uykusuzdu. Gece karanlıktı. Mustafa talihsiz bir kaza sonucu oradan düştü. 5 metre derinliğindeki karanlıkta kayboldu Mustafa. Kimseyi katletmedi, kimse tarafından da katledilmedi!

Adana Çukurova Dr. Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı önce, yapılan ilk müdahalenin ardından Adana Yüreğir Başkent Hastane'sine sevk edildi. Her 2 bacağında, göğüs kafesinde ve kafatasında kırıklar vardı. Gece 3:00'da ameliyata alındı. İç kanaması vardı. Böbreğinin birini ve karaciğerini aldılar. Sabah 10:00'da ölüm haberi geldi. Mustafa dayanamamıştı, beyin ölümü gerçekleşmişti. Görevi başındayken talihsiz bir kaza sonucu şehit oldu Mustafa.. Eşi, ailesi, arkadaşları kan ağlıyordu.

Yüce Türk halkından bir isteğim var. Kendinizi kaybetmeyiniz. Sağduyunuzu ve soğukkanlılığınızı koruyunuz. Mahatma Gandhi'nin dediği gibi; "Cesur ve darbe almaya hazır olursan, saldırıyla cevap vermez ama pes de etmezsin. Bunu yaparsan, insanın doğasında ortaya çıkan bir şey sana olan nefretini azaltıp saygısını artırır. Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız."

Tüm bu yazdıklarım benim en ön sıradan gördüğüm gerçeklerdir. Sizden ricam ise bu yazıyı mümkün olduğunca paylaşmanız ve taraflı ve yalancı basına muhtaç kalmak istemeyen halka gerçekleri duyurmanızdır.

Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bilal Gül

3 Haziran 2013 Pazartesi

Pink Floyd üyesi Rogers Waters’dan Gezi Parkı Nöbeti’ne destek mesajı.


Pink Floyd üyesi Rogers Waters’dan Gezi Parkı Nöbeti’ne destek mesajı.

Türkiye’deki bütün dostlarım,

Sizlerleyim. Sizlerleyiz. Kim olduklarının önemi yok, baskı ve otokrasiye karşı direnmekte çok haklısınız.

Eğer internetten okuduklarım doğruysa, dinci despot yobazlara karşı çıkıyorsunuz.

Türkiye sizin ülkeniz ve sizi ve özgürlük mücadelenizi destekliyoruz, unutmayın mücadeleniz dünyanın geri kalanı için de çok önemli.

Ne zaman ki bir Kadın, erkek, çocuk sokağa çıkıp insan hakları için, demokrasi için, kendi kaderini kendi belirlemek için, özgürlük için ayağa kalksa dünyanın geri kalanı ona borçludur.

Su tazyikleri, gaz bulutları içinde fiziken yanında değiliz ama ruhen sizinleyiz.

Direnişinizi alkışlıyor ve kolay olmadığını biliyoruz.

Harika ülkeniz batı ile doğu arasında duruyor, İstanbul uygarlık tarihinin efsanesidir. Bugün direnişiniz hepimiz için bir dönüm noktası olabilir.

Bugün sizin yaptığınızdan daha önemlisi olan hiçbir şey yok!

Sevgi, gözyaşları ve büyük bir saygıyla

A note from Roger Waters regarding Turkey.

To all my friends in Turkey
I am with you! We are with you! You are so right to resist the forces of autocracy and repression. It doesn't matter who they are.
If I read the Internet right, in your case, you are resisting autocratic religious zealots.
Turkey is your country and we support you and yearn for your freedom, but also, you and your struggle are so important to the rest of the world.
Every time a man or woman or child takes to the streets, and stands up for human rights, for self determination, for democracy, for Mistress Liberty, the rest of the world is in debt.
We are not physically with you in the water cannon's fire, in the tear gas clouds, but we are with you in spirit.
We applaud your stand for we know it is not easy.
Your great country stands at the gateway between east and west. Constantinople is legend in the history of civilization. Your resistance today may well be a turning point between all of us and a return to the dark ages.
THERE IS NOTHING MORE IMPORTANT THAN WHAT YOU ARE DOING TODAY:
With love, and tears, and huge respect,


Roger Waters

2 Haziran 2013 Pazar

I brought you my bullets, you brought me your love.


Gezi Parkı Olaylarıyla İlgili Ortalığı Karıştırmak niyetiyle uydurulmuş Yalanlar

YALAANNN 1) Eylem 48 saat daha devam ederse Anayasa Mahkemesi hükümeti düşürülebilir: 
Hiç bir ülkede böyle bir yasa mümkün değildir. Eylemin daha uzun sürmesi için uydurulmuştur.

KUYRUKLU YALANN 2) 
Polislerin ilaçlı suyla göstericileri bayıltması: Bu gerçekten gülünecek bir haberdi. 
Fakat paylaşım sayısı on binleri geçti.

YALANN 3) Videodaki Kerem Can Karakaş'ın ölmesi: Videodaki cesaretli eylemci yaşıyor. İsmi Kerem Can Karakaş değil. Kerem Can daha önce trafik kazasında ölen bir kişi. Kayıtlara bakabilirsiniz. Köpeğe biber gazı sıkan polis: Bu foto daha öncede vardı şu günlerde çok paylaşıldı. Fotoğraftaki kişiler italyan polisi. Provakatörlerimiz tarafından fotomontajlanmış.

YALANNN 4) 
Polisin gerçek mermi kullanması: Böyle bir durum olursa ismi katliam 
diye adlandırılır ki mümkün değildir. Fakat plastik mermi kullanıldığı gerçektir.

YALAN 5) Binlerce polis istifa etti: Gelen sayılar abartıydı. Gerçek sayılar en fazla 3-5

YALANN 5)Sosyal medyalara erişim engellendi: Bu bugün çıkan bir yalandı.
Hatta en ufak bir facebook twitter kesintisinde herkes galeyana geldi.
Türkiye daha o kadar düşmedi merak etmeyin. Belirtmek gerekir ki ufak
bir yavaşlama söz konusu. Ayrıca Taksim'de 3g bağlantısının kesildiği doğru.

yaLANNN 6) Panzerle ezilen genç resmi: En çok tepki çeken fotoğraflardan.
Olayın aslı Yabancı bir ülkede bot motorundan yaralanan bir kişi.

YALANN 7) Bülent Arınç'ın oğlu gezi parkına açılacak olan AVM'ye ortak:
Bu iftira çıktıktan sonra açıklamalar geldi bu olayın aslı yok.

YALANN 8 ) İstanbul Emniyet Müdürü görevden alındı: Ntv_sondakika adıyla açılmış
bir fake hesabın uydurmasıydı.

YALANN 9 ) Eylemlerde Portakal Gazı Kullanıldı. Portakal gazı birleşmiş milletler
tarafından yasaklanmış zararları büyük bir kimyasal silahtır. Topluma müdahale
için böyle bir gazı kullanmak intihardır, kimse göze alamaz. Cnn tarafından doğrulandı
diyenler vardı. Ireport olarak CNN'in sitesinde yayınlandı fakat. Ireport'lar normal
kişiler tarafından yayınlanır.

YALANN 10) Haber kanallarının fake hesabı: Birçok haber kanalının fake hesabı açıldı.
Pravöke edici söylemleri anında yayıldı. Takipçileri 300'ü geçmezken rt sayıları
10 binlere ulaştı.

yalan 11 )
Çarşı grubunun bir tomayı ele geçirmesi: Habere göre çarşı grubu tomayı ele geçirip
polisleri kovalamış. Bu da yalan haberlerden biriydi.

YALAN 12 ) Yurt dışındaki face friend lere atılan mejaj : POLİS BİZİ ÖLDÜRÜYOR , KURTARIN BİZİİ..!

KUYRUKLU YALANNN 13) Kışla şeriat simgesi ve şeriat isteği göstergesi ...!

YALAN 10 )Cnn International'ın; Cnn Türk'ün duyarsız alıp direniş haberlerini vermediği için isim hakkını fesh etmesi: Resmi hiç bir yerde böyle bir açıklama yok. Cnn Türk'te çalışan tanıdıklarımda böyle bir şeyin olmadığını söylediler.

EN KOMİK OLAN YALAN = Eylemcilerin köprüden geçiş fotoğrafı yerine 2012 maraton fotoğrafının paylaşılması

BEYAZ YALAN = Beyaz Show: Beyaz eyleme gittiği için kanal tarafından sözleşmesi iptal edilerek tümden yayından kaldırıldı. Beyaz show sadece bu haftalığına iptal edilmiştir. Millet kan ağlarken programı yapması düşünülemezdi zaten.

AŞAĞILIK YALAN ( YAYINLANDI ..!) : 30 dan fazla ölü var...!

YALANN 1002) Köpeğe biber gazı sokan polis ..!!

YALAN ) AKP izmir binası yanıyor...!

Y
ALLANNN : Gaz yiyen çocuğun lensi eridi ..!

yalann : Bir kişi panzer altında kalarak öldü..!

VE BİR GURUP TOPLU YALAN :
-Türkiye’nin Tahriri’ Taksim Eylemi’nden bilanço: 2 ölü, bir kolu kopmuş ağır yaralı.
-Bir vatandaş;”Şuan Taksim’deyim polis gerçek mermi kullanıyor. En az 500 ölü! --*Şuan 10 polis tepeme bindi, bu twiti çok zor şartlar altında yazıyorum.
-Son Dakika: 400 Yaralı 5 Ağır. 10 kafa Travması 3 Kişi Gözünü Kaybetti. 4 Ölü.
-Taksim; 400 Yaralı 5 Ağır. 10 kafa travması. 3 kişi gözünü kaybetti. 4 ölü.
-Taksim ara sokaklarda çok fazla ölü ve yaralı hayvanlar var.
-Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde bize söylenen “Morgta 2 ölü var” sözü idi..
-8 ölü, binlerce yaralı, TEK BİR YÜREK Her yer taksim her yer direniş
-GFB ve Beşiktaş taraftarları şu an taksim tünelde sıkıştırılmış! Mis sokakta 3 ölü 2 yaralı var!
-30’ a yakın ölü olduğu söylenmekte..
-Taksim İlkyardım Hastanesi’nde de 1 ölü. İlk ağızdan habeR
-Bir vatandaş: Bilgi: Taksim’de 27 sivil ölü, 7 polis ölü

TAKSİMDEKİ AĞAÇ PROTESTUSUNUN İLK ANINDA ORDA BULUNAN KARDEŞİMİN ANLATTIKLARI :

TAKSİMDEKİ AĞAÇ PROTESTUSUNUN İLK ANINDA ORDA BULUNAN KARDEŞİMİN ANLATTIKLARI :

T.Y.: semih abi nasılsın
SO :iyiyim
: T.Yabi ordaki olay çok acayip gelişti
SO :çok şükür
SO :hangi olay ?
TY:gezi park olayları
SO:bilmediğim detaylar vardır
SO:ancak kardeşim ben green peace in
TY: abi ilk günden beri ordayim onun için söylüyorum zaten
SO:yaptıklarını bile insai bulup destekliyorum
doğrudur

TY:olay şu
anlatayim mi abi
SO:dinliyorum
buyur kardeşim

TY:abi millet toplanmiş dağcilar felan
mevzu ciddi ciddi ağaç
parkta çöp topluyorlar felan
çadir kurmuşlar
bizde gittik çekirdek çitliyoz
sabah polis bir daldı abi oraya
uyurken gaz sikti millete
çadirlar yakildi
ama çadirlari yakanlar polis değil
sivil gaz maskeli birileri
ama polis mudahale etmedi bi şekilde

SO:çok enteresan
gerçekten

TY:sonra olanlar oldu işte
ama polis gaz sıkmasa gaz bombası kullanmaya inan hiçbirşey olacağı yok

SO :şunu net anladım ki
buı olay hakli ve doğru bir tavıt olarak başlamış
ama sonrası muamma

TY :aynen öyle abi

SO:benim küfretmemin sebebi
yurt dışındaki dostlarına
burda bizi öldürüyorlar kuratırın
diye mesaj atanından tutu
polis kıyafeti giymiş pkk lıar vardı
diyenlerden
devam edip

TY:kürt yoktu bile abi orda

SO:adam öldürdüler
kol koparttılar

TY:çok net söyleyebilirim kürt milletinden insan yoktu

SO: a bağlayıp
mevzuyu bu bir fırsat
akop yi devirdik devirdik
olmazsa birdaha ne zaman oalcak a bağlayan4adiler
yoksa
sana yemin ediyorum
giderim orada ağaçlar için
keyifle mücadele ederim

TY:abi diyorum ya bende gittim ordaydim iki kariş yeşil yer kalmiş kesilmesin yıkılmasın
sonraki gazli polisli gösteri başladi

SO:eyvallah

TY .yine ordaydim
ama ortaliği yakan yikanlar yoktu ortada
kimsenin elinde taş sopa yok
polis gaz atiyor geri kaçiyoruz
duman gidiyor ileri gidiyoruz
ama taşkinlik yok
küfür edeni milet uyariyor öyle bir otam yani

SO:eyvallah

ordakiler cidden sivil yani örgüt mörgüt yok

SO:Allah hepsinden razı olsun
senden de
ne güzel

TY .2 günün gecesi 3. güne bağlayan gece koptu mevzu işte
sabaha karşı
ondan sonra gitmedik zaten
gidenleride 2 gündür uyariyorum

SO:nesine gireceksin tamer

TY:chp tgb karişti işin içine
pislik herifler

SO:adamlar harbiden iç savaş çıksa
bayram edecekler
bu kadar hainler

TY:yemedi abi millet
cidden yemedi

SO:kardeşim acayip samimi söylüyorum
bir daha böyle bir eylem olursa
beni de çağır gelmek isterim
tamer
senden bir ricam olacak
bu konuşmamızı

TY:buyur abi

SO:face den yayınlayabilir miyim ?

TY:olur tabi
sorun değil

1 Haziran 2013 Cumartesi

Albayım.
Birazdan yine gelecekler.
Onlara tanrıyı öldürdüğünüzü söylemiycem.
Sizin gibi sessiz kalıcam ben de.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz !


Düşünce özgürlüğünün olmaması, insanların düşüncelerini söyleyememesi değildir. Düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir...
''Karşı karşıya kaldığınız aşılmasi güç problemleri mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz. Çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler.''
[ Albert Einstein ]

Bilim ile din bağdaşmaz.

Bilim ile din bağdaşmaz. Din adamları ne derse desin, ister peygamberin "İlim Çin'de de olsa alın" sözünü örnek versinler, ister başka bazı gerekçelerle bilimi yüceltsinler, ve islamın ya da herhangi başka bir dinin bilimle çelişmediğini söylesinler, özünde bağdaşamaz iki düşünce biçimi olan bilim ile dini uzlaştırmak mümkün değildir.

Bunun sebebini anlamak inançlıların çoğuna zor gelir. Bizlerin, sırf dine ve Tanrı'ya karşı içimizde beslediğimiz bir düşmanlıktan dolayı bu tür karalayıcı sözlerle dine saldırdığımıza inanmak isterler.

Bu yüzden, bu düşüncemizin sebebini burada örnekleriyle açıklamak istiyorum.

Din ile bilimin birinci önemli farkı "yanlışlanabilirlik" noktasındadır. Bilimde, yanlışlanabilir olmayan bir kavramın bilgi değeri yoktur.

Yanlışlanabilirliği kısaca açıklayacak olursak, bir önermenin yanlışlanabilir olması demek, eğer yanlışsa, yanlışlığının ortaya çıkartılabilir olması demektir. "Elimde kırmızı bir balon var" yanlışlanabilir bir önermedir. Eğer yanlışsa, yani elimde bir balon yoksa, ya da başka renk bir balon varsa, bunu anlamak çok kolaydır. Fakat "Ölümden sonra hayat var" yanlışlanabilir değildir. Ya da "Komşunun başına gelen kötü olay, benim bedduam yüzündendir" gibi bir önerme, yanlışlanabilir değildir. Bilimde, yanlış olması durumunda, bunu anlamaya imkan olmayan bu tür ifadelerin bilgi değeri yoktur.

Fakat dinde bu tür yanlışlanamaz pek çok ifade vardır. Dolayısıyla dinsel bilginin pek çok örneğinin, test edilip, yanlış olup olmadığının görülmesi mümkün değildir. Aslında dinde yanlışlanabilir ifadeler de vardır, ve onların da bir kısmı yanlışlanmıştır. Fakat, bu ayrı bir konu ve bu yazıda asıl üstünde durmak istediğimiz nokta dinin pek çok bilgisinin genel olarak yanlışlanabilir olmadığıdır.

Evrenin Tanrı'nın ol demesiyle oluştuğuna, öbür dünyada bizleri ödül veya cezanın beklediğine, vs. inanirken uygulanan mentaliteyi, bilimsel alanda uygulamaya kalksak, herhangi bir bilimsel problemde, karşimiza çikan ve durumu açikliyor gibi görünen ilk açiklamaya dört elle sarilir ve pek çok hata yapardık.

Örneğin, "Dünya düzdür" gibi bir önerme, dış dünyayla ilgili gözlemlerimize uyduğu için, bundan kuşku duymaz ve dünyanın yuvarlak olduğunu bu yüzyılda bile belki hala öğrenmemiş olurduk. Bir önermenin, dış dünya verilerine bakılarak doğrulanması kolaydır. Tek derdimiz durumu açıklıyormuş gibi görünen bir ifade bulmaksa, bu pek çok durumda mümkündür. Hatta gözlemlerle de doğrulanabilen birden fazla açıklama geliştirilebilir pek çok durumda. Eğer bunları yanlışlamaya uğraşmazsak, yanlış olduklarından şüphe edip yanlışlıklarını ortaya çıkartacak testlere tabi tutmazsak, çok kolay yanılabiliriz. "Dünya düzdür" yanlışlanabilir bir önermedir. Yanlışlığının ortaya çıkartılması mümkündür. Örneğin, en basiti "Dünya düz olsaydı, denize açılan geminin direği, gemi kıyıdan uzaklaştıkça, ufukta kaybolmazdı" gibi bir gözlemle, "Dünya düzdür"ün yanlışlanması mümkündür. Fakat buna rağmen, sırf insanlar yanlışlamaya uğraşmadığı için, yüzyıllarca "Dünya düzdür" açıklamasına inanıldığı düşünülürse, bir de teorik olarak dahi yanlışlanması mümkün olmayan açıklamaların toplumda geniş şekilde kabul görmesinin bırakacağı izi ve bu durumun dünyayı algılayışımızı nasıl geri bırakacağını varın siz düşünün.

Nitekim bugün durum budur. Dünya üzerinde yüzmilyonlarca, belki milyarlarca insan, öldükten sonra yaşayacaklarını ve ceza ya da ödül alacaklarını düşünüyor. Görünmez, her şeye kadir ve her şeyi bilen bir varlığın evreni ve bizi yarattığına inanıyor. Bunun "Dünya düzdür" örneğindeki gibi yanıltıcı bir varsayım olduğunu hiç de azımsanmayacak sayıda bir kesim biliyor bereket, ama yine de bu yeterli değil ve bu yüzyılda bile insanların dünyayla ve evrenle ilgili kavrayışlarının bu derece sığ olduğunu görmek, gerçekten endişe verici.

Yanlışlanabilir olmayan birşeye inanmanın yaratacağı problemleri görmemek, zihnini böyle bir tavra alıştırmak, sadece kolay aldanmaya değil, dünyayı yanlış algılamaya ve dünya ve evrenle ilgili kavrayışımızın sığlaşmasına da sebep olur. Dinsel bilgiler ve dinsel düşünce tarzı ise bize pek çok bu tür imkan verir.

Bilimle din arasındaki birbaşka fark, bilimde yargıların deneyden (testten) sonra, dinde ise önce yapılmasıdır.

Bilimde yargılar deneyden (testten) sonra yapılır. Deneyin sonucuna göre, gerekirse yargılar değiştirilir. Dinde ise yargılar baştan verilir, doğrular baştan bellidir, ve deneyin sonucu bu bilgilere göre yorumlanır. Bu yüzden bir mümini kuranda geçen bir ifadenin yanlış olduğuna ikna edemezsiniz örneğin. Çünkü kuranda geçen tüm ifadelerin doğruluğunu baştan kabul etmiştir. Eğer herhangi bir ifade, günümüzde bilinen bazı gerçeklere aykırı düşerse, basitçe bu ifadenin yorumlanış tarzını değiştirir. Dini ifade hala doğrudur, baştan beri doğrudur, sadece mümin geçmişte onu yanlış anlamıştır. Açıklaması budur.

Bunu da ancak kurandaki sözkonusu bilginin sorgulanmasına sebep olacak yeni bir bilgiyi başkası bulup ortaya çıkardığı zaman yapar. Müminin kendisinin kurandaki bilgilere aykırı düşecek, dolayısıyla, o bilgiyi yorumlayış tarzını değiştirmesine sebep olacak türde bir bilgi ortaya çıkarması bile mümkün değildir. Çünkü o bilgileri sorgulayacak türde bir eylemi bile olamaz müminin.

Dolayısıyla, dinsel düşünce şekli, doğruların sorgulanmasının önünde de bir engeldir. İnsanların Adem ve Havva'dan türediğine inanan biri, dağa, bozkıra çıkıp, ilkel insan fosili aramaz. Kutsal kitaplara göre dünya 6000 yıl kadar önce, toplam 6 günde yaratıldığı için, dünyanın yaşını ve nasıl oluştuğunu merak edip tespit etmeye çalışmaz. Bu tespitleri ancak düşünce tarzları ve eylemleri dinle motive edilmemiş bilim adamları yapar, ve müminlerin bu konudaki tek eylemleri, bu yeni bilgilerin ışığında kendi inançlarını ve kutsal kitapları "yorumlama" tarzlarını gözden geçirmek olur. (6 günü, 6 aşama olarak değiştirip, buna mecazi diyerek örneğin). Tüm enerjilerini, kendi doğru bildikleri şeyleri yeni bilgiler ışığında gözden geçirip, gerekirse yorumlayarak, doğruluklarından emin olmaya ayırmak zorunda kalırlar. Yeni bilgi ortaya çıkartamazlar. Çünkü eski bilgileri sorgulamazlar. Eski bilgiler kutsal bilgi ve sorgulanmayaçak, doğruluğu kesin bilgi olduğu için, ancak başkaları asıl doğru bilgiyi ve asıl gerçeği gözlerine soktuğunda gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalırlar. Bunun dışında, doğruları sorgulamak ve ortaya çıkarmak için bir motivasyonları, ve bir gerekçeleri yoktur.

Yani, dinsel düşüncenin bilimle bağdaşmayan ve hatta bilimi engelleyen birbaşka unsuru, bilimsel araştırma konusunda motivasyon bırakmamasıdır.

Dinsel bilgi Tanrısaldır ve doğrudur. Sorgulanmasının bir gereği yoktur. Hatta sorgulanması bir günahtır. Bu durumda, bir müminin, evrenin ve canlılığın yaratılışı, insanın ortaya çıkışı, dünyanın yaşı, vs. gibi dış dünya ile ilgili algılayışımızın temelinde yer alan noktalarla ilgili sorgulayıcı bilimsel araştırmalar yapmak için bir motivasyon ve mantıksal bir gerekçe bulması kolay değildir. Cemaat liderleri ve dini önderleri, bilimsel aktivitenin günlük hayattan gözlenmiş pratik yararları yüzünden bilimi ve bilimsel araştırmayı sözlerle teşvik etmeye çalışsalar da durum budur. Bu yüzden ne islami kesimden, ne de hristiyan ve musevilerin fundamentalist kesiminden doğru dürüst bilimsel buluş çıkmaz.

Ayrıca, üç büyük dindeki öbür dünya inancı da, bilimsel aktiviteyi engelleyen birbaşka unsurdur. Öyle ya, eğer bu dünya faniyse ve gerçek hayat, sonsuz süreli olarak öbür dünyadaysa, ve bu dünyadaki hayat sadece öbür tarafa hazırlık için geçirilmesi gereken bir imtihansa, siz sözlerle bilimi ne kadar özendirirseniz özendirin, bilimsel eylem, müminleri inandirdığınız bu diğer açıklamalarla çelişecektir. İmtihan dünyasında yapılması gereken şey, her tutarlı düşünen müminin göreceği gibi, bolca ibadet yapıp öbür dünyaya hazırlanmaktır. Yoksa, bütün ömrünü milyonlarca böcek ve kelebek türünü sınıflandırarak veya dağ taş dolaşıp yeryüzündeki kaya tabakalarının oluşumunu inceleyerek geçirmek değil. Bu tür eylemlerin gerektirdiği yaşam tarzının, müminin yaşaması gereken türde bir yaşamla (5 vakit namaz ve günlük hayatın her ayrıntısında dinsel prensiplere uymak gibi) uyuşmaması bir yana, işin bir de müminin böyle bir monoton, uzun süreli ve sıkıcı bilimsel aktiviteye kendi hayatında yer ve gerekçe görmemesi yönü vardır. Çünkü müminin hayatının daha önemli bir yönü vardır. Müminin hayatı bir imtihandır ve önemsiz ayrıntılarla harcanmamalıdır. Hayattaki en önemli şey, hatta tek önemli şey, iyi ibadet edip, iyi bir mümin olmak ve öbür dünyaya iyi hazırlanmaktır.

Dolayısıyla, dinci kesim ne derse desin, bilimle dinin bağdaştığı ve dinin bilime köstek olmadığı, vs. türündeki iddialarini kanitlayamazlar. Çünkü ortada, yukarıda açıkladığımız somut gözlemler vardır. Hem dinine bağlı olup, hem de bilimsel alanda çeşitli buluşlar ortaya çıkartmış birilerinin tespit edilip örnek olarak getirilmesi bu gerçeği değiştirmez, çünkü burada tartıştığımız konular tek tek kişilerle ilgili değil, toplumla ve toplumsal davranışlarla ilgili sosyolojik konulardır.

Eski zamanlarda buluşlar yapılmış olmasının da kafa karıştırıcı bir tarafı yoktur. Bütün mesele buluşu yapan zihniyetin ne olduğudur.

Buluşların nasıl yapıldığı bellidir. Yeni bir bilgi ortaya çıkarmak, eski bilgiyi sorgulamayı, eski açıklamadan farklı olan hipotezler ortaya çıkarmayı ve bu hipotezleri test etmeyi gerektirir.

"Gülün Adı" filmindeki bilimsel zihinli rahibin de yaptığı budur, küçük bir cocuğun oyun oynarken yaptığı da budur. Küçük bebeklerin, ellerine aldıkları bir cismi evirip çevirip bakmaları, ağızlarına götürmeleri, cismi sağa sola vurmaları ya da çekiştirmeleri, aslında birer deneydir. Çocuk kendi kafasında dış dünyanın nasıl işlediğini anlamaya çalışmaktadır. Küçük cocuklar bile, bilim adamlarının uyguladığı yöntemleri uygulayarak öğrenir (ilkel şekliyle).

Dinde karşı çıkılan nokta ise, imanın gerektirdiği zihniyetin, bu evrensel bilgi arttırma kurallarıyla çelişmesidir. Dinin teşvik ettiği zihniyet, eski bilinenlerden şüphe duyup sorgulamaya engeldir. Din doğruları vermiştir, bu yüzden sorgulayıp deney yapmayı gereksiz kılar dinsel zihniyet.

Fakat bunu %100 başarıyla gerçekleştiremez elbette. Çünkü insanoğlunun sorgulayıcı yönü de vardır. Din sadece bunu zorlaştırmakla yetinir. Tamamen köreltemez. Eğer köreltebilseydi, insanoğlunun dinsel düşünce batağına battığı karanlık çağlardan çıkması mümkün olmazdı.

Yargının testten sonra değil önce yapılması gibi bir düşünme şekline kendini alıştıran birinin, başarılı bir bilimsel zihin geliştirmesi mümkün değildir. Bu yüzden gerçek bilim adamları arasında inançlı oranı çok düşüktür. (1998 yılında Nature dergisi tarafından ünlü bilim adamları arasında yapılan bir anketin sonucuna göre, bu bilim adamları arasındaki inançlı oranını %7.9, inançsız oranını %76.7 ve agnostik oranını da %23.3'tür).

Bilim dine rağmen gelişir. Çünkü dinsel düşünce, insanoğlunu son zerresine kadar esir alamaz. Fakat bilim geliştiginde, insanoğlunun dinsel düşünceyle bağdaşmayan özellikleri sebebiyle gelişir.

Bilim ile din bağdaşmaz. Din, bilimin ve bilimsel gelişmenin önünde bir engeldir. Bu yüzden de insanlara, özellikle de genç nesle bilimsel düşünmenin ilke ve kuralları öğretilmeli, dinsel değil bilimsel kafalar yetiştirilmelidir.