17 Mart 2013 Pazar

Bir pazarlama dersi olarak My Chemical Romance

Bir pazarlama dersi olarak My Chemical Romance
My Chemical Romance 'hırs ederse' U2 mertebesine ulaşabilir...
My Chemical Romance, üçüncü albümü The Black Parade ile artık dünyanın hakimiyetine soyunmuş durumda
31/12/2006 (1614 defa okundu)
MERT EMCAN (E-mektup | ArÅŸivi)
My Chemical Romance'in hikâyesini aslında işletme derslerinde okutmak lazım. Kült bir grubun dünyanın önde gelen rock gruplarından birine dönüşmesi ve kendilerini bu alanın en değerli markalarından biri haline getirmesi özellikle iş dünyasını da ilgilendirecek nitelikte. 
Grup kuruluşunu aslen 11 Eylül'e borçlu. İkiz kulelerin yıkılmasına tanıklık eden Gerard Way, okuldan arkadaşı Matt Pelissier ile şarkılar yazmaya başlamış, 11 Eylül'den esinlenen 'Skylines and Turnstiles' bu ortak çalışmanın bir çıktısı olarak hayat bulmuştu. Çıkan sonuçtan memnun olan ikili yanlarına Ray Toro (gitar), Mikey Way (bas, aynı zamanda Gerard'ın kardeşi) ve Frank Iero'nun (gitar) katılımıyla tam teşekküllü bir grup halini aldı. İsmini Irvine Welsh'in ('Trainspotting') 'Ecstacy: Three Tales Of Chemical Romance' adlı kitabından alan beşli, 2002 yılında ilk albümü 'I Brought You My Bullets, You Brought Me Your Love'ı bağımsız bir şirketten çıkardı. 
My Chemical Romance'in ilk albümü, içinde emo-punk, post hardcore öğeleri barındıran, karanlık ve sorunlu bir albümdü. Özellikle 'Early Sunsets Over Monroeville', 'Skylines and Turnstiles' ve 'Vampires Will Never Hurt You' gibi şarkılar o dönemin tedirginliğini ve karamsarlığını üzerinde taşıyordu. Haliyle de daha başlamadan hayatlarından bıkmış yeniyetmelere hitap edebilme konusunda çok başarılıydı. Ama daha da önemlisi grubun baş koyduğu yolda hiçbir konsantrasyon kaybına izin vermeden ilerlemesiydi. Kendini yollara vuran grup, her yerde ve herkesle çaldı. Özellikle emo'nun önde gelen gruplarından The Used ile olan yakınlıkları, grubun pazarlama faaliyetlerinde çok işe yaradı. Öte yandan Pure Volume ve Myspace'de oldukça aktif bir şekilde yer alarak, isimlerinin daha fazla duyulmasını sağladı. Bu sürecin sonunda ise My Chemical Romance, kendilerine sıkı sıkıya bağlı, onları her yerde takip eden fanatik bir hayran kitlesi edindi. Buradan çıkarılacak birinci ders şu: Pazarınızı doğru tespit edip ona yönelecek ve kendinize küçük ama sadık bir müşteri kitlesi yaratacaksınız. 
Bir sonraki aşamada My Chemical Romance iddiasını daha da artırarak Warner Bros firmasına geçti. Bunun getirisi doğal olarak çok gelişkin bir dağıtım ağı kanalı ve çok daha büyük bir pazarlama ve reklam bütçesine sahip olmaktı ve grup da bu avantajları son derece iyi kullandı. Arkasına "büyük" prodüktör desteğini de alan beşli, 2004 yılında çıkardığı 'Three Cheers For Sweet Revenge' ile hem liste hem de çalınırlılık anlamında turnayı gözünden vurmuş oldu. İlhamını korku filmlerinden alan grup, sahne performanslarından tutun fotoğraf ve video kliplerine kadar bu imajı pekiştirmek için olağanüstü bir çaba harcadı. Bunun da ödülü, sırtını özellikle 'I'm Not Okay', 'Helena' ve 'The Ghost Of You' gibi şarkılara dayayan albümlerinin dünya çapında başarı elde etmesi oldu. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Büyük oynayabilmek için büyük oyuncularla stratejik ortaklıklar oluşturmak gerekir. Diğerlerinin gücünü ve erişim ağını kendi lehinize kullanmaktan çekinmeyin. 
Turne, konser, albüm 
2005 yılını turnede, çoğu Green Day'in ön grubu olarak geçiren My Chemical Romance, aynı yıl The Used ile bir Queen ve David Bowie klasiği olan 'Under Pressure'ı yorumlayıp internette sattı. 2006 başında bir konser albümü çıkaran grup, Ağustos sonunda da üçüncü stüdyo albümleri olan 'The Black Parade'i çıkardı. Albüm bugüne kadar çıkan My Chemical Romance albümleri arasında en iddialı, en gösterişli ve ayrıksı çalışma. Temasını ölümün oluşturduğu bir konsept albüm olarak lanse edilen 'The Black Parade', teatral yapısı, zengin altyapısı ve değişken sedasıyla günümüz punk gruplarının aksine daha çok Queen ve Pink Floyd'a öykünen bir görüntü çiziyor. Sanki albüm için ilhamlarını beraber turneye çıktıkları Green Day'in 'American Idiot'ın müzikal tasarımından almışlar gibi. Albümün çıkış parçası olan 'Welcome To the Black Parade', 'The Wall'dan çıkma bir kayıt gibi başlayıp sonrasında artık patentini alabilecek konuma getirdikleri My Chemical Romance çizgisine dönüşürken, 'House Of Wolves' arada 'Hit The Road Jack'i anımsatan ama aslında Andrew Lloyd Weber'in punk rocka özenmiş hali gibi duruyor. 'This Is How I Dissapear' Iron Maiden veya Judas Priest'ten günümüze uzanan bir klasik metal tadı verirken, 'Cancer' bir Ozzy baladıymış gibi duruyor. 
My Chemical Romance bu albümün tanıtımı için bütün olanakları zorladı ve alternatif pazarlama tekniklerinin birçoğunu uyguladı. Konserleri için özel senaryolar, olabildiğince aktif web bazlı pazarlama, televizyon şovları ve elbette bitmez tükenmez konser programları. Ancak kullandıkları sadece bununla da sınırlı değil. Hayran kitlesi grubun pazarlama elemanlarıymış gibi çalışıyor, forumlarda onlar adına kavga ediyor, çeşitli siteler hazırlıyor, gönüllü olarak konserlerinde faaliyet gösteriyorlar, vs. Yani son kertede müşteri bizzat firmanın pazarlamasını yapıyor. Herhalde bir ürünü satmanın daha etkili bir yolu yoktur. 
My Chemical Romance son derece çalışkan ve hırslı Gerard Way önderliğinde uzun süre piyasanın önemli gruplarından biri olmaya devam edecek, hatta bu ivmeyle devam ederlerse bir U2 mertebesine dahi ulaşmaları mümkün olabilir. Yeter ki her oğlan çocuğunun bir gün büyüdüğünü unutmayıp hedef kitlelerinin dönüşümünü öngörebilsinler. 
The Black Parade/My Chemical Romance/Balet

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6595

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder