30 Aralık 2011 Cuma

Pulsar



Bir atarcanın yapısı: Şekil ortasındaki küçük nokta atarcayı, bu noktadan çıkan içbükey çizgiler manyetik alan çizgilerini, mavi konik çizgilerse atarcanın kutuplarından çıkan ışınımı göstermektedir.
Pulsar (atarca) "kalp gibi atan" anlamına gelmektedir. İngilizcede "kalbin atması" anlamına gelen "pulsate" kelimesinden türetilmiştir. Pulsarlar, içinde bulundukları nebulaların çekirdeği ve kalbi hükmünde oldukları kadar, kalp atışları gibi muntazam fasıllarla (ritimlerleuzayaradyo dalgaları gönderen nötron yıldızlarıdır.
Yengeç Bulutsususunun optik ve X-ışınıgörüntülerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş fotoğraf. Nebula merkezindeki atarcanın oluşturduğu manyetik alan çizgileri gözlemlenebilir.
Bir nötron yıldızısüpernova patlaması sonucu parçalanan bir yıldızın merkezinin kendi üzerine çökmesiyle oluşur. Nötron yıldızları oldukça yoğun kütleli, çok küçük çaplı, yüksek manyetik alana sahip ve kendi çevresinde muazzam hızlarda dönen gök cisimleridir.Güneşimiz gibi yıldızlar hiçbir zaman bir nötron yıldızı oluşturamaz. Bu tip yıldızlar yakıtları tükendikten sonra beyaz cücelere dönüşmektedirler. Sadece büyük kütleli yıldızlar (Güneşimizden en az 8 kat daha fazla kütleye sahip yıldızlar) supernova patlaması sonucu kendi üstüne çökerek nötron yıldızı oluşturabilir.Güneşimizden en az 25 kat daha büyük kütleli yıldızlarsa aynı zincirleme olayları yaşadıktan sonra kara delik oluşturabilirler.
Nötron yıldızı teorisinin ortaya atıldığı 1934 yılından atarcaların keşfedildiği 1967 yılına kadar bu gök cisimlerinin optik olarak dünyadan gözlemlenebileceği düşünülmüyordu. Kendi etrafında yüksek hızlarla dönen nötron yıldızı kutuplarından uzaya doğru çok yüksek hızlarda parçacık saçar. Bu şekilde belli aralıklarla elektromanyetik ışıma yapan nötron yıldızlarınapulsar adı verilir. Manyetik kutuplardan çıkan bu ışınım (darbe) görüş çizgimizi kestiği sürece pulsar dünyadan gözlemlenebilir. Yani ışınım süreklidir ancak bu ışınım dünyadan kesik kesik izlenebildiği için cisim bize periyodik elektromanyateik ışınımlar yapan bir kaynak gibi gözükür.Buna deniz feneri etkisi denmektedir. Ne var ki her nötron yıldızı pulsar olamayabileceği gibi her pulsarda dünyadan gözlemlenemez.
İlk gözlemlenen pulsar, Tilkicik takımyıldızının ortasında bulunmakta ve her 1,3 saniyede nabız atışları gibi radyo dalgaları yaymaktaydı.
Bazı pulsarlar, radyo dalgalarından başka ışıkkızılötesi ve morötesi ışınlarda yaymaktadırlar. Pulsarın kendi etrafındaki dönüş hızı oldukça yüksektir. Bazıları kendi etrafında saniyede 1000 (bin) devir yapar. 20 km çapındaki bir pulsarın ekvator yüzeyinde bu dönüş hızı saniyede 62.800, dakikada 3.768.00, saatte ise 226.000.000 kilometreyi bulmaktadır.
Pulsarlar o kadar yoğundurlar ki bir çay kaşığı kadar atarca maddesinin dünyadaki ağırlığı 100 milyon tonu geçmektedir.

Konu başlıkları

  [gizle

Keşif 

Deniz Feneri Etkisininoluşumu. Elektromanyetik ışıma görüş eksenimizi kestiği zaman atarcayı gözlemleyebiliriz.
Jocelyn Bell Burnell
Atarcaların çoğu supernova kalıntılarının arasında gözlemlenmektedir. Resimde Yengeç Bulutsunun optik teleskopla çekilmiş bir fotoğrafı görülmektedir. Yengeç Atarcası bu kümenin hemen hemen ortasında yer almaktadır.
İlk atarca 1967 yılında Cambridge Üniversitesi'nden Jocelyn Bell Burnell ve Antony Hewish tarafından keşfedilmiştir.Antony Hewish radyo dalgaları yardımıyla kuasarlardaki(yıldızımsı cisim) parlamaları incelemek için 4 dönümlük bir araziyi kaplayan ve yapımı iki yıl süren oldukça büyük bir radyo teleskop inşa etmişti. Jocelyn Bell Burnell bu araştırma ekibine henüz asistanken antenin çalışmaya başlamasından kısa bir süre sonra 1967 yılının Temmuz ayında katıldı. Radyo teleskobun sağlıklı bir şekilde çalıştırılmasından ve elde edilen verilerin analizinden sorumluydu. Bell araştırma ekibine katılmasının üzerinden 2 ay geçmeden gökyüzünde belli bir bölgeden gelen ilginç bir sinyalin varlığını keşfetti. Bu durumu araştırma ekibinin başındaki Antony Hewish’e anlattığında Hewish ölçümlerin daha hızlı kaydedicilerle yapılmasına karar verdi. İlerleyen günlerde oldukça keskin, kendini birkaç saniyede bir tekrar eden bir sinyal buldular.
Kaynağın yaydığı radyo dalgalarının düzenliliğine şaşıran araştırma ekibi, keşiflerini LGM-1 (küçük yeşil adam –little green man) olarak isimlendirdi. Çalışmalarını derinleştiren araştırma ekibi gökadanın başka bölgelerinden de düzenli radyo dalgaları geldiğini tesbit etti. Bulunanlardan bir tanesinin darbe periyodu sadece 16 ms. idi. Bu kadar küçük bir darbe aralığı radyo kaynağının bir gezegen olma ihtimalini ortadan kaldırıyordu.
Yıldıza verilen ilk isimden de anlaşılacağı gibi “radyo darbeli yıldız” (atarca) ilk keşfedildiğinde bir saat gibi düzenli olan yayınım karakteristiği oldukça gizemli bulunmuş ve dünya dışı yaşamın bir belirtisi olabileceği düşünülmüştür. Her ne kadar İngiliz Bilimler Akademisi üyesi bir astronom olan Martin Rees sinyalin dünya dışı uygarlıklardan gelebileceği hipotezinin, keşfi yapan bilim adamları arasında ciddiye alınmadığını belirtse de astrofizikçi Peter.A Sturrock olayı şu şekilde anlatmıştır: " Atarcadan kaynaklanan ilk düzenli radyo sinyali elde edildiğinde, Cambridge’li bilim adamları bunun dünya dışı bir varlığın işareti olabileceğini düşündüler. Bu olasılığı tartıştıktan sonra, eğer bu olgu kanıtlanırsa yetkililerle görüşmeden bunu açıklamamaya karar verdiler. Hatta tartışmalar sırasında insanoğlunun iyiliği için kayıtları yok edip bu olayı unutalım diyenler dahi oldu.” (Sturrock, 154)
Ekip birkaç ay içinde 4 farklı radyo kaynağı daha buldu. 27 Şubat 1968 yılında yazdıkları bir makaleyle çalışmalarını tüm dünyaya duyurdular.Bulunan bu gök cisimlerine düzenli olarak yaydıkları radyo sinyallerinden dolayı ‘pulsar’ (atarca) adı verildi.
Daha sonra atarcanın ismi resmi olarak CP 1919 olarak belirlendi. Zamanla gökbilim adlandırma kurallarına göre isim PSR 1919+21, PSR B1919+21 ve PSR J1921+2153 olarak değiştirildi. (PSR = pulse soure of radio/darbeli radyo kaynağı, 1919+21 atarcanın gökyüzündeki konumu.)
Atarcaların kendi etraflarında dönen nötron yıldızları olabileceği 1968 yılında birbirinden bağımsız iki araştırmacı, Thomas Gold ve Franco Pacini tarafından ortaya atıldı. Çok geçmeden Yengeç Bulutsusu içinde ışınım periyodu 33ms. olan bir atarca bulundu. Bu kadar kısa aralıklarla radyo dalgaları yayan bir cismin kendi etrafında dönmesi ve dönüş hareketi esnasında kendini parçalamaması için kütlesinin çok yüksek olması gerekiyordu. Böylece atarcaların nötron yıldızları oldukları ispatlanmış oldu.

Yakın tarih 

Vela Atarcası'nın Chandra X-ışını teleskobuyla çekilmiş bir fotoğrafı.Sarı ve turuncu sıcak gazlarla çevrili ortadaki beyaz nokta Vela Pulsarı'dır. Manyetik kutuplardan uzaya doğru saçılan parçacık sütunları gözlemlenebilmektedir.
1974 yılında Joseph Taylor ve Russell Hulseçiftli yıldız sistemleri içinde ilk atarcayı keşfettiler.PSR B1913+16. Bu atarca diğer bir nötron yıldızının çevresinde dönüyor ve bir tam turunu sadece 8 saatte tamamlıyordu.Einstein’ın genel görelilik kuramına göre yörünge enerjisini kaybettikçe bu sistemin çok güçlü kütleçekim dalgaları yayması gerekmekteydi. Taylor ve Hulse bu atarcanın yaydığı radyo dalgalarını yıllarca gözlemlediler. Uzun süren gözlemler sonunda yıldızların birbirlerine yaklaştığı anlaşıldı. Yılda birbirlerine 1 metre kadar yaklaşıyorlardı. Atarca bizim darbe olarak adlandırdığımız ışınımını yaparken kutuplarından uzaya doğru ışık hızında partikül fışkırtıyor ve enerji kaybediyordu. Enerji kaybının nedeni görece küçük olan bu hareketin sonuçları büyük oldu. Yıldızlar enerji kaybediyordu ve yörüngenin daralması genel görelilik kuramının kestirimlerine uyuyordu. Taylor ve Hussel yitirilen enerjinin kütleçekim dalgaları olarak yayıldığını söylediler ve 1993 de bu çalışmalarıylaNobel'le ödüllendirildiler. Böylece dolaylıda olsa kütleçekim dalgalarının varlığı ilk defa kanıtlanmış oldu.
1982 yılında, Shri Kulkarni ve Don Backer kendi etrafında sadece 1.6 milisaniyede dönen bir atarca keşfettiler. Gözlemler, bu atarcanın manyetik alanının olması gerekenin çok altında olduğunu ortaya çıkarmış ve bu gök cismi yeni bir sınıf olan MSP (Milisaniye Atarcaları-Milisecond Pulsars) sınıfı içine dahil edilmiştir. MSP'lerin X-ışını çiftli sistemlerinin artıkları olduklarına inanılmaktadır. MSP’ler oldukça yüksek ve kararlı dönüş hızlarıyla dünyamızdaki en iyi atom saatleriyle boy ölçüşebilecek zaman aygıtları olarak kullanılabilirler.
Bilinen atarcaların üçte ikisinden fazlası Parkes Radyo Teleskobu ile keşfedilmiştir. (“The Dish” filmindeki radyo teleskop) Porto Riko'daki devArecibo Radyo Teleskobu, Amerika'daki Green Bank Radyo Teleskobu, Avustralya’daki Molonglo Radyo Teleskobu ve İngiltere’deki Jordell Bank Radyo Teleskobu atarcaların keşfinde çok önemli roller oynamış gözlemevleridir.

Atarca çeşitleri 

Magnetar - canlandırma
Atarcalar ışınımlarına neden olan kuvvetlere göre üçe ayrılır
  • Yörüngesel Atarcalar
  • X-ışını Atarcaları
  • Magnetarlar
Yörüngesel atarcaların ışınımı, adından anlaşılacağı gibi atarcanın kendi etrafında dönerken zaman içinde dönme enerjisini yitirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tip pulsarlar dönme enerjisi tamamen bittiğinde ölürler.
X-ışını Atarcaları bir nötron yıldızıçiftli sistem oluşturduğunuda ortaya çıkan bir gök cismidir. Bir pulsarın çifti, başka bir yıldız, bir gezegen, beyaz cüce hatta başka bir pulsar olabilir. Çiftlerden birisi ömrünün sonuna yaklaştığında dış kabuk şişmeye ve bu eşten nötron yıldızına maddeakmaya başlar. Madde akışıyla beraber nötron yıldızı kendi etrafında çok hızlı dönmeye başlayarakMSP olarak da adlandırılan atarcayı oluşturur. Bütün madde atarcaya geçip bittiği zaman atarcanın dönme periyodu artmaya başlar. Enerjisini tüketen atarcanın tamamen durması(ölmesi) milyarlarca yıl sürecektir.
Magnetarlar, ışınım kaynağı çok şiddetli manyetik alanlardan kaynaklanan atarcalardır. Manyetik alanın belli bir seviye altına düşmesiyle ölürler.

Atarca avı 

Yukarıdaki grafik PSR B0329+54 pulsarından elde edilen darbeleri göstermektedir. Darbeler arasındaki zaman dilimi darbe periyodu olarak adlandırılır. Görüldüğü gibi darbeler hem biçim hem de genlik (büyüklük) olarak birbirlerinden oldukça farklı.
Bir pulsarı araştıran gökbilimciradyo teleskobunu gökyüzündeki belli bir bölgeye, birkaç dakikadan 12 saate kadar uzanan bir zaman dilimi için çevirir.Gözlem süresi ne kadar uzarsa zayıf atarcaları bulmak o kadar kolaylaşır. Teleskop çıkışına elde edilen verileri işleyecek bir bilgisayar bağlanır. Daha sonra elde edilen veriler içinde, kendini tekrar eden bir sinyal olup olmadığı araştırılır.
Kendini tekrar eden darbeler arasındaki zamana atarca periyodu denir. Darbeler arasındaki zaman oldukça belirlidir ve çok kesin olarak ölçülebilir. Mesela PSR J1603-7202 olarak bilinen atarcanın periyodu 0.0148419520154668 saniyedir. Bununla beraber atarcanın periyodu oldukça yavaş artar. PSR J1603-7207’nin periyodu her milyon yılda bir sadece0.0000005 sn. uzar. Hali hazırda devam eden bilimsel araştırmalarla atarcaların düşük darbe periyotları kullanılarak yüksek hassasiyetli saatler yapılmaya çalışılmaktadır.
Aynı beyaz ışığın yedi farklı renkten oluşması gibi elde edilen darbelerde farklı frekanslardaki radyo dalgalarından oluşmaktadır. Bir darbenin en yüksek frekanslı bileşenleri düşük frekanslı bileşenlerinden biraz daha önce radyo teleskoba ulaşmaktadır. Bu olgunun nedeni darbeninyıldızlararası ortam içinde (dünya ile pulsar arasındaki uzay boşluğu) yolculuk etmesi ve farklı frekans bileşenlerinin farklı hızlarda yol almasıdr. Yıldızlarası ortamda bulunan serbest elektronların neden olduğu bu olaya darbe yayılması denmektedir. Uzaktaki atarcalardan gelen sinyaller, yakındakilere göre frekans anlamında daha dağınıktır. Bu yüzden farklı frekans bileşenleri arasındaki gecikme pulsarın yaklaşık olarak uzaklığının hesaplanmasında kullanılır. Komşu gökadalarda ve Macellan Bulutsusu içinde bulunan birkaç atarca dışında bilinen tüm atarcalar kendi gökadamız içindedir.

Adlandırma 

İlk başlarda atarcalar onları keşfeden gözlemevinin başharfleriyle adlandırılırlardı (örn. CP 1919). Bulunan atarca sayısı arttıkça bu yöntem yerini 'PSR'(darbeli radyo kaynağı-pulse radio source) kodu ve bu kodu takip eden yükseklik ve açı bilgilerinide kapsayan isimlere bıraktı (örn. PSR 0531+21).
Birbirlerine çok yakın pulsarları ayırmak için harfler kullanılabilir (örn. PSR 0021-72C ve PSR 0021-72D).
Günümüzde eski isimleri belirtmek için B harfi kullanılmaktadır. B, pulsar isimlendirilirken, 1950.0 tarih başı (epoch) değerlerinin kullanıldığı anlamına gelir. Yeni adlandırılan bütün pulsarlar J harfi ile başlayıp 2000.0 koordinatlarını kullanır ve derece yanında dakika bilgilerinide barındırırlar (örn. PSR J1921+2153). Bütün atarcaların J isimleri olmasına rağmen 1993'ten önce keşfedilen atarcalar, genelde B kodlu isimleriyle anılırlar. örn. PSR J1921+2153 daha çok PSR B1919+21 olarak bilinen atarcadır.)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Pulsar

Vuruşlu Yıldız


1 Ve Evren'e ve Vuruşlu'ya(Tarık'a)
2 Vuruşlu (Tarık) nedir kavrayabilir misin?
3 O delici yıldızdır.
86Tarık Suresi 13
Kuran'ın 86. suresinin adı Tarık'tır. Tarık "tark" kökünden türeyen bir kelimedir. Kelimenin aslı "vurmak, çarpmak" anlamlarına gelir. "Yol" anlamına da gelen "Tarık", yolcular ayaklarını vurup yol aldığı için bu kökten türemiştir. Kuran çevirilerinin birçoğunda "Tarık" kelimesi özel isim gibi yazılıp, anlamı çeviride verilmemiş, fakat açıklamalarda anlam açıklanmıştır. Oysa kelimenin en temel anlamı olan "Vuruş" diye ayet çevrilirse, kozmolojik fizik ile ilgilenenler Kuran'ın bir mucizesine daha tanıklık edebilirler.
EVRENİN KÜÇÜK YEŞİL ADAMLARI
1967 yılında İngiltere Cambridge üniversitesi'nde Jocelly Bell düzenli ve ısrarlı bir radyo sinyali yakalar. Radyo sinyalinden kalbin vuruşları gibi düzenli vuruşlar gelmektedir. O zamanda Uzay'da böyle düzenli vuruşların kaynağı olabilecek bir gök cismi bilinmiyordu. Bu yüzden bu sinyallerin, başka gezegenlerdeki akıllı yaratıklar tarafından gönderildiğine kanaat getirilir. Büyük bir heyecanla davetiyeler bastırılır, basın kuruluşlarına haber verilir ve LGM adı verilen görkemli bir seminer düzenlenir. LGM (Little Green Men) "Küçük Yeşil Adamlar" demektir ve Evren'de akıllı yaratıklarla irtibat kurulduğunu simgelemektedir. çok kısa bir süre sonra söz konusu sinyallerin kaynağının nötron yıldızlarının çok büyük bir hızda dönmeleri olduğu anlaşılır. Böylece nötron yıldızlarına bir ad daha takılacaktır: "Pulsarlar". Jocelly'in buluşu uzaylılarla irtibatı sağlayamamıştır ama Pulsarların keşfini sağlamıştır. İngilizce'de "pulsate", nabız gibi vuruşları ifade eden bir kelimedir. "Pulsation" da "vuruş, titreşim" demektir. Bundan da nötron yıldızlarına takılan "Pulsar" isminin Kuran'da geçen "Tarık" yani "Vuruş" ismiyle uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.
PULSAR'I KAVRAYABİLİR MİSİNİZ?
Tarık suresinin ikinci ayetinde "Vuruşlu yıldızın(Tarık'ın)" insan zihni tarafından kavranmasının zor olduğu vurgulanmaktadır. 2. ayette geçen "Ve Ma Edrake" ifadesinde geçen "edrake" kelimesi Türkçe'mize "idrak etmek" olarak Arapça'dan girmiştir ve "kavramayı, anlamayı" ifade etmektedir.
Pulsar'ı incelediğimizde ayetin bu mucizevi yönüne de tanık olmaktayız. Pulsar'ın içinden alacağımız bir kaşık madde bir milyar ton gelmektedir. Pulsar'dan alacağımız çok ufak bir maddeyi eğer yeryüzüne bıraksak Dünyamızın öbür ucuna kadar bir delik açıp çıkardı. Oysa Dünya'da herhangi bir maddenin bir kaşığı birkaç gramı geçmez. Sırf bunu düşünmek bile Pulsar'ın kavranması ne kadar güç bir yıldız olduğunu ortaya koyar. Güneş'in bir kaç misli büyük yıldızlar sıkışarak Pulsar'ı oluşturur. Oysa bir Pulsar'ın çapı 1520 km'dir. Dünyamızı aynı şekilde sıkıştırsak Dünyamız 100 metre çapında bir küre olurdu. Dünyamız 24 saatte kendi etrafındaki dönüşünü tamamlar, oysa Pulsar bir saniyede defalarca kendi etrafında döner. Pulsar'ın hem dönüşündeki hızı, hem tüm bu bilgiler Tarık suresinin 2. ayetinde "Vuruşlu yıldızın (Tarık'ın, Pulsar'ın)" kavranmasının ne kadar zor olduğunun belirtilmesinin ne kadar mucizevi olduğunu göstermektedir.
HAYDİ KAFADAN SALLAYARAK BİR MUCİZE ÜRETİN
Ayette geçen yıldızın Saturn, Venüs gibi yıldızlar olabileceğine dair eskiden tahminler yapılmıştır. İlk Boşnakça Kuran tercümesini yapan Mustafa Mlivo bu tahminlerin hatalı olduğunu Tarık'ın Pulsar olduğunu söyleyerek özetle şöyle demektedir: 86 Tarık suresi 13 ayetlerde şunlardan bahsedilir:
1 Vuruş yapmak
2 Bir yıldız olmak
3 Delmek
Uzaydaki hiçbir gök cismi bu kriterleri karşılamaz (Pulsar dışında) çünkü;
Hiçbir gök cismi vuruşlar şeklinde tarif edilemez
Ayette bahsedilen yıldızdır.(Satürn, Venüs gibi gök cisimleri gezegenlerdir.)
Pulsar güçlü radyasyon ve radyo dalgaları yaymaktadır. 3. ayette geçen "sakıb" kelimesine "karanlığı delmek, yanıp tutuşmak, nufüz etmek" anlamları verilmektedir.”
Görüldüğü gibi ancak 1970 yılına gelindiğinde yeni keşfedilen bir yıldızdan Kuran 1400 yıl önce bahsetmektedir. Vuruşları olan bir yıldızın ne anlama geldiğini binlerce yıldır kimse tahmin edemediğinden "Tarık" kelimesi özel isim gibi Arapça'sının aynısıyla çevrilmeden çevirilere yazılmış, ancak dipnotlarda, sözlüklerde ve tefsirlerde anlamı açıklanmıştır.
Gökyüzünde çok ince hesaplarla, çok muhteşem olaylar oluşmaktadır. Hiç kimsenin kafadan iki cümle atıp da gökyüzünde oluşan olaylar hakkında isabetli bir tahmin yapabilmesi, dediğine uyacak bir cismin gökyüzünde tesadüfen bulunması beklenemez. Kuran'ın her cümlesinde, her kelimesinde nasıl inceliklerin olduğu, Kuran'ın her sorusunda, her vurgusunda ("Vuruşlu nedir, kavrayabilir misin?" örneğinde olduğu gibi) nasıl derin anlamların saklı olduğu Kuran ne kadar çok araştırılırsa o kadar iyi anlaşılmaktadır.

http://www.mucizeler.com/bolumler/08_vurusluyildiz.htm