17 Mart 2013 Pazar

Gerard Way hakkında

Gerard şarkı söylemeye 4. sınıfta baş rolünü oynadığı Peter Pan oyunuyla başladı. Gerard, bundan sonra şarkı söylemeye sırtını döndü ve "O şarkıcı acayip çocuk olmak istemiyorum. Mizah dergileri ve Iron Maiden gibi başka şeylerle ilgileniyorum." dedi. Daha sonra sanatın peşine düştü. Yaşadığı şehrin sokaklarında oynayamadığı için, Gerard çocukluğunda her zaman resim ve karikatürle ilgili olmuştur. Çocuk olarak dışarı çıkıp oynayamazdı ve bu yüzden kafasında sanat çalışmalarını sevmesine yol açan hayali dünyalar oluşturdu. Büyükannesi onda müzik sevgisi ve resim çizme sevgisi oluşturdu. Ek olarak ona şarkı söylemeyi sevdiren ve öğreten aynı zamanda çizim yapmayı da öğreten büyükannesi olmuştu. Hatta grubun ilk turne otobüsünü Gerard Way'in büyükannesi almıştır. 1995'te liseden mezun olduktan sonra, New York'taki Görsel Sanatlar okuluna başladı. Buradan da 1999 yılında mezun oldu. 2001'de The Breakfast Monkey adlı çizgi diziyi Cartoon Network'e satmaya çalıştı. Cartoon Network bunu geri çevirdi çünkü dizi, yayında olan Aqua Teen Hunger Force dizisine çok benziyordu. Gerard, MCR'nin ana elemanı ve ilk kurucusu. 11 Eylül saldırıları olduğu zaman, Gerard New York'taki mizah dergisinde çalışıyordu ve bu dramatik olaya kendi gözleriyle şahit oldu. Bu olay, onun kendi hayatıyla ilgili birşeyler yapmasına esin kaynağı oldu ve böylece eski baterist Matt Pelissier ile birlikte My Chemical Romance'ı oluşturmaya karar verdi. "Skylines and Turnstiles" yazılan ilk MCR şarkısıydı ve 9/11 saldırılarından esinlenmiştir. Gerard, Doğu kıyısında kendi şarkılarını çalmak üzere Ray Toro, Matt Pelissier, Frank Iero ve kardeşi Mikey'yi bir araya getirdi. Şarkılarının küçük bir kısmı büyük bir başarı sağladı ve grup daha sonra ilk albümleri "I Brought You My Bullets, You Brought Me Your Love" ı 2002'de Eyeball Records'tan çıkardı. Müzik, Gerard için depresyonu, alkolizmi ve uyuşturucuyu yenmek için ektili bir yol oldu ve Helena gibi acıklı şarkıları yazmasına yol açtı. Gerard, ressamlık günlerini arkasında bırakmadı ve ikinci albümleri "Three Cheers For Sweet Revenge" in bütün resimlerini çizdi. Ayrıca kendi grupları ve benzer gruplar için hediyelik eşya tasarımları yaptı.

İlginç Gerçekler

  • Gerard ilk kez 11 Ağustos 2004'te ayık oldu.
  • Gerard, 2007'de yayınlanacak karikatür kitabı "The Umbrella Academy" üzerinde çalışıyor
  • Gerard NME ödüllerinde yılın herosu seçildi.
  • Gerard nişanlanmıştı (ELİZA CUTS) fakat kısa bir süre önce ayrıldıklarını söyledi.
  • Gerard kısa bir süre önce MSI'dan Lyn-Z ile evlendi.
  • Gerard'ın karikatür kitabı "The Umbrella Academy" 19 Eylül 2007 de çıktı!!! :
  • qerard emojuqh'u cooq sebiyooor!!emojuqh'da onu :D
  • Gerard Arthur Way - My Chemical Romance ın kurucusu

    Gerard WayGerard Way

    Gerard Arthur Way 9 Nisan 1977’ de New Jersey – Newark’da doğdu. 

    Gerard şarkı söylemeye 4.sınıfta baş rolünü oynadığı Peter Pan oyunuyla başladı. Gerard, bundan sonra şarkı söylemeye sırtını döndü ve “O şarkıcı acayip çocuk olmak istemiyorum. Mizah dergileri ve Iron Maiden gibi başka şeylerle ilgileniyorum.” dedi. Daha sonra sanatın peşine düştü. Yaşadığı şehrin sokaklarında oynayamadığı için, Gerard çocukluğunda her zaman resim ve karikatürle ilgili olmuştur. Çocuk olarak dışarı çıkıp oynayamazdı ve bu yüzden kafasında sanat çalışmalarını sevmesine yol açan hayali dünyalar oluşturdu.

    1995’te liseden mezun olduktan sonra, New York’taki Görsel Sanatlar okuluna başladı. Buradan da 1999 yılında mezun oldu. 2001’de The Breakfast Monkey adlı çizgi diziyi Cartoon Network’e satmaya çalıştı. Cartoon Network bunu geri çevirdi çünkü dizi, yayında olan Aqua Teen Hunger Force dizisine çok benziyordu. 

    Gerard, MCR’nin ana elemanı ve ilk kurucusu. 11 Eylül saldırıları olduğu zaman, Gerard New York’taki mizah dergisinde çalışıyordu ve bu dramatik olaya kendi gözleriyle şahit oldu. Bu olay, onun kendi hayatıyla ilgili bişeyler yapmasına esin kaynağı oldu ve böylece eski baterist Matt Pelissier ile birlikte My Chemical Romance’ ı oluşturmaya karar verdi. 
    “Skylines and Turnstiles” yazılan ilk MCR şarkısıydı ve 9/11 saldırılarından esinlenmiştir. Gerard, Doğu kıyısında kendi şarkılarını çalmak üzere Ray Toro, Matt Pelissier, Frank Iero ve kardeşi Mikey’yi bir araya getirdi. 

    Şarkılarının küçük bir kısmı büyük bir başarı sağladı ve grup daha sonra ilk albümleri “I Brought You My Bullets, You Brought Me Your Love” ı 2002’de Eyeball Records’tan çıkardı. Müzik, Gerard için depresyonu, alkolizmi ve uyuşturucuyu yenmek için ektili bir yol oldu ve Helena gibi acıklı şarkıları yazmasına yol açtı. 

    Gerard, ressamlık günlerini arkasında bırakmadı ve ikinci albümleri 'Three Cheers For Sweet Revenge' in bütün resimlerini çizdi. Ayrıca kendi grupları ve benzer gruplar için hediyelik eşya tasarımları yaptı. 


    en sevdiği renkler kırmızı ve siyah.. bu renklerin ona cenaze törenlerini hatırlattığını söylüyor..
    lisedeyken en sevdiği ve başarılı olduğu ders tarihmiş sayısal derslerden hep çakarmış 
    bulaşık yıkamaktan ve ütü yapmaktan nefret ediyor 
    pantolonlarını calvin klein dan giyiniyor..
    hiç bir dövmesi piercingi vs.. si yok.. bunun iki nedeni var, ilki iğnelerden deli gibi korkuyor olması , ikincisi bunun sağlıklı olmadığını düşünmesi 
    ilk işi lisede olmuştur bir çizgi romancının yanında..
    kitap ve kütüphane gibi yerleri çok seviyor.. en sevdiği roman david jeromé salinger in "çavdar tarlasındaki çocuklar " ıdır 
    10 yaşındayken okulda peter pan adlı bi oyunda oynadı ve şarkı söyledi..gee ye yeşil dar bir tayt giydirdiler kilolu bi çocuk olduğu için arkadaşları onla dalga geçti ve "bu şarkı söyleyen aptal çocuk olmak istemiyorum "dedi..bu olay onu şarkı sölemekten soğuttu ve 11 yıl boyunca şarkı söylemedi..
    11 yaşından beridir gitar çalıyor ama bu konuda pek başarılı değil bir gruptan bir parçayı çalamadığı için atılmış zamanında aslında elektro gitarist olmak istiyomuş ama şimdi harika bi vokal 
    batman en sevdiği kahramanlardandı ve küçükken bi batman kostümü vardı gerard ın 
    ilk defa 11 ağustos 2004 te ayık oldu gerard arkadaşları özellikle Frank Iero tarafından tedaviye ikna edilen gee 2004 te uyuşturucu ve alkol tedavisi gördü ve terapiler aldı bu terapiler hala devam ediyor..zararlı alışkanlıklarından kurtuldu artık bira bile içmicek kadar kararlı
    vampirlere ve korku filmlerine özel bi ilgisi var.. tüm parasınıda bilim kurgu filmlerine yatırıyor..
    gruptaki lakabı rardy bear 
    bir oğlu olunca adını dracula koymaya kararlı 
    "clock work orange " ve "nightmare before the christmas" en sevdiği filmler..
    oyuncakları çok seviyor odasında yatağının üstünde bir çok oyuncak var 
    gee 1.70 boyunda 
    Queen ve iron maiden en sevdiği grupların başında geliyor.. mercury yi özellikle çok seven Way sahne şovlarında örnek aldığı sanatçıların başında queen in efsanevi solistini gösteriyor..Elvis Presley de diğer bi isim..
    " mercury sahnede her zaman bir soytarı gibi giyindi, ama söyleyin kim ondan daha iyi olabilir di ki?? (gerard way )

    Bir pazarlama dersi olarak My Chemical Romance

    Bir pazarlama dersi olarak My Chemical Romance
    My Chemical Romance 'hırs ederse' U2 mertebesine ulaşabilir...
    My Chemical Romance, üçüncü albümü The Black Parade ile artık dünyanın hakimiyetine soyunmuş durumda
    31/12/2006 (1614 defa okundu)
    MERT EMCAN (E-mektup | ArÅŸivi)
    My Chemical Romance'in hikâyesini aslında işletme derslerinde okutmak lazım. Kült bir grubun dünyanın önde gelen rock gruplarından birine dönüşmesi ve kendilerini bu alanın en değerli markalarından biri haline getirmesi özellikle iş dünyasını da ilgilendirecek nitelikte. 
    Grup kuruluşunu aslen 11 Eylül'e borçlu. İkiz kulelerin yıkılmasına tanıklık eden Gerard Way, okuldan arkadaşı Matt Pelissier ile şarkılar yazmaya başlamış, 11 Eylül'den esinlenen 'Skylines and Turnstiles' bu ortak çalışmanın bir çıktısı olarak hayat bulmuştu. Çıkan sonuçtan memnun olan ikili yanlarına Ray Toro (gitar), Mikey Way (bas, aynı zamanda Gerard'ın kardeşi) ve Frank Iero'nun (gitar) katılımıyla tam teşekküllü bir grup halini aldı. İsmini Irvine Welsh'in ('Trainspotting') 'Ecstacy: Three Tales Of Chemical Romance' adlı kitabından alan beşli, 2002 yılında ilk albümü 'I Brought You My Bullets, You Brought Me Your Love'ı bağımsız bir şirketten çıkardı. 
    My Chemical Romance'in ilk albümü, içinde emo-punk, post hardcore öğeleri barındıran, karanlık ve sorunlu bir albümdü. Özellikle 'Early Sunsets Over Monroeville', 'Skylines and Turnstiles' ve 'Vampires Will Never Hurt You' gibi şarkılar o dönemin tedirginliğini ve karamsarlığını üzerinde taşıyordu. Haliyle de daha başlamadan hayatlarından bıkmış yeniyetmelere hitap edebilme konusunda çok başarılıydı. Ama daha da önemlisi grubun baş koyduğu yolda hiçbir konsantrasyon kaybına izin vermeden ilerlemesiydi. Kendini yollara vuran grup, her yerde ve herkesle çaldı. Özellikle emo'nun önde gelen gruplarından The Used ile olan yakınlıkları, grubun pazarlama faaliyetlerinde çok işe yaradı. Öte yandan Pure Volume ve Myspace'de oldukça aktif bir şekilde yer alarak, isimlerinin daha fazla duyulmasını sağladı. Bu sürecin sonunda ise My Chemical Romance, kendilerine sıkı sıkıya bağlı, onları her yerde takip eden fanatik bir hayran kitlesi edindi. Buradan çıkarılacak birinci ders şu: Pazarınızı doğru tespit edip ona yönelecek ve kendinize küçük ama sadık bir müşteri kitlesi yaratacaksınız. 
    Bir sonraki aşamada My Chemical Romance iddiasını daha da artırarak Warner Bros firmasına geçti. Bunun getirisi doğal olarak çok gelişkin bir dağıtım ağı kanalı ve çok daha büyük bir pazarlama ve reklam bütçesine sahip olmaktı ve grup da bu avantajları son derece iyi kullandı. Arkasına "büyük" prodüktör desteğini de alan beşli, 2004 yılında çıkardığı 'Three Cheers For Sweet Revenge' ile hem liste hem de çalınırlılık anlamında turnayı gözünden vurmuş oldu. İlhamını korku filmlerinden alan grup, sahne performanslarından tutun fotoğraf ve video kliplerine kadar bu imajı pekiştirmek için olağanüstü bir çaba harcadı. Bunun da ödülü, sırtını özellikle 'I'm Not Okay', 'Helena' ve 'The Ghost Of You' gibi şarkılara dayayan albümlerinin dünya çapında başarı elde etmesi oldu. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Büyük oynayabilmek için büyük oyuncularla stratejik ortaklıklar oluşturmak gerekir. Diğerlerinin gücünü ve erişim ağını kendi lehinize kullanmaktan çekinmeyin. 
    Turne, konser, albüm 
    2005 yılını turnede, çoğu Green Day'in ön grubu olarak geçiren My Chemical Romance, aynı yıl The Used ile bir Queen ve David Bowie klasiği olan 'Under Pressure'ı yorumlayıp internette sattı. 2006 başında bir konser albümü çıkaran grup, Ağustos sonunda da üçüncü stüdyo albümleri olan 'The Black Parade'i çıkardı. Albüm bugüne kadar çıkan My Chemical Romance albümleri arasında en iddialı, en gösterişli ve ayrıksı çalışma. Temasını ölümün oluşturduğu bir konsept albüm olarak lanse edilen 'The Black Parade', teatral yapısı, zengin altyapısı ve değişken sedasıyla günümüz punk gruplarının aksine daha çok Queen ve Pink Floyd'a öykünen bir görüntü çiziyor. Sanki albüm için ilhamlarını beraber turneye çıktıkları Green Day'in 'American Idiot'ın müzikal tasarımından almışlar gibi. Albümün çıkış parçası olan 'Welcome To the Black Parade', 'The Wall'dan çıkma bir kayıt gibi başlayıp sonrasında artık patentini alabilecek konuma getirdikleri My Chemical Romance çizgisine dönüşürken, 'House Of Wolves' arada 'Hit The Road Jack'i anımsatan ama aslında Andrew Lloyd Weber'in punk rocka özenmiş hali gibi duruyor. 'This Is How I Dissapear' Iron Maiden veya Judas Priest'ten günümüze uzanan bir klasik metal tadı verirken, 'Cancer' bir Ozzy baladıymış gibi duruyor. 
    My Chemical Romance bu albümün tanıtımı için bütün olanakları zorladı ve alternatif pazarlama tekniklerinin birçoğunu uyguladı. Konserleri için özel senaryolar, olabildiğince aktif web bazlı pazarlama, televizyon şovları ve elbette bitmez tükenmez konser programları. Ancak kullandıkları sadece bununla da sınırlı değil. Hayran kitlesi grubun pazarlama elemanlarıymış gibi çalışıyor, forumlarda onlar adına kavga ediyor, çeşitli siteler hazırlıyor, gönüllü olarak konserlerinde faaliyet gösteriyorlar, vs. Yani son kertede müşteri bizzat firmanın pazarlamasını yapıyor. Herhalde bir ürünü satmanın daha etkili bir yolu yoktur. 
    My Chemical Romance son derece çalışkan ve hırslı Gerard Way önderliğinde uzun süre piyasanın önemli gruplarından biri olmaya devam edecek, hatta bu ivmeyle devam ederlerse bir U2 mertebesine dahi ulaşmaları mümkün olabilir. Yeter ki her oğlan çocuğunun bir gün büyüdüğünü unutmayıp hedef kitlelerinin dönüşümünü öngörebilsinler. 
    The Black Parade/My Chemical Romance/Balet

    http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6595

    15 Mart 2013 Cuma

    Bir Erkeğin Bilmesi Gereken Her Şey / Erkeğin El Kitabı


    Evlenecek misin? Sevgilin mi var? Sözlü veya nişanlı mısın? Ya da kız arkadaşın mı var? Mutlaka bu yazıyı okumalısın. Hiç birşeyin yok mu? E elbet bir gün olacak. Kısacası bu yazıyı şiddetle tavsiye ediyorum .. Okuyunca iyiki okumuşum diyeceksin!!

    Sema MARAŞLI'nın Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz adlı kitabından.

    Kadınları anlamak zordur derler... Doğrudur... Erkeklerin hep şikayet ettiği o anlaşılmaz hallerini keşfetmek gerekir... Bunun yolu ise kullandıkları dilden geçiyor olsa gerek... Kadın dilinden... Yani Bükçe'den...

    BÜKÇE (KADIN DİLİ)

    Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, "Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim." dedim. Deniz kenarındaki şirin lokantada şimdi onu bekliyorum.
    Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı.

    Hoş beşten sonra konuya giriyorum.

    -Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor.
    Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!
    -Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
    -Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
    Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.


    -Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
    -İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.
    -Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna "kadın dili" de diyebilirsin.
    Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.


    -Kadınların ayrı bir dili mi var?
    -Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.
    İyi de niye Bükçe?
    -Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını; "Bükçe" koydum.
    -"Bükçe zor bir dil mi baba?" diye sordu gülerek.
    -Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum" diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum"un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince "seni seviyorum" dediğinde seni anlayabilir.


    -Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar?
    -Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
    -Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.
    -Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. "Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?" diye canları sıkılır.


    -Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yaşıyoruz. "Niye düşünmedin?" diye kızıyor bana.
    -Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.


    -Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
    -Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?
    -Hazırım baba.
    -Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana "Bugün bir elbise aldım." diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığından başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
    -Hikaye dili yani.
    -Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, "Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes." demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen "seni sevmiyorum." de. İki durumda da "seni sevmiyorum" demiş olacaksın.
    -Ne alakası var baba "seni sevmiyorum" demekle "kısa anlat" demenin?
    -Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.
    -Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun.
    -Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.



    -Geçen hafta Canan bana "Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım." dedi. Ben de "Böyle de iyisin." dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. "Neyin var?" diye sordum. "Hiçbir şeyim yok." dedi. Sence nerede hata yaptım?

    -"Böyle de iyisin" derken o "de" ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. "Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin."
    -Peki ne demem gerekiyordu?
    -Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün "Hayatım sen zaten çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok." deseydin, günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup "Ağır mıyım?" derse sakın; "Evet, biraz" falan deme "Hayır" de.
    -Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
    -Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.


    -Ve asla unutmazlar, değil mi?
    -Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için "Biraz cimri." demiştim. Hala "Sen benim annemi sevmezsin." der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
    -Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
    -Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama "Sen şunu mu demek istiyorsun?" diye asla yüzüne vurmayacaksın.
    -Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde "Niye bana iğne batırıyorsun?" diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
    -Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. "Akşama tok mu geleceksin?" diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. "Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum" demek istiyor. Anladım ama tabi "Ne demek istiyorsun?" demedim.


    -Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
    -Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan "Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim." demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. "Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?"dedim. "Tamam." dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.
    -Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?
    -Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, "Neyin var?" diye. "Hiçbir şeyim yok." diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.
    -Bükçe'de "Hiçbir şey yok." demek; "Çok şey var, benimle ilgilen." demek oluyor, o zaman.
    -Evet. Biz erkekler "Bir şey yok." diyorsak, ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; "Şu anda konuşacak bir şey yok." diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım." demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.
    -Bir arkadaşım da "Kadınların 'Peki.' demesi tehlikelidir" demişti.
    -Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', 'olur', 'tamam' her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe'de "Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım." demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında "Peki canım, olur hayatım" gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.



    -Zor bir dil baba.
    -Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin Bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.
    -Anlamak da pek kolay değil ama.
    -Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
    -Nasıl yani?
    -Mesela, karın sana "Ne zamandır dışarı çıkmadık." derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. "Daha geçenlerde gezmeye gittik." gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz." de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
    -Küçük ama önemli detaylar.
    -Aynen öyle. Mesela karın "Üşüdüm." diyorsa, "Üstünü kalın giy." demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.
    -Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.
    -Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.



    -Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.
    -Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük "Fark etmez."dir. "Fark etmez"i kadınlar "Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap." diye anlarlar.
    -En değerli sözcük nedir?
    -Sen bil bakalım.
    -"Seni seviyorum." herhalde.
    -Evet, kadınlar "Seni seviyorum." sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler; "Söylemiştim, zaten biliyor." diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.
    -Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.
    -Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon seyrediyorsan sarılarak seyret. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.


    -Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
    -Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
    -Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.


    Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.
    -Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı. "Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?" dedi. Tam "Fark etmez, sen seç." diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi "Ev de perde de umurumda değil." gibi anlayacağı aklıma geldi. "Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen." dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.
    -O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
    -Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe'yi öğretmeseydin h ali mi düşünmek bile istemiyorum.


    Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

    Sizler kadının kapanmasını istedikçe, herkeste onu görme isteğini kamçılamış olursunuz. Bir erkek gibi, bir kadının da yüreği iyiyse, sen hangi yasağı uygulasan da o iyilik yoluna gidecektir. Yüreği kötüyse, ne yaparsan yap, onu hiçbir şekilde etkileyemezsin.
    Kıskançlık denen şeyi bilme. Cahillerdir kadından üstün olduklarını sananlar. Cahiller kabadır. Sevgi ve güleryüz nedir bilmezler. Bunlar hayvanî niteliklerdir. Seven erkek ise, kadınla eşittir. - Mevlana Celaleddin-i Rumi

    13 Mart 2013 Çarşamba

    Kur'an,da geçen tövbe ile ilgili Ayetler

    “Esmaü’l-Hüsna, en güzel isimler ise Allah’ındır! Öyleyse O’na onlarla dua edin” [1]

    “Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler ve gizlediklerini açıklayanlar müstesna; işte onlar var ya, onların tevbelerini kabul ederim. Çünkü ben, Tevvab’ım (tevbeleri çok kabul eden), Rahim’im (merhameti bol olan)” [2]

    “Fakat insanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasına nail olmak için kendi nefsini ve bütün malını O’nun yolunda feda eder. Allah ise, kullarına karşı çok şefkatli olandır.” [3]

    “Ki onu (o nefsini, günahlardan) temizleyen muhakkak kurtulmuştur.” [4]

    “Gerçekte günahları da Gafur (affedici), Rahim olan Allah’tan başka kim bağışlar? Öyle ya, affedenleri, iyilik yapanları seven şanı büyük Allah’tan çok affetmeye ve bağışlamaya gücü yeten kim düşünülebilir? İşte asıl tevbe edenler, herhangi bir günah sonunda derhal Allah’tan utanıp da hemen tevbe ve istiğfar edenler ve yaptıkları günahlarda, bile bile, ısrar etmeyenlerdir.” [5]

    “Habibim, ya Muhammet! Onlar için ister mağfiret dile, ister onlar için mağfiret dileme hiç fark etmez! Eğer onlar için yetmiş defa da istiğfar etsen, Allah onları asla bağışlamayacaktır! Bu, şüphesiz ki onların, Allah’ı ve Resulünü inkar etmeleri sebebiyledir. Allah ise, inkarlarındaki ısrarları yüzünden fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” [6]

    “Ben kullarıma zulmedici değilim.” [7]

    “Şüphesiz ki Mümin erkeklere ve Mümin kadınlara imanlarından vazgeçmeleri için işkence edip de, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler yok mu, işte onlar için Cehennem azabı vardır, hem onlar için bu dünyada da yangın azabı vardır (ki o ateş, kendilerini de yakmıştır)!” [8]

    “…İmandan sonra fasıklık ismi (günahla anılmak), ne kötüdür! Artık kim bu kötü amelinden vazgeçerek tevbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir!” [9] “Günahı açıkça işleyenler dışında herkes affedilecektir. Onlardan biri, geceleyin bir günah işler. Allah Teala da o günahı ör¬ter. Ama sabaha erdiği vakit, Allah-ü Teala’nın örtüsünü kaldırır ve insanlara işlediği günahı anlatmaya başlar.” [10]

    “Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah’(dan gelecek olan)a karşı yine O’ndan başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah) onları tevbeye muvaffak kıldı ki; tevbe etsinler! Çünkü, Tevvab (tevbeleri çok kabul eden), Rahim (çok merhamet eden) ancak Allah’tır.” [11]

    Allah katında (makbul olan) tevbe, ancak o kimselerin (tevbesi)dir ki, bilmeyerek günah işlerler, sonra da çok geçmeden tevbe ederler. İşte onlar var ya, Allah, onların tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah, Alim’dir (hakkıyla bilen), Hakim’dir. (her işi hikmetli olan)” [12]


    “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? [13]

    “De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) israf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Şüphesiz ki; Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafur (çok bağışlayan), Rahim (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur. [14]
    “Onlar ki Allah ile beraber başka bir tanrıya tapmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler…” [15]

    “Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) ise namazı hakkıyla eda et! Muhakkak ki iyilikler, (büyük günahlardan kaçınmak şartıyla) kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir nasihattir.” [16]

    “Habibim, ya Muhammet! Onlar için ister mağfiret dile, ister onlar için mağfiret dileme hiç fark etmez! Eğer onlar için yetmiş defa da istiğfar etsen, Allah onları asla bağışlamayacaktır! Bu, şüphesiz ki onların, Allah’ı ve Resulünü inkar etmeleri sebebiyledir. Allah ise, inkarlarındaki ısrarları yüzünden fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” [17]

    “Ve Rabbinizden mağfiret dileyesiniz, sonra O’na tevbe edesiniz ki, sizi (dünyada) belirli bir vakte kadar güzel bir nimetle faydalandırsın ve (ahirette) her fazilet sahibine mükafatını versin! Eğer yüz çevirirseniz, artık şüphesiz ki ben, sizin üzerinize (dehşeti) büyük bir günün azabından korkarım!” [18]

    “Ancak tevbe edip iman eden ve salih bir amel ile amel eden müstesna. İşte onlar var ya, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Çünkü Allah, Gafur (çok bağışlayan)dır, Rahim (çok merhamet eden)dir.” [19]

    “Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan günahları ise, kendi lütfundan dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, bu takdirde muhakkak pek büyük bir günahla iftira etmiş olur.”[20]

    ” De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) israf eden kullarım! Günahlara bulaştık diye Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Şüphesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafur (çok bağışlayan), Rahim (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.” [21]

    “Celalim hakkı için, insanı (biz) yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz! Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” [22]

    “O iki kaydedici (melekler her yaptığınızı) kaydederken(onlar) sağdan ve soldan (her iki tarafınızda) oturmakta olan (melekler)dir. (İnsan) hiçbir söz söylemez ki, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici (melek) bulunmasın!” [23]

    “…Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler; oruç tutanlar, rüku edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten men edenler ve Allah’ın hududunu ona riayet ederek muhafaza edenlerdir. Ey Habibim! O Müminlerin cennetle müjdele!” [24]

    “Ancak tevbe edip iman ederek salih amel işleyenler müstesna. İşte onlar hiçbir zulme uğratılmadan cennete gireceklerdir.” [25]
    “Ve çirkin olanı güzel olanla giderenler.” [26]

    “Onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar; hak bir sebep olmadıkça Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa, bir günah ile (o günahın cezası ile) karşılaşır. Kıyamet günü ona azap katlanır ve onun içinde hor ve hakir bir kimse olarak ebediyen kalır. Ancak tevbe edip iman eden ve salih bir amel ile amel eden müstesna. İşte onlar var ya, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Çünkü Allah, Gafurdur (çok bağışlayandır), Rahimdir (çok merhamet edendir)” [27]

    “Allah-ü Ekber (Allah her şeyden daha büyüktür.) Allah-ü Ekber, Allah-ü Ekber.” diyerek gitti. [28]
    “Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimseye gelince, işte onun kurtuluşa erenlerden olması umulur.” [29]

    “Halbuki sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Onlar istiğfar ederken de Allah onlara azap edici değildi.” [30]

    “..Şüphesiz ki Allah çokça tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” [31]

    (Kavmi hakkında Nuh) Onlara dedi ki: “Rabbinize istiğfar edin, çünkü O çok mağfiret edicidir. (Bağışlanma dileyin ki O) üzerinize semayı (yağmuru) bol bol indirsin, mallarla ve oğullarla size yardım etsin, size bahçeler versin ve sizin için nehirler akıtsın.” [32]


    “Ve (onlar,) çirkin bir iş yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı zikredip günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten Allah’tan başka, günahları kim bağışlar? Hem (onlar,) işledikleri (günahları)nda kendileri bile bile ısrar etmeyen kimselerdir” [33]

    “Ve çirkin olanı güzel olanla giderenler.” [34]

    “Onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar; hak bir sebep olmadıkça Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa, bir günah ile (o günahın cezası ile) karşılaşır. Kıyamet günü ona azap katlanır ve onun içinde hor ve hakir bir kimse olarak ebediyen kalır. Ancak tevbe edip iman eden ve salih bir amel ile amel eden müstesna. İşte onlar var ya, Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Çünkü Allah, Gafurdur (çok bağışlayandır), Rahimdir (çok merhamet edendir)” [35]

    “…Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler; oruç tutanlar, rüku edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten men edenler ve Allah’ın hududunu ona riayet ederek muhafaza edenlerdir. Ey Habibim! O Müminleri cennetle müjdele!” [36]

    “Ancak tevbe edip iman ederek salih amel işleyenler müstesna. İşte onlar hiçbir zulme uğratılmadan cennete gireceklerdir.” [37]

    “Ey Firavun! Bugün artık senin boğulan cesedine kurtuluş vereceğiz ve sahile atacağız ki arkandan gelenlere bir ibret olasın!” Ve şüphesiz ki insanların çoğu, ayetlerimizden gerçekten gafil kimselerdir.” [38]

    “Yoksa (makbul bir) tevbe, o günahları işleyip de, nihayet onlardan birine ölüm gelince;
    “Şüphesiz ben şimdi tevbe ettim!” diyenler için değildir; kendileri kafir kimseler olarak ölenler için de (değildir)! İşte onlar yok mu, kendileri için (pek) elemli bir azap hazırladık.” [39]

    “Rabbimiz! (Biz) kendimize zulmettik. Artık bize mağfiret etmez ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” [40]

    “Rabbim! Doğrusu ben, hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer bana mağfiret etmez ve bana merhamet etmezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” [41]

    “Senden başka ilah yoktur; seni tenzih ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!” diye nida etmişti” [42]
    “Rabbimiz! Bizi, inkar edenler için bir imtihan (vesilesi) kılma! (Onları bize musallat etme!) Rabbimiz! Bize mağfiret eyle! Şüphesiz ki; Aziz (kudreti daima üstün gelen) ve Hakim (her işi hikmetli olan) ancak sensin” [43]

    “Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün, bana, ana-babama ve (bütün) Müminlere mağfiret eyle!” [44]
    “Kolaylık göster, affa sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillerden de yüz çevir.” [45]

    “Rabbim! Bağışla! Merhamet eyle! Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın!” [46]

    (O zaman ona şöyle denilir“Bu, senin ellerinin takdim ettiği (senin işlediğin günahlar) yüzündendir.” Şübhesiz ki Allah, kullarına zulümkar değildir. [47]

    “Bunun sebebi şudur: Gerçekten siz, Allah’ın ayetlerini alaya almıştınız ve dünya hayatı sizi aldatmıştı.” Artık bugün, ne oradan (Cehennemden) çıkarılırlar, ne de onlardan (Allah’ı) razı etmeleri istenir.” [48]

    “Ben kullarıma zulmedici değilim.” [49]

    “Şüphesiz ki takva sahipleri, Rablerinin kendilerine verdiğini almış kimseler olarak, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyilik eden kimselerdi.
    Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfar ederler (mağfiret dilerler)di.” [50]

    “Ey iman edenler! (Samimi bir tevbe olan) tevbe-i Nasuh ile Allah’a tevbe edin! Olur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve Allah, peygamberi ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacağı bir günde, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar! Onların nuru önlerinde ve sağlarında koşar (da):
    “Rabbimiz! Nurumuzu bize tamamla ve bize mağfiret eyle! Şüphesiz ki sen, her şeye hakkıyla gücü yetensin!” derler.” [51]
    “Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” [52]

    “Şübhesiz ki takva sahibleri, Rablerinin kendilerine verdiğini almış kimseler olarak, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyilik eden kimselerdi.
    Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfar ederler (mağfiret dilerler)di.” [53]

    “Ey iman edenler! (Samimi bir tevbe olan) tevbe-i Nasuh ile Allah’a tevbe edin! Olur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve Allah, peygamberi ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacağı bir günde, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar! Onların nuru önlerinde ve sağlarında koşar (da):
    “Rabbimiz! Nurumuzu bize tamamla ve bize mağfiret eyle! Şüphesiz ki sen, her şeye hakkıyla gücü yetensin!” derler.” [54]
    “Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.” [55]

    “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı tesbih etmesin (Allah’ı zikretmesin ve Allah’a ibadet etmesin.) Fakat siz onların bu tesbih (ve ibadetlerini) anlayamazsınız.” [56]


    Kaynakça :
    [1] Araf, 180
    [2] Bakara, 160
    [3] bakara 207
    [4] ] Şems, 9
    [5] Tevbe Suresi, 80
    [6] Elmalılı Hamdi Yazır
    [7] Kaf, 29
    [8] Büruc, 10
    [9] Hucurat, 11
    [10] Şura, 37
    [11] Tevbe, 118
    [12] Nisa, 17
    [13] Al-i İmran, 135
    [14] Zümer, 53
    [15] Furkan, 25-68
    [16] Hud, 114
    [17] Tevbe, 80
    [18] Hud, 3
    [19] Furkan, 70
    [20] Nisa, 48
    [21] Zümer, 53
    [22] Kaf Suresi, 16
    [23] Kaf Suresi, 16-18
    [24] Tevbe, 112
    [25] Meryem, 60
    [26] Rad, 22[27] Furkan, 68-70
    [28] Bezzar
    [29] Kasas, 67
    [30] Enfal, 33
    [31] Bakara, 222
    [32] Nuh 10-12
    [33] Al-i İmran, 135
    [34] Rad, 22
    [35] Furkan, 68-70
    [36] Tevbe, 112
    [37] Meryem, 60
    [38] Yunus, 90-93
    [39] Nisa, 18
    [40] Araf, 23
    [41] Hud, 47
    [42] Enbiya, 87
    [43] Mümtehine, 5
    [44] İbrahim, 41
    [45] Araf, 199
    [46] Mü’minun, 118
    [47] Hacc, 10
    [48] Casiye, 35
    [49] Kaf, 29
    [50]Zariyat, 15-16-17-18
    [51] Tahrim
    [52] Bakara suresi, 222
    [53] Zariyat, 15-16-17-18
    [54] Tahrim, 8
    [55] Bakara Suresi, 222
    [56] İsra, 44


    Bu olup bitenler hakkında yapabilinecek herhangi bir şey yok. Evinizde dönün. Varsa çocuklarınıza sarılın ve büyükleriniz ellerinden öpün.
    Sahip olduğunuz kaynakları iyi kullanın. Mesela çay demleyebilme imkanınız varsa oturun çay demleyin. Ya da ders çalışıp iyi bir yerlere gelebilecekseniz oturun ders çalışın.

    8 Mart 2013 Cuma

    İslam'ın Cinsel Tercihlere Bakış Açısı


    Öncelikle başta şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir : İnsanlar çeşitli dış etkenlerle eşcinsel eğilimlere sapar.
        Peki nedir bu dış etkenler? Başta yanlış çocuk eğitimi. Kız bebek bekleyen ailenin erkeği kız kıyafetleri ile giydirip kız gibi yetiştirmeleri, kızlarla erkek çocukları aynı yataklarda yatırmaları, erkek çocuklarının  kadınsı ortamda büyütülmeleri, ...Özellikle de babaların eşlerine- erkek çocuklarının annelerine - baskı yapmaları, dövmeleri, zulmetmeleri,...Bu durumda erkek çocuk babayı idol olarak görmediği için kendi iç dünyasında başka ideal şahsiyetler aramaya başlar.Ve bu sürecin sonu eşcinsel eğilimlere doğru rahatlıkla kayabilir!Kısaca baba dayağı da erkek çocukları eşcinsel eğilimlere yöneltebilmektedir!
         Tabii aynı durum tersi için de söz konusu.Kız  çocuk için de aynı durum söz konusu !
        Hormonlar konusu da  ayrıca ele alınması gerekir.Kendinde eşcinsel eğilim gören erkekler öncelikle hormon tedavisine girmesi gerekir.Unutmamak gerekir ki her erkekte de  %10 kadınlık hormonu, her kadında da %10 erkeklik hormonu vardır.Eğer hormon araştırması sonucu % 40- 50 kadınlık hormonu ortaya çıkıyorsa , ikinci aşama, hormon tedavisi ne geçilmelidir.Unutmamalıdır ki hormon tedavisi ile kadınlık hormonları erkekleştirilebilmektedir.
         İçe kapanık toplum ve cemaatlerde de bu konuya dikkat etmek gerekir.
     
                   "Emine Şenlikoğlu okuyup eşcinsellikten vazgeçenlerimiz var!" 
       İnsanca Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Okşan Öztok'a göre Türkiye'de "inançlı eşcinsel" sayısı, "özel ibadet alanları ve imam" gerektirecek kadar fazla. Öztok, "Derneğimizi ziyaret etti ve çok yardımcı oldu" dediği İslamcı yazar Emine Şenlikoğlu'na da hayran. Yeni Aktüel'in görüştüğü Şenlikoğlu ise derneğe gittiğini doğruladı: "Birçok eşcinsel ve travesti de kendiliğinden bana ulaştı. Bugüne kadar 22 tanesini eşcinsellikten vazgeçirdim. Şimdi kimi askerde, kiminden torunum var. Ama özel cami ve imam olmaz!" 
    NOT:
    BU KONUDA EMİNE ÖZKAN ŞENLİKOĞLU'NUN WEB SİTESİNDEN KENDİLERİNE ULAŞMALARI TAVSİYE EDİLİR
                                                         
                                                       TEDAVI OLANA KADAR NE YAPMAK GEREKIR?
       Eşcinsellik Lut kavminin helakine sebeb olan büyük günahlardandır. Bu gibi insanlar, yanlış fiilde bulunmadıkları müddetçe, bu hissi taşımaları kendilerine bir mesuliyet getirmez. islam dini, imkanat değil, vukuat ile hüküm verir. yani, bir insanın kendi içinde bir his taşıması onu mesul etmez. bu hissi fiil ortamına taşıdığı zaman mesul olur.hissi olarak bazı kadınları erkek ve bazı erkeklerin kadın hissine yakın his taşıdıkları bir vakıadır. işte bu hislerini fiil ortamına taşımadıkça ve dine zıt hareketlerde bulunmadıkça, mesul olmayacaklardır.Bu dünya imtihan meydanıdır. Herkesin bir imtihanı vardır. Allah hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Kimi insanlar cinsellikle kimileri kumar içki gibi hususlarda imtihanı şiddetli olabilir. Bu durumda hiç mücadele etmeden teslim olmak doğru değildir.Zaaf sahibi olmak teslim olmayı gerektirmez. İnsan cinsellikle ilgili kapıldığı duygulardan dolayı mesul olmaz. Ancak bunları fiiliyata dönüştürürse mesul olur. Kısa dünya hayatında günaha karşı sabırla mükellef olan insan zaaflarına sabretmeli ve sonsuz bir hayatta sıkıntısız bir hayatı kazanmak için çalışmalıdır.Neler yapılmalıdır: 1- evlenmek, 2- oruç tutmak, 3- bol bol Kur’an okumak veya zikir çekmek, 4- kur’an tefsiri veya islami kitap okumak, 5- Allah’ı bol bol hatırlamak 6- Ölümü hatırdan çıkarmamak.
      Bu noktada dikkat çekici olan, çoğumuzun üzerinde konuşmayı bile ayıp saydığı bu konuda Kur’ân’da o derece çok ve açık ifadelerin bulunmasıdır. Kur’ân, Lût kavmi örneğinde kendisine temas ettiğine göre, demek ki, bu problem ‘Lût kavmi kadar eski, yok farz edilmeyecek kadar önemli, zinadan bile çirkin, ama herhangi bir insanî yanılgı kadar da konuşulabilir’ imiş.
    Peki, neden böyle birşey oluyor? 
       Böylesi bir cinsel sapma neden ve nasıl yaşanıyor?

       Önce biyolojik-genetik faktörlerle başlayalım:
    Aslında hepimizin vücudunda karşı cinsin hormonları da az miktarda bulunur. Zaten, öyle olmasa, bütün erkekler aşırı sert ve maço, bütün kadınlar ise aşırı kırılgan olurlardı ve cinslerin birbirini anlayıp hissetmesi pek de mümkün olmazdı. Ancak normalde var olan bu minimal yönelimler, genetik ve hormonal bozulmalar sonucu, bazı kişilerde ileri düzeylere varabiliyor. Ve ortaya doğuştan eşcinselliğe yatkın bireyler çıkabiliyor."E, sonra?" diyorsanız, şu sohbeti dinleyin:
       Geçenlerde bir psikiyatrist arkadaşım beni telefonla aradı. Kısa bir girişten sonra, "Baksana!" dedi, "Biliyorsun; son araştırmalar eşcinselliğin bazı durumlarda neredeyse önlenemez olduğunu gösteriyor. İşin doğuştan gelen genetik bir boyutu da olduğu tesbit edildi; sen de okumuşsundur. Yani, bu kişilerin en azından bir kısmı, yaratılışlarında var olan meyil dolayısıyla o yöne gidiyorlarmış; bu açık artık. Oysa biz İslâmî yönden bunun kabul edilemez bir yönelim olduğunu, hatta ceza gerektirdiğini okuyoruz. Nasıl çözüyorsun bu ikilemi?" Ona, "Belki garip bir örnek olacak ama" dedim, "Biliyorsun, meselâ çok eşlilik de erkekler için neredeyse genetik ve tabiî bir meyildir." "Evet?" dedi. "Peki sen çok-eşli misin?" diye sordum. "Tabiî ki hayır" dedi. "Neden?" diye üsteledim. "İçinde böyle bir meyil yok mu? Açık konuş lütfen." "Var aslında" dedi, "Ama hem eşim buna izin vermez, hem toplumsal kurallar, kanunlar vs. bir yığın engel var; biliyorsun. Üstelik günaha girmiş olurum. O yüzden düşünmem bile." "Kendi sorunun cevabını kendin vermiş oldun işte" dedim. "Eşcinsel meyiller de bazı kişiler için genetik bir temelden kaynaklanan, neredeyse zorunlu bir yönelim olabilir; ama o kişilerin de bu anormal yönelimlerini kontrol etmeleri beklenir, bunu becerebilirler de aslında." "Bu yönden düşünmemiştim" dedi arkadaşım.Ardından, kısa bir düşünme sonrası, "Ama" dedi, "meselâ, bilirsin, beyindeki bazı bozukluklar, örneğin temporal epilepsi gibi hastalıklar, kontrolü güç saldırganlıklara yol açabiliyor. Böyle bir hastalığın da etkisiyle, diyelim ki bilincinde olmadan birini öldüren bir şahıs ceza görür mü? Görmez. Bünyesel hastalığın etkisiyle bu suçu işlediği tespit edilirse Türk Ceza Kanununun 46. veya 47. maddesine göre cezası ya hafifletilir ya da tamamen affedilir. Buna ne diyeceksin?" "Peki," dedim, "O hasta, cezası affedildikten sonra, bir cinayet daha işlesin diye serbest mi bırakılır? Yoksa hastalığı düzelene kadar tedaviye alınıp sonra da uzun süre izlenip kontrol mü edilir?" Arkadaşım, "Yine haklısın" dedi.
       Ergenliğe geçiş döneminde sırf meraktan bu tür bir ilişkiyi (kısmen) denemiş gençler de olabilir. Nerdeyse ne yaptığını bilmeden, ‘doktorculuk’ oynarcasına."Çocukça bir hata" bile denebilir belki. Ancak, esas önemli olan, bundan sonrasıdır. Bu tür bir olayın ardından, bazen yıllar sonra, "Eyvah, ben ne yapmışım?" muhasebesi yaşanır genellikle. Bu dönemde bunalımını paylaşmayıp kendi kendini yiyip bitirmek; kendini aşırı suçlayıp "Yoksa ben ‘gay’dım mı?" sorgulamasına dalmak, bazen genci tam zıt bir sonuca götürebilir. "Battı balık yan gider" durumu gerçekleşir. Gerçekte öyle olmayan genç, gerçekte öyle olmadığı halde kendisini öyle zannettiği için, gerçekten öyle olur! Traji-komik bir örnek anlatayım: Bir eşcinsel hastam vardı. İlkokul yıllarında bağırsak paraziti problemi varmış. Bilen bilir; bu parazit anüs kaşıntısı yapar. Belki inanmazsınız ama, bu kaşıntı gitgide delikanlıyı "Yoksa ben..?" kuşkusuna götürmüş. Sonuç maalesef kötü! Üstelik, anlattığım tek değil. Literatürde, sadece ve sadece bağırsak paraziti yüzünden cinsel tercihi bozulan birçok vak’a var. Yani? Utanıp konuşmamak, gurur yüzünden anlatmamak, yardım istemeyip kendi kendini yemek yok mu? İşte bu şey o kadar çok yerde ayaklara dolanıyor ki! Sırf bu yüzden ne hayatlar kayıyor, bilemezsiniz.
       Şimdi, gelelim konunun bizi esas ilgilendiren kısmına:
    1. Bu tür hassas konuları ne yok farz etmeli, ne de kaşınmayan yeri kaşımalı. Uyanık bir sessizlik ve dengeli bir müdahale gerek.
    2. Küçük yaşlardan itibaren giyim, oyuncak gibi konularda cinsiyeti vurgulayacak ve cinsel kimlik oluşmasına yardım edecek yönlendirmeler yapılmalı. Meselâ, cinsiyete göre giydirmek, uygun oyuncaklar almak gibi.
    3. Çocuk, normal gelişimi içinde, özellikle belli dönemlerde, cinselliği çok merak eder; onu doğru bilgilendirmek gerekir. Eşcinselliği anlatın demiyorum. Normal, doğal, insanî merakların doyurulması ilerisi için sağlam bir temel olacaktır diyorum. Bu konularda çekinip utanmayın lütfen: Siz doğrudan utanıyorsunuz ama, birileri yanlıştan bile utanmıyor. Ve hiç unutmayın: "Çocuklar öğrenmeye hazır olmadıkları konuları zaten sormazlar." Çocuk bir şeyi soruyorsa mutlaka cevap vermeniz gerekir—elbette, usulünce!
    4. Özellikle ergenlik çağında gençlerin kendi cinslerinden ebeveynlerle, yani babayla daha fazla vakit geçirip paylaşım içinde olması şarttır. Bunu vurguluyorum; tâ ki, "İşten eve, evden işe," ‘pijama-terlik-televizyon,’ "Hanım, sen ilgileniver, ben çok yorgunum" hastalıklarına yakalanmış babaların kulakları çınlasın!
    5. Aile içinde erkeğin hafif başat ve saygın konumunun korunması lazım. Yoksa, meselâ evde kadın bariz biçimde baskın, erkekse pasif ise—ki, neredeyse ahir zaman alameti olarak çoğu evde mevcut durum maalesef budur—erkek çocuk için kadın konumu imrenilecek bir durum kazanabilir.
    6. Bu tür bir problemle karşılaşıldığında aşırı tepki ve açıklamasız yasaklar merakı artırır sadece. Konuş(tur)masanız bile, gencin aklındaki soru işaretleri artarak devam eder.
    7. Darda kalırsanız bir psikiyatristten yardım isteyin.
       Not: Eşcinsellik aslında sadece erkeklere has bir durum değil. Kadınlar arasında da bu problem hatırı sayılır biçimde yaşanıyor. Yalnız, bayanlardaki şekli daha belirsiz seyrediyor ve pek de dirençli, devamlı olmuyor. Normal bir cinsel hayat ve mutlu bir evlilik, problemi çözmeye yetiyor genellikle. Yine de, özellikle bayanların toplu kaldığı yerlerde dikkatli olmak gerekiyor.Maalesef biz toplum olarak kadın-erkek mahremiyetine ‘çok’ dikkat ederken, mahremiyetin erkek-erkek ve kadın-kadın arasındaki biçimlerini bazı zamanlar sanırım ihmal ediyoruz. Her iki cins açısından, problemin bir sebebi de bu. Bu noktada, biraz kitap karıştırıperkeğin erkeğe, kadının kadına karşı mahremiyet ve tesettür ölçüsünü öğrenmeye ne dersiniz?                  
    DR. YUSUF KARAÇAY
    Eşcinsellik günah mı. Bu duygu nasıl kontrol altına alınabilir? Bu meyilden dolayı günah işlenmiş olmaz. Ancak bu meylin fiile dönüştürülmemesi gerekir. Psikolojik tedaviyle veya evlilik yaparak bunun önüne geçilebilir.
    Hünsa: İslam hukukunda, gösterecekleri erkekimsi veya dişimsi temayüllere göre erkek veya kadın gibi kabul edilirler(Nevevî, Mecmu, I/198- el-Mektebe eş-Şamile-)). Ayrıca, iki uzvu olanlar, eğer erkek uzvundan idrar yaparsa erkek, kadın uzvundan idrar yaparsa kadın kabul edilir. Sakal erkeklik alameti olduğu gibi, kadın gibi göğüslerin olması, aybaşı görmesi ve benzeri durumlar da kadınlığın alametidir. Bu gibi insanlar bu alametler doğrultusunda muamelelere tabi olurlar(bk. Mebsut, 33/198, 221-el-Mektebe eş-Şamile-)
    Fukahanın çoğuna göre, hunsâ : Erkeklik ve dişilik âleti bulunan kimsedir. Hangi aletinden idrar yapıyorsa, daha çok ona yakın bir hüküm taşır. Yani erkeklik aletinden idrar yapıyorsa, erkek; dişilik aletinden idrar yapıyorsa, dişi sayılır. (1)Her iki aletinden eşit biçimde idrar geliyorsa, o takdirde hem erkek, hem dişidir, yani ona hunsâ denilir., Bu, îmam Ebû Hanîfeye göredir. (2)İmam Ebû Hanîfe'ye göre, taşıdığı her iki aletten de idrar gelirse, o, «Hunsâ müşkil» kabul edilir. Bir aletten az, birinden çok gelmesi buna tesir etmez.Fukahanın çoğuna göre, bu durum, onun ergen olmasına kadar geçerlidir. Ergen olunca, erkeklik aleti harekete geçip evlenecek güçte bulunuyorsa, o takdirde erkek kabul edilir. Sakal ve bıyıklarının da çıkması böyledir. Bunun gibi ergenlik çağına girince göğüsleri büyür, ayhali olursa o takdirde dişi kabul edilir.Ergenlik çağına girdiği halde ne erkek olduğuna, ne de dişi olduğuna dair belirtilen alâmetler ortaya çıkmazsa, o takdirde «Hunsâ Müşkil = Eşelcins» sayılır.Sadece meni, belsuyunun çıkması yeterli değildir. Çünkü bu her iki cinsten de çıkabilir. (3)
    Hunsâ Hakkındaki Hükümler :
    Hunsâ müşkil (= eşcinsel durumunda olan) hakkında genel hüküm, dini hususlarda ihtiyatla âmel etmektir. Sübutunda şüphe sabit olan hususlarda ise hükmün sübutuyla hükmetmemektir.
    Bu genel kaideyi açıklayalım :
    Hunsâ müşkil, imamın arkasında durduğu zaman, erkeklerle kadınların safları arasında durur, yani ne erkeklerin saffında, ne de kadınların saffında yer alır, bu iki ayn saffın arasında durur.Erkeklerin saffına katılacak olursa, kadın olma ihtimâli dikkate alınarak onların namazını bozmuş olur. Kadınların saffında duracak olursa, erkek olma ihtimali mevcut olduğundan, kadınların namazını bozmuş olur.Hunsâ müşkil, kadınların saffında durup namaz kılacak olursa ihtiyaten namazını iade eder. Çünkü erkek olma ihtimali vardır. Erkeklerin saffında dahil olup namaz kılarsa, namazı tamam sayılır. Ancak o safta onun sağında ve solunda bulunan ve tam arkasında bulunan kimseler namazı iade ederler. Bunda ihtiyat vardır.Hunsâ müşkil, namazda kadınlar gibi oturur. (4)İmam Muhammed'e göre, hunsâ müşkil, henüz ergen olmadan namaz kılarken başörtüsü örtmesi uygun olur. Ergen olduktan sonra kendisinde ne erkeklik, ne de kadınlık alâmeti açık biçimde ortaya çıkmazsa, o takdirde başörtüsüz namaz kılması, caiz olmaz.Hunsâ ergen olduktan sonra mücevherat takınmaz. Bu onun için mekruhtur. Bunun gibi ipek elbise de giyinmesi mekruh kabul edilmiştir. (5)Hunsâ müşkilin hem erkeklerin yanında, hem kadınların yanında soyunup açılması mekruhtur. Yanında mahremi bulunmadığı halde bir kadının ya da erkeğin yanında tenha kalması da mekruhtur.Hunsâ müşkil, hacca gidecek olursa, yanında erkeklerden bir mahremi bulunursa -Hanefî mezhebine göre- üç günlük ve daha fazla uzak mesafelere seyahat edebilir. Safî ve Mâliki mezheplerine göre, yanında güvenilir erkek ve kadın bulunursa gidebilir.Hunsâ Müşkilin İhramı Nasıl Olmalıdır?İmam Ebû Yusuf, «bu mesele hakkında bir bilgim yok» demiştir. İmam Muhammed'e göre, kadınlar gibi giyinip hac farizasını yerine getirir. (6)
    Hunsâ müşkili sünnet etmek gerektiğinde onu erkek sünnetçimi, yoksa kadın sünnetçi mi sünnet eder? Bu mesele hakkında iki görüş vardır : Ergen olmamışsa, erkek veya kadın sünnetçiden biri onu sünnet edebilir, bunda bir sakınca yoktur. İştiha çağına gelmiş fakat ergen olmamışsa, utanç yerine bakmadan, herhangi biri sünnet edebilir. Ergen olmuşsa, ne erkek ne de kadın sünnetçi onu sünnet eder.Çünkü kadın sünnetçi onu sünnet edecek olursa, erkek olma ihtimali mevcut olduğundan kadının bir erkeğin utanç yerine bakması haramdır. Erkek sünnetçi onu sünnet edecek olursa, kadın olma ihtimali bulunduğundan erkeğin bir kadının utanç yerine bakması haramdır.Hunsâ müşkil öldüğünde onu kim yıkayabilir?Bu da üzerinde önemle durulan meselelerden biridir. Fukahanın çoğuna göre, ne kadın, ne de erkek onu yıkayabilir. Sadece birisi eline bir bez parçası sarıp ona teyemmüm verir ve böylece yıkanmış kabul edilir. Eğer yıkayan onun çok yakını ise, eline bez parçası sarmasına gerek yoktur, o vaziyette teyemmüm verir.Hunsâ müşkil, henüz ergen olmadan ölürse, onu kadın da, erkek de yıkayabilir, bunda bir sakınca görülmemiştir. (7)Hunsâ Müşkil Hakkında Nikâh Meselesi :
    Hunsâ müşkilin babası, o henüz ergen olmadan birine nikâh ettirirse, bu nikâh askıda bekler, ergen Oluncaya kadar bu askı devam eder. Nikâhlı çiftlerden biri ölürse, diğeri ona vâris olamaz. Ergenlik çağına girince, kadın veya erkek olduğu açık şekilde belirirse, ona göre nikâh geçerlik kazanır. Şöyleki : Hunsâ müşkil kız kabul edilip bir erkeğe nikâhlanmışsa, ergen olunca kız olduğu açıkça ortaya çıkarsa, yapılan nikâh sahih kabul edilir ve geçerlik kazanır. Erkek diye kendisine bir kız nikahlanmış ve ergen olunca erkek değil kız olduğu belirgin hale gelmişse, o takdirde yapılan nikâh hükümsüz kalır.
    Hunsâ müşkil hakkında hadler ve kısas :
    Bir kimse ergen olmuş hunsâ müşkile zina isnâd ederse, bundan dolayı hadd-i kazıf (seksen değnek vurulma cezası) gerekmez. Çün-ki hunsâ müşkil tenasül aleti kesik erkek ve tenasül cihazı bitişik kapalı cinsel temasa elverişli olmayan kadın hükmündedir.
    Bu durumda olan kadın veya erkeğe zina isnâd edene nasıl ceza gerekmiyorsa, hunsâ müşkile de zina isnâd edene öylece ceza gerekmiyor. Ama ergenlik çağına girmiş bir hunsâ müşkil başka birine zina iftirasında bulunursa, o takdirde kendisin© şer'î ceza (seksen değnek vurulması) gerekir.Hunsâ müşkil hırsızlık ettiğinde ceza uygulanır mı?Hırsızlık konusunda, hunsâ müşkil, hunsâ olmayan kişiler gibidir. Ergenlik çağına girmişse,, çaldığı mal hakkında şer'in belirttiği şartlar gerçekleşmişse, o takdirde eli kesilir. (8)Kısas konusunda da bir ayrım yapılmaz. Yani Hunsâ müşkil ergen olduğu halde kasden vurup bir adamı öldürürse kısas gerekir. Hatâen öldürürse diyet gerekir.Hunsâ müşkil dinden dönerse, hakkında murtedd hükmü uygulanmaz. Yani tevbe etmediği takdirde öldürülmez.Hunsâ müşkil hakkında daha bir çok hükümler var. Ancak günümüzde uygulama alanı olmadığı için buraya nakletmeye lüzum görmedik. Sadece bazı önemli meselelerde sırf meraklılara bilgi olsun diye kısa bilgiler vermeye çalıştık.

    1 - El-Hidâye - Merğinânî
    2 - El-Kâfî - El-Mervezî
    3 - El-Hidâye - Merğinânî - Fetâvâryi Hindiyye
    4 - El-Kâfî - El-Mervezî
    5 - Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi Hindiye
    6 - El-Kâfî - Mervezî
    7 - El-Cevheretü'n-Neyyire
    8 - El-Muhit - Radiyüddin Serahsî
    Kaynak: Celâl Yıldırım, Kaynaklarıyla İSLAM FIKHI, 2. Baskı, Uysal Kitabevi, 4. cilt, ss. 407-410.  ( 
    Sorularlaislamiyet.com )

     
            
                            
              



                                                                YETTI 'GAY'RI OTURUMU!
                                                           

     İBRAHİM BALCIOĞLU PsikiyatristEşcinselliği kimlik bozukluğu  ve sapıklık olarak tanımlıyor.  'Homoseksüellerin çocuk edinmesi toplumu tehdit eden bir tehlike' diyor . Homoseksüalite, cinsel kimlik bozukluğudur ve onun sapık biçimlerinden biridir.
    SAPIKLIĞI ŞEHVET İÇİN KULLANIRLAR  Erkek homoseksüeller, cinsel sapıklıklarını şehvet doyumu aracı olarak benimser.  Birçoğunun fizik yapısı normaldir. Kadınlık belirtisi göstermez. Kasları atletik yapılıdır. Partnerler birbirine başta sıcak ve samimi yaklaşır. Sonra cinsellik gelişir. Deneyimli bir göz, bu kişileri hemen tanıyabilir.
    PARA YEDİRİRLER, KISKANÇTIRLAR Yaşlanma homoseksüel kişiler için de endişe kaynağıdır. Erkek sevgililerine para yetiştirmek isterler. Kıskançlık krizi sebebiyle cinayet işleyenler oluyor. İhaneti affetmezler.
    ÜREMELERİ TOPLUM İÇİN SAKINCALI  Çocukların, eşcinsel çiftlerin ortamına girmesi sakıncalıdır. Bu davranış ve tutumları hoş görülmemelidir. Homoseksüellerin çocuk edinmeleri ve kuşak üretmeleri toplumun geleceğini tehdit eder. Sanat, spor ve edebiyat insanları, homoseksüelliği övmemelidir.
    NEVZAT TARHAN PsikiyatristEşcinselliğin onaylanmaması gerektiğini, yoksa insanlığın 50 yılda kuruyacağını söylüyor. 'Erkek düşmanı' feministlere de çok kızgın
     Eşcinsellik bütün dünyada yayılıyor. Bu, insanlığın geleceği açısından ciddi bir tehlike.  Gençler arasında özgürlük gibi zannedilse de özgürlük değil, bazı değerlerin yok olması. Böyle devam ederse, 50 yıl sonra insan nesli diye bir şey kalmayacak.
    EŞCİNSELLİK BİYOLOJİK OLARAK YOK Sorumlulardan biri de bilim dünyası. Cinsel özgürlük bilim adına destekleniyor.  Benim savunduğum ekole göre insanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur. Eşcinsellik cinsel kimlikten sapmadır. O sebeple toplumsal olarak onaylanmamalıdır. 
    FREUD YAŞASA TEZİNİ DEĞİŞTİRİRDİ  Freud cinselliği yaşamın tek enerjisi olarak değerlendirdi. Bu tez modernizmin kabusu oldu. Sağ olsaydı tezini mutlaka değiştirirdi.
    FEMİNİSTLERİN AŞAĞILIK DUYGUSU...  Modernizm, kadını erkeksileştiriyor. Kadını erkeksileştirme arzusu, feministlerin aşağılık ve eksiklik duygularıyla ilgilidir. Feminizm, erkekleri düşman algıladığı için 'onlara hükmedeceğim' anlayışına sahip.  
     (Akşam:13 Kasım 2009)

                                                                
                                                 Gerçekler acıdır ama çözüm için de zorunludur!

                                     Haydar bile...!


                                                           
                                                                EŞCINSELLIK KADER DEĞILDIR
    Vücudumuzda her an işleyen sayısız mucizevî sistem vardır. İnsanın kendisi bir mucizedir. “... Kalpleri vardır bununla kavrayıp, anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler...” Araf Suresi’nde geçen bu cümle bu nedenle çok anlamlıdır. Kişi kendi mucizesinin farkında olmazsa; kendi hastalıklarını kendisinin yarattığının ve çözümünün de içinde olduğunun farkına varamaz. Aynı Hz. Ali’nin dediği gibi; “Senin ilacın sende olduğu halde bilmiyorsun. İlletin de gene sende olduğu halde görmüyorsun. Sen kendini küçük bir cisim sanırsın. Hâlbuki sende büyük âlem saklıdır, bilmiyorsun. Sen öyle apaçık bir kitapsın ki, gizli olan şeyler o kitabın harfleri ile meydana çıkar, okunur. Sen vücutsun, senin harice ihtiyacın yok.Sende mevcut olan şeyler, kitaba gelmez. Kâinat kitabında yazılı olan şeylerin hepsi senden çıkmıştır.” Uzun yıllar süregelen bir çalışma sonucu ortaya çıkan bu kitabın tamamını okuyarak, yıllarca süren deneyimlerle oluşan birikime, kısa sürede sahip olma şansını yakaladınız ve “bilginin etrafına duvar örmeyinbildiklerinizi paylaşın, paylaşırken öğrenmeye gayret edin, öğrenmek ve paylaşmak, sonu olmayan keyifli bir maceradır, öğrenmenin sonu ancak sizin belirleyeceğiniz bir noktadadır” sözünün gerçekliğini kanıtladınız. Çünkü paylaşılmayan bilginin hiç bir değeri yoktur, onu değerli kılan, paylaşmak ve paylaşılmasını sağlamaktır. Bilgiyi ve bilmeyi Yunus Emre, şu şekilde tanımlamıştır: 

    “İlim ilim bilmektir.

    İlim kendin bilmektir.
    Sen bildiğini anlamazsan.
    Ya nice okumaktır.”Başta eşcinsellik olmak üzere, psikolojik sorunlar hakkında bilgi sahip olmak; sorunu yaşayan kişinin başa çıkma becerilerine ve mahrem çevresinin onu anlama kapasitesine katkı sağlar. Sıkıntı veren sorunlarla ilgili en kalıcı ve etkili bilgi ise, bu konu hakkında ki yaşam öyküleridir. Bu nedenle kitabımızda vaka deşifrelerine yer vererek, daha önce yaşanılan hayat tecrübelerinin ve bu tecrübelerden edinilecek bilginin kalıcı olarak yerleşmesini de hedefledik.Çünkü bilgi, en başta kişinin kendini bilmesi, insan olarak kendi var oluşunu sorgulaması ve yaşadıklarını anlamlandırabilmesi için gereklidir. Kendi varlığının bilincinde olmayan kişilerin, başkaları ve kendisi hakkındaki yorumları da sıkıntı verici olacaktır. Bu nedenle, doğru ve sağlıklı bilgiyi halka taşımada ve böylece kamunun çıkarlarını korumada bilim insanlarına önemli görevler düşmektedir. Gerçekleri ve bildiğini halka anlatmayan, halkın aydınlanmasını önemsemeyen bilim insanları, zaman içinde kendileri de cehaletin bir parçası olmaktan kurtulamazlar. Bunun yerine, bildikçe, bilginin sonsuzluğu karşısında ne kadar az şey bildiğinin aczi içinde alçak gönüllülüğü yeğleyen bilim insanlarına ülkemizin her geçen gün daha fazla ihtiyacı vardır. Galileo’nun dediği gibi; “Her şeyi bilme şeklindeki bu kendini beğenmiş küstahlığın temeli, hiçbir zaman hiçbir şeyi anlamamış olmaktan başka bir şey değildir. Bir kerecik de olsa tek bir şeyi tam olarak anlama deneyimi olan ve bilginin nasıl elde edildiğini gerçekten duyumsamış olan bir kimse, kendisinin hiç anlamadığı sonsuz sayıda başka hakikatlerin de var olduğunu fark eder.” Bu farkındalık keyifli maceradır ve bu macera ile vermeye çalıştığımız mesajlar özet olarak şunlardır:
    Eşcinsellik kader değildir.
    Eşcinsellik bir hastalıktır, eşcinseller hasta değildir. Çünkü kişi hasta olup olmadığına kendi karar vermelidir.
    Eşcinsellik tek bir hastalık değildir, birçok alt tipi olan bir hastalıktır.
    Eşcinselliğin 12 alt tipi vardır. Bunlar;
    A-Açık eşcinsellik
    1-Gerçek eşcinsellik 2-Yalancı eşcinsellik 3-Eyleme vurulmayan eşcinsellik 4-Geçici eşcinsellik 5-Durumsal eşcinsellik 6-Cinsel fantezilerin eyleme vurulduğu eşcinsellik 7-Seks işçiliği şeklinde yaşanan eşcinsellik
    B-Gizli eşcinsellik
    8-Homofobik tutumlarla 
    kendini gösteren gizli eşcinsellik 9-Eşcinsel olma korkusu veya takıntısıyla kendini gösteren gizli eşcinsellik 10-Maçoluk veya aşırı erkeksi tavırlarla kendini gösteren gizli eşcinsellik 11-Aşırı çapkınlık yapma eylemleriyle kendini gösteren gizli eşcinsellik 12-Heteroseksüel olduğunu düşünme şeklinde kendini gösteren gizli eşcinsellik
    Gerçek eşcinsellik adını verdiğimiz alt tip bir hastalık olarak görülmemelidir. Bu nedenle eşcinsel yönelimden vazgeçip heteroseksüelliğe dönüşümü içeren bir tedavi de tıp ahlakına uygun değildir. Ancak toplumsal baskılardan dolayı varoluşunu yaşamakta zorlanan gerçek eşcinsellerin kendileri ya da yakınlarının, destekleyci terapi tekniklerini içeren bir tedavi almaları mümkündür.
    Eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak tanımladığımız alt tipler tedavi edilebilir. Yani bu tipe giren bir eşcinsel arkadaşımız yaşadıklarından ve hissettiklerinden rahatsızlık duyuyor ve bunları değiştirmek istiyorsa, bunu başarabilir. Değişim için inanması ve istemesi yeterlidir. Çünkü her şey kişinin kendi elindedir; yenmekte, yenilmekte, başarmakta, başaramamakta.
    —Ruh sağlığı profesyonelleri eşcinsel yöneliminden rahatsızlık duyan arkadaşlarımızı görmezden gelme eğiliminden vazgeçmelidir.
    —Eşcinsel lobi gerçek eşcinsellerin haklarını ve varoluş mücadelelerini savunurken; yaşadıklarından ve hissettiklerinden rahatsızlık duyan ve değişim isteyen diğer eşcinsellerin tedavi arayışlarını da desteklemeli ve onlara “hain evlat ökkeş muamelesi” yapmamalıdır.
    Homofobi tanımı daraltılmalıdır. Eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanmasını referans noktası alan homofobi, bir insanlık suçudur.Bu saptamaları, inandıktan ve istedikten sonra başarmayı, çarenin içte olduğunu ve eşcinsellik gerçeğini reddedenler; kibirleri akıllarına galip gelmiş kimselerdir. Bu gibi insanlar gerçekten büyük bir acz içindedir. Savaşın en kanlı günlerinden birinde, Mehmet, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü görür. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altında oldukları bir gündür. Mehmet teğmenine koşar ve  “Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?” der.  “Delirdin mi?” der gibi bakar teğmen ve “Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma.” Der.Mehmet ısrar eder. Teğmen:  “Peki. Git o zaman” der.İnanılması güç bir mucize gerçekleşir. Mehmet o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaşır, onu sırtına alır, koşa koşa sipere geri döner ve birlikte siperin içine yuvarlanırlar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene eder. Sonra onu sipere taşıyan Mehmet’e döner ve  “Sana, değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bak haklı çıktım. Bu zaten ölmüş.” der. “Değdi teğmenim” der Mehmet. “Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?” der.“Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için.” diyen Mehmet, arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarlar teğmene: “Mehmet, geleceğini biliyordum!” demişti arkadaşım. “Geleceğini biliyordum!” Bu nedenle sonsözler çok önemlidir.Çünkü insan yaşamının ve varoluşunun anlamı çok derindir. İnsanın varoluşu; hayatta kalma uğruna verilen o sefil mücadelede değil, inanmak ve isteminin gücünde yatmaktadır. Değişimi gerçekleştirmek için kişi göğsünde taş gibi bir yürek taşımalıdır. Bu yürek ruhsal sıkıntılara ve çöküşe doğru giden hayatı yok etme gücünü, kişinin kendisinde bulması anlamına gelir . Böylece yükselen yeni hayat kendine bir yer bulup serpilebilir.
        Sonsöz;
     “her şey sende gizlidir.”

    7 Mart 2013 Perşembe

    Nazenin ve nazdar beslediği ve akıl kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyyeye ve ahirette beka-i daimiye iştiyak hissini verdiği halde onu ebedi idam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik, ve onun yalnız dimağına yüzler hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler faideleri bulunan istidadatını akıbetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz, bütün bütün israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler vaîd ve ahidlerini yerine getirmemek ile -HAŞA!- aczini ve cehlini göstermek; ne kadar o haşmet-i Saltanata ve o kemal-i Rububiyyete zıttır.. her zîşuur anlar. Bunlara kıyasen inayet ve adaleti tatbik eyle...

    ETKİ - TEPKİ.

    Etki tepki. Etki Tepki. Etki Tepki. Etki tepki. Etki Tepki. Etki Tepki. Etki tepki. Etki Tepki. Etki Tepki. Etki tepki. Etki Tepki. Etki Tepki.

    ETKİ - TEPKİ.

    Çünkü bizler yalnızca makinayız.

    2 Mart 2013 Cumartesi

    Bir hadisde Hz. Peygamber (asv)'in ahir zamanda gelecek kardeşlerini görmeyi arzu ettiği belirtiliyor; bunun sebebi nedir?


    Resulullah (asm.) birgün sahabelerine:
    Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennet’e girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.

    Bu sözleri üzerine ona denildi ki:
    “Ey Allah’ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?”

    O şöyle cevap verdi:
    “Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.” (1).

    Bir başka benzer hadis-i şerifte de şöyle buyurur:
    Mutlaka kardeşlerime kavuşmamı arzuladım.” 

    (Bunun üzerine kendisini dinleyenler) şöyle dediler:
    “Biz senin kardeşlerin değil miy
    iz?”

    O şöyle cevap verdi:
    “Sizler benim ashabım ve kardeşlerimsiniz. Benden sonra da beni görmedikleri halde bana inanan bir topluluk gelecektir.”


    Bir zaman geçtikten sonra da şöyle buyurdu:
    “Ey Ebû Bekir, senin beni sevdiğini duyduklarından dolayı seni seven bir kavmi sevmek istemez misin? Sen de Allah’ın kendilerini sevdiği kimseleri sev.” buyurdu. (2)

    Bu hadis-i şeriflerde de, Resulullah (asm.) ahir zamanda, ümmetin fesadı zamanında, ihvanlarının (kardeşlerinin) bulunacağından söz ediyor.“Kardeşlerim” dediği kimselere iştiyak duyuyor. Ahirette kevser havuzu başında iken havuza doğru gelecek sağlam imanlı kardeşlerini görmeyi çok istiyor, onlara kevser havuzundan su dağıtmayı arzuluyor.

    Şu halde Peygamber’in (asm.) iştiyakına, hasretine sebep olan o kimselerin herhalde, fedakar, sadık, metin, İslam için kendini ortaya koyabilen, bütün itilme-kakılma, horlanma, kınanmalara karşı yılmadan, aldırmadan Resulullah (asv)’ın ve ashabının yolunda olabilen kimseler olması gerekir. Bunlar Resulullah (asv)’ın kardeşleridir. O, bunlara “kardeşlerim”, ashabına “arkadaşlarım” ünvanını veriyor.

    Hz. Peygamber (asv)'in kardeşlerim dediği bu bahtiyarların, O’nu görmeden kuvvetli bir imanla O’na ve getirdiklerine inanmaları son derece önemlidir.

    Ayrıca bu kimselerin önemli bir özelliği, Hz. Ebû Bekiri (ra) Resulullah (asv)'ı sevdiğinden dolayı sevmek veya Ebu Bekir (ra.) gibi, Rasulullah (asv)’ı seven sahabeleri sevmektir.

    Sahabelerin haline bakılırsa, onlar da ilerde gelecek bu iman erlerine, hidayet nurunun aydınlığından sapmayanlara karşı büyük bir ilgi duyuyorlar. Bu kimselerin Cennete girmeden önce kevser havuzu başına geleceklerinden bahsedildiğine ve Resulullah (asv)’ın onlara olan iştiyakına bakılırsa, onlar Resulullah (asv)’dan sonraki tehlikeli dönemde gelmelerine rağmen, imanlarını muhafaza edecekler, imanla kabre girecekler, cennetlik olacaklardır.(3) Yani Resulullah (asm.) onların imanla kabre gireceklerini haber vermektedir.

    Kaynaklar:
    1. Ramûzu’l-Ehadis s. 361, 4460 hadis (Ebu Nuaym, İbn-i Ömer’den) Ayrıca bk. Hak Dini IV, 2731 (Yuns suresi 62. ayeti ile ilgili olarak Evliyaullah’a havf, hüzün olmayacağı açıklanırken benzer bir hadis-i şerifin mealinden söz edilir): Hayatu’s-Sahabe. II, 567-568 (iki uzun hadisle buradaki hakikata temas ediliyor.
    2. Age. s. 461. 5719 hadis. (İbn-i Asakir Bera b. Azib’den).
    3. Benzer hadisler için bk. el-Metalibu’l-Aliye, 4241, 8424, Müslim, Taharet, 395 Kenu’l-Ummal, 345, 84.

    http://www.sorularlaislamiyet.com/article/648/bir-hadisde-hz-peygamber-asv-in-ahir-zamanda-gelecek-kardeslerini-gormeyi-arzu-ettigi-belirtiliyor-bunun-sebebi-nedir.html