15 Nisan 2014 Salı

Neden ağlarız?

Doğumlarda, ölümlerde, iyi veya kötü haberlerde, bazen bir film izlerken, bazen de sebepsiz yere ağlamaya başlarız:
Gözümüzde bulunan gözyaşı kanalları, toz ve parçacıklara karşı gözü koruyarak nemli kalmasını sağlar. Bu kanallar alt göz kapağının altındadır ve “gözyaşı” olarak bilinen tuzlu bir sıvı üretir. Gözkapakları, kaslar sayesinde inip kalkan deri katlarıdır. Gözkapaklarının inip kalkması o kadar çabuk olur ki, görüşümüz bozulmaz. Aslında gözkapakları, uykuda olduğumuz zamanlar hariç, insanın hayatı boyunca her altı saniyede bir otomatikman açılıp kapanır.
Her gözde, gözün dış köşesinin üzerinde yer almış bir gözyaşı bezi vardır. Her göz kırpışımızda, gözyaşı salgı kanallarının açılışına bir miktar sıvı pompalanır. Amaç; gözün saydam tabakasını uyarmak ve onu kuru kalmaktan korumaktır. Ağladığımız zaman da aynı şey olur. İnsan çok güldüğünde de gözlerinden yaş gelir. Bunun nedeni, aşırı ölçüde güldüğümüz zaman kasların gözyaşı bezlerini sıkıştırmasıdır.
3 çeşit gözyaşı üretimi vardır: Bazal gözyaşı, yukarda belirttiğimiz gibi; gözü korur ve nemli kalmasını sağlar.
Refleks gözyaşı, gözü rahatsız eden bir durum ortaya çıktığında üretilir. Refleks gözyaşları; fiziksel veya kimyasal uyarana karşı tepki olarak üretilir ve tahriş eden nesneleri gözyaşlarıyla uzaklaştırır. Örneğin; soğan soyarken birden gözlerimiz yaşarmaya başlar; soyulan soğandan gazımsı yapıda zerrecikler yayılır. Bu zerrecikler gözümüze ulaştığında, onların tedirgin edici etkisinden gözyaşı dökerek korunuruz. Dökülen gözyaşı, tedirgin edici zerrecikleri yıkayıp götürür. Yoğun duman karşısında da aynı şey olur; otomatikman ağlar, böylelikle gözlerimizi dumandan korumuş ve temizlemiş oluruz.
Duygusal gözyaşı ise üzüntü, stres ya da fiziksel acı gibi duyguların yoğunluğuyla ilgili durumlarda görülür. Bu durumda; korneadaki sinirler aynı zamanda beyindeki cerebra’ya ulaşır ve böylece duygusal gözyaşları oluşur. Yapılan araştırmalara göre; duygusal gözyaşlarında daha fazla manganez bulunmaktadır. Manganez bünyeyi etkiler ve süt üretiminde rol oynayan bir hormon olan prolaktinin daha fazla salgılanmasına neden olur. Prolaktin ve manganez vücuttaki stres seviyesini azaltır ve kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Prolaktin hormonun kadınlarda buluğ çağında, âdetlerinde, hamilelikte, emzirirken ve stres altındayken arttığı tespit edilmiştir. Oran olarak da, kadın bedeninde erkeklere göre yüzde 60 daha fazla prolaktin bulunuyor. Dr. William Frey’in ortaya koyduğu kurama göre prolaktin; kadınların duygularını etkileyerek, endokrin (salgı) sistemini etkiliyor ve daha fazla ağlama eğilimi yaratıyor. Fransız psikiyatr Patrick Lemoine’a göre; erkekler de ağlamayı becerebilseler, şiddet kullanma ve alkolizm tehlikesinden kısmen kurtulabilecek ve kendileriyle daha barışık yaşayabilecekler. Kadınlar yılda ortalama 64 kez,  erkekler ise 17 kez ağlıyor. Doktor Lemoine, 21. yüzyıl erkeğinin, ağlamanın hüner sayılmadığı bir kültür ortamında yetiştirildiğini, oysa ortaçağda erkeklerin ağlamasının yadırganacak bir durum değil, doğal bir tepki olarak görüldüğüne dikkat çekiyor. Şunu da belirtmekte fayda var ki, orta yaşları geride bıraktıkça kadınlar daha az ağlayıp daha fazla kızmaya başlıyor. Sebebi kadın hormonlarının azalması ve erkeklik hormonu olan testosteronun bunun yerini alması. Erkeklerde ise tam tersi, testosteron seviyesi düşerken, dişilere özgü hormonlar devreye giriyor ve erkekler yaşlandıkça daha çok ağlamaya başlıyor.
Gözyaşı üretmenin asıl amaçlarından biri de; iletişim aracı olmasıdır. Bebekler konuşamadıkları için ağlar; ağlamak onların dilidir. Karınları açsa, gaz sancıları varsa, altları pislenmişse, ortamdan hoşnut değillerse, ani uyarımlarda vb. sebeplerle ağlayabilirler. Yetişkinler diğer insanlara karşı duygularını belirtmek için ağlar. Üzüntüyü gözyaşıyla ifade etmek etrafındakileri ağlayan kişiye yakınlaştırır. Farklı diller kişiler arasında mesafeler koyarken ağlamak evrenseldir.
“Crying: The Natural and Cultural History of Tears” kitabının yazarı Tom Lutz da ağlamanın iyi yönleri olduğunu vurguluyor: “Ağlamak bizi içimizdeki endişelerden uzaklaştırır. Ağladıktan sonra ferahlar, içimizdeki kargaşayı akışına bırakır ve dikkatimizi zihinden uzaklaştırıp fiziksel olana odaklarız. Hatta genel olarak da bir süre sonra konudan iyice uzaklaşıp, akmakta olan burnumuzu silmek için bir mendil bulma işine girişiriz. Bu anlamda gözyaşları, iyileşme sürecinin bir parçası olur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder