29 Kasım 2011 Salı

Sırası Gelince

" Bunca karmaşanın , küfürün ve kavganın içerisinde ilk defa bir şeyler söyleme sırası bana geldi , heycanlandım , korktum ve korkunca aklıma geleni söyledim : hayatın saklı anlamından , tesadüflerin karmaşık geometrisinden bahsettim . Biraz sustum , biraz bekledim . Herkesin bir tür şaşkınlıkla -dinlemekten çok- beni seyrettiklerini anlayınca daha da ileri gitmiş olmalıyım , aşk dedim . Ama pembe ile göz göze gelmekten korktum ve türlü şaklabanlıklar yapıp meclisi terkettim . "

Mahvet

" Kitabı tekrar tekrar okumanın etkisiyle zihnimin bulanmaya başladığı şu sıralarda soruyorum sana , bunca sevimsizlik samimiyetsizlik niye ? Bir adam tanımıştım , benim yaşlarımdaydı . Böyle sevimsiz bir sessizlik , üzerimize üzerimize gelip bizi delik deşik eden bütün o kötülükle ve şiddetle savaşmaktan daha iyidir demeye getiriyordu . Demeye getiriyordu diyorum çünkü bunu da demiyordu da , sabahtan akşama kadar bir masada oturup , bir başkasının kelimelerini bir deftere uslu uslu ve sessizce yazıyordu . Bazen onun halen yazmakta olduğunu düşünür ve onun sessizliğinin içimde büyüyerek tüyler ürpertici bir dehşet halini almasından korkardım . "

Önemli Olan

" Önemli olan şu : Kitabı okuyan ve ona inananlar var . Şehirlerde , okullarda , dükkanlarda , sokaklarda yürürken onlara rastlıyorum , gözlerinden tanıyorum , biliyorum onları 
. Kitabi okuyup ona inananların yüzleri bir başkadır , gözlerindeki ve gönüllerindeki istek ve hüzün birbirine benzer , bunları sen de duymuşsundur . Belki  anlamışsındır . Sırrını biliyorsan ,ona doğru yol alıyorsan , hayat kolay ve güzeldir . "

İntikam

"Saatlerce düşünüp bir karara varamayışımdan sonra ama dedim birden : Yarım kaşık şekerle limonlu bir çay içmeyi , şimdi yaptığım gibi herhangi bir yerde rahatsız edilmen oturup saatlerce fısıldayarak düşünmeyi , sevdiğim kitapları tekrar tekrar okumayı , sevdigim derslere calısmayı , okulda ders ve tenefüs aralarında ya da boş zamanlarda arkadaşlarımın anlattıklarına kulak misafiri olup bir kaç hikaye dinleyip bir kaç hikaye dinleyip bir kaç hikaye de anlatmayı severdim . Belki , diye düşündüm , geçmişten ve gelecekten 'intikam' almak hayallerimin ışığında hiçbir şey yapmamaktan geçiyordur ? Ben de yemekhanede sırası bir türlü gelmeyen talihsiz ve şakacı hasmım gibi yıllarca -yüz yıllarca değil - evlilik hayalleri kurar , ne bileyim melek -bu melek lafıda nereden çıktı yeni hayatı birakıyorum o.O - , evlenecegim kisi şöyle böyle olsun diye düşünürüm ... Hani intikam almaktan bahsediyoruz ya ... Bu muydu ? Bu muydu hiç bir şeyden korkmamak ? Óyle bir anlatıyorsun ki , demişti gözlerimin içine küçümseyerek ve telaşla bakarak , seni tanımasam ya bırak seni tanımayı ne birikimi ne fırsatı ? Çocukken yaptıgın şeyleri abartarak anlatma bana ! Iste böyle bir tepki aldım ve sustum . Çok sonra bir cumhuriyet , bir posta pulu , bir tükenebilen tükenmez kalem , bir kravatlı müsteşar havasına girdik : bu konuda ne eğitimi aldın bir yazın bir yorumun var mı neye güveniyorsun ? Hayal kurma ! .. Birisinin çıkıp ben de duydum bunları , hayır ben anladım bile , ben dinliyorum , konuşalım , aslında ben korkuyorum , ama bence ... Demenizi bekliyorum , hayır istiyorum , hayır istiyor ve bekliyorum ."

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bir 'salvation'

  Tek başına yazdığın bir şiirin , bir yazın , bir senaryon var mı ?

  Arkanda maddi açıdan büyük destekler var mı ?

  Eğitimin var mı ?

  Çok mu zekisin ?
 
 "Çocukken yaptığın şeyleri abartarak anlatacaksan karşıma çıkma ! "

27 Kasım 2011 Pazar

The Cranberries Hakkında Zamane Haberi :D


Dünyaca ünlü The Cranberries grubu, UNILife organizasyonu ile Türkiye’ye geliyor. 22 Temmuz’da İstanbul Maçka Küçükçiftlik Park ve 23 Temmuz’da Çeşme Seaside’da konser verecek olan grup gelmeden, ilginç talep listesi ülkemize ulaştı.
Cranberries Grubu
Cranberries Grubu
The Cranberries’in konser öncesi kulis istekleri dışında ilginç talepleri var… Solist Dolores O’riordan, sahne öncesi odasında Türk masajı hizmeti almak, Çeşme konseri sonrasında ise mutlaka Çeşme sahillerinde KiteSurf yapmak istediğini söyledi.
Kulisinde aromatik çiçekler, mum, tütsü, moda, sağlık, yoga ve aile konulu magazin dergileri, konser sonuna kadar hazır bekleyecek bir de masör istediğini açıklayan O’riordan, son olarak suşi ve organik yiyeceklerden oluşan yemek menüsüne methini çok duyduğu kurufasulye-pilavı da ekledi.

http://www.aydinca.com/kuru-pilav-nami-yurtdisina-ulasmis.html

Biz de Sevdik Panpa -Obama Capsi




Obama nın eski yıllarda çekilmiş bir fotoğrafı. Tabi panpa o zamanında sevmiş, o da zamanında gezmiş tozmuş biri. şimdilerde ise amerikan oyunlarını yapmakla meşgul ..

The Cranberries

"The Cranberries" grubunun ünlü solisti Dolores şarkı söylemeye 3 yaşında başlamıştı. Kısa zamanda müziğe oldukça bağlanan Dolores bütün gençlik yıllarını piyano çalarak ve şarkı sözleri yazarak geçirdi. 1990 yılına gelindiğinde kendine güveni tamdı. Müzik bütün yaşamıydı ve bunu profosyonel olarak yapmak istiyordu. Bunun için dahil olabileceği bir grup aramaya başladı. Bu arayış fazla uzun sürmedi ve bir arkadaşı aracılığıyla "The Cranberries Saw Us" isimli bir gruptan teklif aldı.

"The Cranberries Saw Us" altı yedi ay geçmişi olan yeni ve genç bir gruptu. Fakat bu dört kişilik grubun solisti başka bir grup çalışmasına dahil olmak için gruptan ayrılmaya karar vermişti. Bu da onları yeni bir solist aramaya mecbur bıraktı. Dolores gruptan ayrılacak olan Niall'in kız arkadaşının arkadaşıydı. Bu yolla tanışmış oldular.

Grupla ilk karşılaşması deneme niteliğindeydi. Diğer grup elemanlarının karşısına sözleri ilk erkek arkadaşı hakkında olan "Linger" isimli parça ile çıktı. Diğerleri tarafından büyük bir hayret ve beğeni ile karşılandı. Fakat onları hayrete düşüren şarkının sözleri değildi; onlar böyle ufak tefek bir insandan nasıl böyle güçlü bir ses çıkabileceğine şaşırmışlardı. Dolores gruba hemen kabul edildi.

Artık kendilerine yeni bir solist bulmuş olan grup gönül rahatlığı ile çalışmalarına devam edebilirdi. Grup küçük bir stüdyo çalışması yapmaya karar verdi. Aslında üç parçadan oluşacak olan bu kayıt ticari kaygıdan çok halkın tepkisini ölçmek için ortaya çıkmış bir çalışmaydı. Bu yüzden sadece 300 kopya çıkarıldı ve müzikmarketlere dağıtıldı. Bu 300 kopyanın tamamen tükenmesi sadece birkaç gün aldı. Bu başarılarından sonra grup adını "The Cranberries" olarak değiştirdi. Daha sonra bir kayıt stüdyosunda çalışmakta olan bir arkadaşları onlara bir deneme kaydı çekmelerini önerdi. Onlarda hemen bir deneme kaydı yaparak bunu bildikleri tüm plak şirketlerine dağıttılar.

Bu deneme kaydı Londra'daki plak şirketlerine ulaştığında büyük beğeni ile karşılandı ve bundan sonra gruba yavaş yavaş teklifler gelmeye başladı. Sonraları "Island Records" isimli bir plak şirketi için söylemeye başladılar.

Deneme kayıtları o kadar beğenilmişti ki basına dağıtıldı ve müzikseverlere sunuldu. The Cranberries bu sınavıda geçmişti. Kayıt bütün çevrelerce beğenildi. Yaş ortalamaları 19'u ancak bulan bu genç grup müzik dünyasında "gelecek" olarak görülüyordu.

Topluluk için herşey mükemmel gidiyordu fakat birden herşey alt üst oldu. Bir bakıma tecrübesizliklerinin kurbanı oldular. Deneme kaydının sonuçlarına bakan grubun kendine güveni tamdı ve 1991 yılında başarılarından emin bir şekilde "Uncertain" adlı bir single albüm çıkardılar. Albüm beklenenin yanına bile yaklaşamamıştı. Bütün kapılar suratlarına kapanmaya başladı. Eleştirmenler albümü başarısız olaraknitelendirirken için için "The Cranberries" in boşuna şişirilmiş bir grup olduğu görüşü yayıldı. Böylece o genç yaşlarında müzik dünyasının ne kadar acımasız ve vefasız olduğunu öğrendiler. Bütün bunlar yetmezmiş gibi birde menejerleri ile sorunlar yaşamaya başladılar. Bütün bu sorunlar üst üste binince grubun üstüne kaldıramayacakları kadar büyük bir yük bindi ve topluluk ayrılmanın eşiğine geldi.

İşte bu sırada yerel bir grubun konserini seyreden Dolores yanındaki arkadaşına dönerek grubun tekrardan toparlanmasında en büyük rolü oynayan sözü söyledi. "Başka herkez bunu yaparken biz niye yapamıyalım?". Bu an grubun yaşantısında bir dönüm noktasıydı.

Sonunda "The Cranberries" kendini yeniden toparlamaya başladı. Herşeye en baştan başlayacaklardı ve bu sefer hata yapmak yoktu. Bütün dünyaya bu gençlerin gerçekten "gelecek" olduğunu kanıtlamalıydılar.

İlk adım olarak kendilerine yeni bir menejer buldular ve büyük bir istekle stüdyo çalışmalarına başladılar. Amaçları ilk albümlerini çıkarmaktı. Albümün ismi "Everybody Else Doing It So Why Can't We" ("başka herkez bunu yaparken biz niye yapamayalım") olacaktı. Albüm 1992 yılında Dublin de yapıldı ve 1993 yılında tüm müzik marketlere dağıtıldı. Albüm İngiltere, Avrupa ve Amerika'da oldukça başarılı oldu. İrlanda'dan sade vatandaşlar olarak ayrılan grup elemanları geriye yıldız olarak döndüler. Artık tüm dünyada tanınıyoz ve satıyorlardı. 

Moralleri oldukça yüksek olan grup elemanları bu başarılarının bir şans eseri olmadığını kanıtlamak istercesine hemen stüdyo çalışmalarına başladılar. İkinci albümleri olan "No Need To Argue" 1995 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümde büyük bir başarı kazandı ve üç hafta gibi bir sürede bir milyon kadar sattı. Albümde yer alan "Zombie" büyük sansasyon yarattı ve single olarak hiç piyasaya sürülmemesine rağmen Amerikan radyolarında en çok çalınan şarkılar arasında yerini aldı.

Dolores Mary O'Riordan Burton, Noel Anthony Hogan, Michael Gerard Hogan ve Fergal Patrick Lawler isimli bu dört genç sonunda kendilerini göstermişti. Gelecek vaadettikleri söylenmişti ve onlar da bunu kanıtlamışlardı.

Grubun son albümü 27 Nisan 1999 tarihli "Bury The Hatchet". Bury The Hatchet'da yer alan parçalar Animal Instinct, Loud and Clear, Promises, You and Me, Just My Imagination, Shattered, Desperate Andy, Saving Grace, Copycat, What's On My Mind, Delilah, Fee Fi Fo ve Dying In The Sun.

The Cranberries

The Cranberries

Grup Elemanları
Dolores Mary O'Riordan Burton
Elektro ve Akustik Gitar, Piano ve Tuşlular 
Grubun solisti. Aynı zamanda şarkı sözü yazarı ve besteleyicisi. 
6 Eylül 1971 Limerick, İrlanda doğumlu. Kanadalı Don Burton ile evli. Molly Leigh adında bir kız çocuğu ile Taylor Baxter adında bir oğlu var. Alışveriş, yemek yapmak, balık tutmak ve film izlemekden hoşlanıyor..
Müzik The Sundays, The Smiths, R.E.M, Sinead O'Conner; edeni yatta Yeats, Tv'de The Simpsons.. favorileri..
Ontario, Kanada ve Dingle, İrlanda'da oturuyor..
Hiç tartışmasız The Cranberries'in öndeki elemanı Dolores, bir dinleyenin unutmasının mümkün olmadığı sesinin yanında sözleri, besteleri, sahne performansı, sürekli değiştirdiği imajı ve verdiği demeçlerle gruba gösterilen ilginin merkezi konumunda..
Bir kız kardeş ve beş abisinin ardından yedinci çocuk olarak dünyaya gelen vokalist, küçük yaşlarda kilise korosunda söylemekle başlamış işe. 5 yaşından beri piyano çalan Dolores çocukluğuyla ilgili anlattıklarıysa gerçekten enteresan.. Oyuncak bebeklerin kafalarını kesip gömmek gibi ilginç alışkanlıkları varmış mesela. 18 Temmuz 1994'te eskiden Duran Duran'ın tur menajerliğini yapmış olan Don Burton'la evlenen Dolores (sol omzunda kocasının ismini taşıyan bir dövmesi var) üç çocuk annesi. Düğünde giydiği gelinliğinin şu anda İrlanda'da bir müzede sergileniyor..Ülkenin en zengin kadını olarak anılan Dolores'in sadece grupta değil ülkesindeki ve rock müzikteki önemi daha iyi anlaşılıyor. 
Noel Anthony Hogan
Elekro ve Akustik Gitar 
Grubun gitaristi. Hem besteleriyle hem de geri vokalleriyle Dolores'e yardım eder. 
25 Aralık 1971 Limerick, İrlanda doğumlu. Memleketinden Catherine Nash ile evli. 
Rachel ve Sophie adında iki tatlı kız çocuğu babası. 
Michael Gerard Hogan
Bas Gitar 
Grubun basçısı. Mike, Noel'in küçük kardeşidir. 
29 Nisan 1973 Limerick, İrlanda doğumlu. 
Siobhan O'Carroll'la evli ve Jamie Patrick isimli bir oğlu var. 
Fergal Patrick Lawler
Bateri ve Perküsyon 
Dünyanın en iyi bateristlerinden biri. Cranberries web sitesi sözcüsü. 
Fazla olmasa da geri vokallere eşlik eder. 4 Mart 1971 Limerick, İrlanda doğumlu. 
Laurie Guerin'le evli ve Jacob adında erkek çocuğu var. 
Noel ve Mike Hogan kardeşler, 1990 yılında doğdukları yer olan İrlanda'da davulcu Fergal Lawler ile birlikte kurdukları gruba "Cranberry Saw Us" ismini vermişlerdi. Grubun ilk vokalisti Niall Queen ayrıldıktan sonra gazetelere ve degilere "bayan vokalist aradıklarını" belirten bir ilan veren üçlü, Dolores O'Riordan ile karşılaştılar. Dolores üçlünün demo kayıtlarının üzerine söz yazdı ve grubun dünya çapında başarı kazanan ilk single'ı "Linger" ortaya çıktı. Bu gelişmelerden kısa bir süre sonra, grup ismini "The Cranberries" olarak değiştirdi ve "Nothing Left At All" adlı demolarını İrlanda'daki küçük dükkanlarda satışa sürdü. 300 adet kopyanın bir hafta içinde satılması üzerine de, içinde "Linger" ve "Dreams" i barındıran iki şarkılık demo kayıtlarını büyük şirketlere gönderdiler. 
Bu demo kayıtları İngiltere basınından ve plak şirketlerinden o kadar ilgi gördü ki, plak şirketleri arasında bir açık arttırma bile yaşandı. Bu açık arttırma sonucunda, grup U2'nun da plak şirketi olan Island Records'la anlaşma imzaladı. The Cranberries'in ilk albümü "Everybody Else is Doing It, So Why Can't We?" 1993 baharında piyasaya çıktı ve oldukça olumlu eleştiriler aldı. Albümden çıkan iki single; "Dreams" ve "Linger"ın başarısını takiben grup Suede ile birlikte Amerika turnesine çıktı. Turne boyunca canlı performansları sayesinde izleyiciler tarafından Suede'den daha fazla ilgi görünce, MTV'nin de dikkatini çektiler ve "Linger" en yüksek rotasyonda televizyonlarda boy göstermeye başladı. Amerika'da platin plak kazanan ilk albümleri, İngiltere listelerinde de uzun süre boyunca bir numarada kaldı. 
1994 yılına gelindiğinde grubun vokalisti Dolores, menajerleri Don Burton ile oldukça görkemli bir törenden sonra evlendi. Evliliği ve grubun videoları sayesinde daha fazla ön plana çıkmaya başlayan Dolores'in sözleri ve vokal melodileri, ikinci albümde daha bir dikkat çekiciydi. "No Need To Argue" albümünde yer alan, 90'ların en önemli rock şarkılarından biri olarak kabul edilen "Zombie" ve "Ode to My Family" , dünya müzik piyasasındaki yerlerini iyice sağlamlaştırdı. Savaş karşıtlığıyla da tanınan grubun Zombie şarkısı, Britanya'da İRA'nın bombalamasında ölen iki küçük çoçuğun ardından yazılmıştı. "No Need To Argue" turnesi boyunca en çok konuşulan dedikodulardan biri Dolores'in gruptan ayrılacağı ve kariyerine tek başına devam edeceğiydi, ancak bu dedikodular hiçbir zaman gerçekleşmedi. 1994 yılında, MTV'nin "Yılın En İyi Parçası" Ödülüne grubun "Zombie" şarkısı layık görüldü. 
1996 yılında çıkardıkları üçüncü albümleri olan "To the Faithfull Departed", öncekilere göre daha sert sound'a sahip bir albümdü. Aynı zamanda Aerosmith'in prodüktörü olan Bruce Fairbarin'in imza attığı albümün ilk single'ı "Salvation", Cranberries'i dünya listelerinde yine üst sıralara taşımayı başardı. Gruba gösterilen ilgi o kadar yoğundu ki, MTV Unplugged serisi için uğradıkları Washington'da verdikleri ücretsiz akustik konsere 10,000'i!aşkın izleyici katıldı ve yeterli güvenlik önlemleri alınamadığı için polis konseri iptal etti. 
Grup, 1999 yılında dördüncü albümleri "Bury The Hatchet"ı piyasaya sürdü. Albümden çıkan ilk single "Promises" oldu ve çıkar çıkmaz neredeyse tüm ülkelerde 1 numaraya oturdu. Ayrıca Animal Instinct, Just My Imagination ve Dying In The Sun gibi parçaları unutulmazlar arasında yerini aldı. Grubun sound'u artık daha bir olgunlaşmış ve turnede geçen yılların grup elemanlarını ne derece etkilediği albümde açıkça görülebiliyordu. Albümü takiben açıkladıkları dünya turnesi konser tarihlerini Dolores'in hamileliği sebebiyle iptal eden grup, Dolores ve grubun menajeri Don Burton'ın kızları Molly'nin doğumundan sonra küçük bir turne yapmaktan da geri kalmadı. 
2001 yılında, "Wake Up and Smell The Coffee" adlı albümleri çıktıktan sonra, albümdeki parçalar listelerin üst sıralarında yerlerini almakta gecikmediler. Bu albümleriyle de güzel eleştiriler alan grubun, bir yıl sonra çıkardıkları "Stars - The Best Of 1992 - 2002" adlı ilk best of albümleri, daha önce çıkardıkları beş albümden seçilmiş 18 şarkının yanı sıra 2 de yeni şarkı içeriyor. Grup, müzik eleştirmenleri tarafından 90'lı yılların en büyük gruplarından biri olarak kabul edilmektedir.

Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/yabanci-rock/13816-the-cranberries-the-cranberries-kimdir-the-cranberries-hakkinda.html#ixzz1etXUtyOx

http://www.cranberriesclub.com

Dolores Mary Eileen O'Riordan (Burton)


Dolores Mary Eileen O'Riordan (Burton) (d. 6 Eylül 1971, Limerick), İrlandalı şarkıcı ve söz yazarı. The Cranberries'in dünya çapında başarı ve ün kazanmasında 13 yıl boyunca başroldeydi. İlk solo albümü Are You Listening? Mayıs 2007'de çıkmıştır.

1989-2003: The Cranberries Kariyeri 

Dolores O'Riordan 1990 yılında The Cranberry Saw Us grubuna solist olarak seçildi. Grubun adı daha sonra The Cranberries olarak değiştirilmiştir. Grubun diğer elemanları Noel Hogan, Mike Hogan ve Fergal Lawler'dır.
Yayınlanmış beş albümleri bulunmaktadır: Everybody Else Is Doing It, So Why Can't We?(1993), No Need to Argue (1994), To the Faithful Departed (1996), Bury the Hatchet (1999) andWake Up and Smell the Coffee (2001) ve grup dağılmadan önce bir best of Stars - The Best of 1992 - 2002 (2002).
O'Riordan 90'larda sürekli değişen saç rengi ve şekilleri ile tanındı. Ayrıca sahne performanslarını genelde çıplak ayakla yapardı.

2003-günümüz: Solo kariyer 

O'Riordan 2003'de Örümcek Adam 2'de kullanılmak üzere Black Widow'u yaptı ancak bu şarkı filmde kullanılmadı. Bu şarkı daha sonra ilk solo albümü olan Are You Listening?'de yer aldı. 2004'de İtalyan sanatçı Zucchero'nun Zu&Co. albümünde Pure love adlı şarkısında birlikte çalıştılar. Ayrıca sanatçı aynı yıl bestekâr Angelo Badalamenti ile Angels Go The Heaven isimli parçayı da içeren Evilenko üzerinde çalıştı. 2005'de Jam & Spoon albümü Tripomatic Fairytales 3003'deki "Mirror Lover" şarkısında konuk sanatçı oldu.
O'Riordan'nın ilk solo albümü Are You Listening? 2007'de yayınlandı.2009 yılında ise No Baggage adlı ikinci solo albümünü çıkardı.

2009-günümüz: The Cranberries ile tekrar 

Grup 2009'un sonlarına doğru tekrar bir araya gelip, turneye çıkmıştır. Ayrıca bu konserlerden biri İstanbul, biri de İzmir-Çeşme'dedir.

Özel hayatı 

Dolores Eileen O'Riordan 6 Eylül 1971'de, Limerick İrlanda'da doğmuştur. Ailesi tutucu Katolikti ve o da çocukluğunda kiliseye gitmiştir. Büyüdüğünde ise katolik kilisesine saygı duyuyor olsa da kiliseye gitmemeyi tercih etmiştir. Dolores 18 haziran 1994'da Don Burton ile evlendi. ilk çocukları Taylor Baxter, 23 Kasım 1997'da; ikinci çocuk Molly, 27 Ocak 2001'de; üçüncü çocuk Dakota Rain Burton, 10 nisan 2005'de doğdu.
O'Riordan eşi ve (kocasının önceki ilişkisinden olan çocuğuyla dahil olmak üzere) 4 çocuğuyla Howth (Dublin/İrlanda)da yaşamaktadır.
Not: Grubun "Delilah" adlı şarkısı Dolores O'Riordan hamileyken kocasını bir barda sarışın bir kadınla görmesi üzerine yazılmıştır.[1] Delilah, erkekleri sevgililerinden veya eşlerinden uzaklaştırmaya çalışan kadın anlamına gelir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dolores_O'Riordan

23 Kasım 2011 Çarşamba

Orhan Pamuk: Her yazar kendi milletinin kalbini kazanmak ister


Nobel Edebiyat ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk, gemileri yakarak yazarlık yoluna çıktığını ve iğne ile kuyu kazarak bugünlere geldiğini söyledi
MEHMET GÜNDEM

mgundem@yenisafak.com.tr
İğnesi Nobel'e değen yazar
Yazarlığa bedel ödeyerek yürümüş, gemileri yakarak yola çıkmış bir yazar Orhan Pamuk.
Düşünüyor, tartışıyor ve yazıyor.
Orhan Pamuk: Her yazar kendi milletinin kalbini kazanmak ister (1)
O siyasetçi değil, bir romancı.
Her romancı kadar isyankâr, aykırı, meraklı, azimli, acı çeken, umut büyüten, duygusal ve iyimser.
İçinden çıktığı toplumunu çelişkileriyle sevecek kadar rasyonel.
301'den yargılanması içine korku düşürmemiş, kendi olarak kalmaya kararlı fakat biraz daha temkinli.
Yalnızlığı, kendine dönmeyi, kitaplarına sığınmayı seviyor.
Ünlü olmanın getirdiği şımarıklılığı yüklenmek yerine tevazuu tercih etmiş.
"Ben değişmedim, değişmeyeceğim" diyor Cihangir'den İstanbul'a bakarken.
"Türk'ün Nobel'le imtihanı" kazasız belasız geçiyor.
Rahat bırakalım Ortan Pamuk'u hayatını yaşasın.
Normalleşmesine izin verelim, ona ne "hain" ne de "kahraman" muamelesini reva görmeyelim.
Yeni yeni misyonlar yüklemeyelim, abartmayalım, başarıyı taşınabilir olmaktan, sevinci yaşanır olmaktan çıkartmayalım.
Her yazar önce kendi toplumuna seslenir ve her yazar önce kendi toplumundan, kendi değerlerinden beslenir. Bu hiç değişmez. Nobelli Orhan Pamuk bizim toplumun rengidir.
Başarıda da empati olur, Nobel'i bizim Orhan Pamuk aldı.
Normal toplumlar yazarını cesaretlendirir.
Yazar "iğneyle kuzu kazarak" gelir maziden bugüne.
Orhan Pamuk'un iğnesi Nobel'e değdi.
Pamuk örneğinden hareketle yazarlarına eksik bir hayatı dayatmaktan vazgeçmeli toplum ve devlet.
Rahat bırakırsak eğer, yazar bildiğimizi bilmediğimiz şeylerden söz etmeye devam edecek.



* * *
Nobel almak sizi mutlu etti mi?
Nobel Edebiyat Ödülü beni mutlu etti...
"Yazar mutlu olsa yazamaz", "Mutluluk aptallara özgüdür", "30-40 yaş arası karımla mutlu olduğum için, 40-50 yaş arası öteki yazarların olmadığı kadar başarılı olduğum için suçluluk duydum" cümleleri sizin...
Çeşit çeşit mutluluk var. Bu ödül bir düzeyde beni mutlu etti.
Bu durum sizin için nasıl isimlendirelim; Mutluluktan mutsuz olmak mı?
Hayır, şöyle diyelim; Mutluluk hayatın amacımıdır? Bundan önceki kitaplarımda mutluluğu sorguladım; aile mutluluğunu, herkesle birlikte mutlu olmayı, yüzeysel kutluluğu... Bizdeki gibi ekonomik sıkıntıları, yoksulluğu, siyasal dertleri bol bir ülkede mutlu olmak -ahlakı açıdan- ne kadar doğrudur. Bu benim için doğru bir sorudur. Kar romanım yüzeysel olarak politikti, aslında başkaları dert içerisindeyken bizim mutlu olmaya ne kadar hakkımız var, bireysel mutluluğumuz ile toplumun mutsuzluğu arasına bir çizgi çizmeye ne kadar hakkımız varı da sorguluyordu.
Mutluluğu bencillik olarak mı görüyorsunuz?
Eğer insan başkalarının derdiyle ilgilenmemişse, hayatını yalnızca kendi mutluluğunu inşa etmeye göre kurmuş ve sonra da mutlu olmuşsa ben o mutluluğu sevmem. Ama ben 32 yıl roman yazdıktan sonra, -Nobel ödülünde olduğu gibi- romancılığımın bütün dünya tarafından tanınmasına, saygı duyulmasına yol açan bir ödül almışsam, o zaman ödülümün tadını çıkarmaktan suçluluk duymuyorum.


SUÇLULUK DUYACAK NE VAR?
Fakat mutluluk ile suçluluk duygusunu her zaman ilişkilendiriyorsunuz.
Evet ama bu durumdan suçluluk duymuyorum. Zaten suçluluk duyacak ne var.
Bu toplum öfkelerini de sevinçlerini abartarak yaşıyor. Siz ikisini de ardı ardına yaşadınız. Toplumun bu uç tavırları bir yazar tarafından taşınabilir bir şey mi?
İkisi de benim dışımdan bana yöneltilen durumlar. Bu kadarına hiçbir zaman talip olmadım. Sevgiye evet ama mahkeme kapılarındaki öfkeye asla... Yaşarken büyük sıkıntılar çektim ama bugün bende bıraktığı kırgınlık, kızgınlık ruhumda açtığı yaralar yok. Taşınabiliyormuş ki, taşıdık ve aslanlar gibi karşınızdayız..

NE HAİNİM NE DE KAHRAMAN
Toplumsal algılamamız içinden hainleri de kahramanları da aynı kolaylıkta çıkartabiliyor. Yine size bu iki sıfatla da hitap edildi...
Toplum abartıyor. Ne 'hain' dedikleri hain, ne de 'kahraman' dedikleri sandıkları kadar kahraman. Ne yazık ki, toplum bu iki kelimeyi çok kolay kullanma alışkanlığı var. Toplumun bana hain demesini de kahraman demesini de istemem. Öyle sık kullanılıyor ki, zamanla ikisinde değeri kalmıyor.
Halk sizi nereye doğru sürüklüyor?
Toplum beni nereye sürüklemek istiyor bilmiyorum, ama beni bir yere sürükleyemezler, telefonu fişten çekerim, kimseyle konuşmam romanımı yazarım. Zaman zaman işler sizin kontrolünüzden çıkabiliyor ve onun faturasını size ödetmek isteyenler beliriyor.
Fiş çekmek pek kolay değil, toplumun insanı baştan çıkaran bir gücü de var...
Var ama hem mutlulukta, hem öfkede, hem sevgide buna bir sınır koymalıyım.
Bu, hareketi bol günlerden sonra sakin bir limana demirleyebildiniz mi?
Demirledim, inşallah demir tutar.
Siyasal söylemleriniz çok tartışıldı, tartışılıyor...
O konular yaşandı ve kapandı, yeniden açıp açıp yaşamak istemiyorum, arkamda kalmış konular...
Cumhurbaşkan'ı Sezer Nobel sonrası sizi tebrik etmedi...
Her şeyi Cumhurbaşkanı'ndan beklememek lazım. Bir gün Cumhurbaşkanının tebrikini çok fazla önemsemeyeceğimiz bir toplumda yaşayacağımıza inanıyorum. Kazandığımız bir şeref, bir sevinç devlet tarafından onaylanırsa daha büyük bir sevinç daha büyük bir sevinç olmuyor. Yaşadığımız sevinçlerin, başarıların tadını çıkarmak için devletten onay almamız gerekmiyor. Başbakan Erdoğan, Dışişleri bakanı Abdullah Gül aradılar tebrik ettiler, müteşekkirim, başkası da tebrik etmemiş, bu benim için bir üzüntü kaynağı değil. Ben İstanbullu sivil bir yazarım. Devletten onay beklemem, gelirse sevinirim, gelmezse ilişmesinler yeter. Devletin görevi bana onay vermek değil, düşünce özgürlüğüne ortam sağlamaktır. Devlet yazarlara ne yapacağını söylemez ya da devlet beğenmediği şeyi yazan yazarı hapse atmaz.
Kim cumhurbaşkanı olsun sorusunun sizde bir karşılığı var mı?
Türkiye'nin önünde başka dertleri varken bunu hiç düşünmedim. Bu sorunun ilgilileri siyasete talip olanlar. Ben ileride yine siyasi demeçler verebilirim, ama daha kültürel siyasi konularda olur.
Çevrenizde sizi rahat eleştirenler var mı?
Var. Eleştirilere de açık biriyim. Bütün yazı hayatım yazdıklarımı birilerine okumakla geçer. Hiçbir yazımı başkasına göstermeden yayınlamam. Hem bir değil beş altı kişiye gösteririm.
Kim onlar?
Hayatımı paylaştığım yakınlarım... Kimi yazarlar, hiç kimseye okumadan bastırır romanını. Bu bana korkunç gelir. Ben beş sayfa yazsam da, birilerine mutlaka okumalıyım, ondan büyük zevk alırım. Benim için en önemli şey, yazdıklarımı başkasının bakışından görmektir. Her baba gibi evde konuşuruz aldığım ödülleri, başarıları... Kızım Rüya çok alçak gönüllüdür, o niyetle söylemediğim halde, "Baba kibirlenme" der. Artık yaşı ilerledi, bana daha çok karışıyor ve sahipleniyor.


KAÇMA EDEBİYATI YAPMIYORUM
Edebiyatı, romanı bir zırh olarak gördüğünüz oluyor mu?
Edebiyat, bir ülkenin ruhuna, kültürüne, tarihine sorunlarına sıkı sıkı bağlı olmalı, ama onun güncelliğine değil. Güncel konuları işleyecekse de onu derinden ele almalı. Benim edebiyatım bir kaçma edebiyatı değil. Ülkenin asıl dertlerini görmezlikten gelmektir kaçmak. "Gazetecilik edebiyatın ölümüdür" yargısını bilirsiniz. Edebiyatçılar için sert bir yargı. Aktüalite, gündem edebiyatın eklenmeyeceği bir şey değildir.
Nobelli yazar olmak, edebi ve siyasi sürecinizi nasıl etkiler?
Etkilemez. Sözümün daha çok dinlenmesine, daha çok etki yapmasına yarar. On yıl önce, -daha az ünlü olduğumda- siz bana güncel bir konu hakkında soru sorsaydınız, düşündüğümü hemen söylerdim. Şimdi ise, sözümü birazcık daha seyretmeliyim, daha az konuşsam da sesimin daha güçlü çıkacağını biliyorum. Buna uygun davranacağım. Ben Nobel'i alan en genç 5 içerisindeyim.
Okur ile aranızdaki ilişkiyi kontrol edebiliyor musunuz?
Edemiyoruz. Biz yazarların yumuşak karnı da budur. Başkaları araya girer hep. Hiçbir yazar kendi halkının sevgisini, saygısını, ilgisini kaybetmek istemez. Yazar olarak hem kendi kimliğinizi, kişiliğinizi koruyacaksınız, hem de sevileceksiniz ki kendi kimliğinizle ifade ettiğiniz düşünceler de kabul edilsin. İşin en sonunda yaşadığınız kültüre, ülkeye bağlılık, o ülkenin değerleriyle birlikte yaşamak vardır. 32 yıldır Türkiye'de yazıyorum. 32 yıldır, önce Türk okuru tarafından sevilmek istiyorum. Bunu da büyük ölçüde başardığımı düşünüyorum. Şimdi bazıları kızıyorlar ve bazıları da kıskançlık yapıyor. Türkiye'de yaşayan herkes, benim bazen sert de olsa eleştirel yorumlarımın olduğunu biliyor. Bir yazar en sonunda yaşadığı millete seslenir. Milletin kalbini kırmak istemez.
Araya girenlerden dolayı okur kaybettiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Hayır. Ne siyasi olaylar ne 301, ne olursa olsun benim okurla ilişkim hep aynı kaldı. Ayrıca bir de okur dışı ilgi oldu. Okurum olmayanlar da beni tanıyorlar.



Nobel aldığım için dünyanın en iyi yazarı değilim

Yazar için çok önceden hedef olarak belinlenebilen bir rasyonellik mi Nobel?
İleride paşa olacaksın gibi, "Nobel alacak adam" diye bir laf yok. Nobel hiç bir yazar için hedef değildir, çükü, onun kime verileceği, ne olacağını kimse bilmez. Yazarların aklından geçer Nobel'i alsam, ama pek çok yazar arkadaşım var, kimse bu düşünceyi ciddiye almaz.
Nobelli olmak sizi edebiyatın zirvesine taşımış mı oluyor?
Hayır, Nobel aldığım için dünyanın en iyi yazarı değilim. Nobel beni edebiyatın zirvesine taşımıyor ama kazandırdığı bir itibar var, yaygılık var, size karşı oluşan merak var.
Türkiye dışından ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Hayatımda iç dış diye bir ayrım yok. Türkiye'de olduğu gibi her ülkede de yazdıklarınıza dair olumlu olumsuz eleştiriler çıkar. Kitaplarım 50 dile çevriliyor. Nobel'den önce 46'ydı. Bu konuda dünyada ön sıralardayım.
Kıskananlarınızın sayısı rahatsız edecek kadar var mı?
Çok değil, ama beni rahatsız edecek düzeye ulaşabiliyor. 20 yıldır bana takmış olanlar var, her bahaneyle yazıyorlar. Artık ben onlarla meşgul olamam. Hayatta geldiğim yer onlarla didişmek değil mutlu olmak.
Edebiyatı siyasi konulardan ayrıştırmak gibi bir kaygı taşıyor muzsunuz?
Taşıyorum. Siyasi konuları ele alan bir romandı Kar. Kültürel siyaset, toplumların yapısındaki yaralar, temel çelişkiler... bunlar kitaplarımda var, olmaya da devam edecek...
Yaşar Kemal, yıllardır Nobel ödülüne başvurduğu halde alamadığı için "40 kitap yazdım. 1973'ten bu yana Nobel'e adayım, ölene kadar da aday olacağım. Yazar olduğum için üzgünüm. Bir daha dünyaya gelsem traktör şoförü olurum" dedi.
Yaşar Kemal, çok değer verdiğim büyük bir yazar. O lafı her zaman söyler. Kaç kere traktör şoförlüğü yaptığı mutlu yıllara gönderme yapmıştır. Bu demeç bende başka bir anlama gelmiyor.
Aldığınız parayla ne yapacaksınız?
Yazmakta olduğum Masumiyet Müzesi kitabıyla ilgili bir projem var ama elimde tutulur hale gelmeden konuşmayı doğru bulmuyorum.
Yeni romanlar kafanızda dolaşıyor mu?
Çok. Yazacağım beş altı kitap, Kolombiya Üniversitesi'nde vereceğim konferans...

13 Kasım 2011 Pazar

'' Utan utan , benden kalınsın ! ''

Red Hakkında


Berke 'Syantek' Özgümüş: Davul
"Bakın görün 10 yıl içinde Redd en fazla cover’ı yapılan grup olacak. Üstelik yalnızlaşan ve her geçen gün daha da mekanikleşen insanlar, bir gün anlayıp plastik çiçekler arasında böcek olmanın çok daha makbul olduğunu kabul edince taşlar Redd için oturmuş olacak." - Öykü Onur Tanyel 2008
Evet, Redd ismi reddetmekten geliyor ve grup ikişer kardeş ve bir Syantek’ten oluşuyor ama bunlar Redd”in en önemsiz özellikleri. Redd, Türkiye’de anlaşılması en uzun sürmüş ve hala da birçoğu tarafından henüz anlaşılamamış bir grup. Kendi dinleyicisinin konser salonları önünde kuyruklar oluşturduğu, biletlerini günler öncesinden tüketirken bir yandan popüler olmasından korktuğu, medyanın çekinip mesafe koyduğu, Türkiye’de her daim esen trend rüzgarlarıyla yelkenini havalandırmamış , fenomen olmaya aday bir grup Redd. Murat Beşer bir yazısında Redd’i "Akıntıya Karşı Kürek Çekenler" olarak tanımlıyor. Gruba 2007’de katılan Berke Özgümüş "Evet tabiri caizse ben de gıcık oluyordum Redd’e, etrafımda da gıcık olan çoktu. Yanıldığımı görmek hoşuma gidiyor" diyor.
2010 yılının Kasım ayında son stüdyo albümleri “Prensesin Uykusu Film Müziklerini” yayınlayan Redd, 2005 yılından bu yana beş stüdyo albümü ve bir de konser DVD”si yayınladı. Kısa sürede konser DVD”si, film müziği, canlı kaydedilmiş bir stüdyo albümü, 21 şarkısıyla bir insanın yaşamını kendi ağzından anlatan konsept albümleri ile Türkiye”de en farklı ve çeşitli diskografiye sahip rock gruplarından biri oldu. İlke Hatipoğlu "Tüm albümler farklı dönemlerimizi çok net anlatıyor. Hepsi bizim hikayemizin farklıparçaları" diyor. Redd bu kadar kısa süreye bu kadar çok albüm sığdırmış bir grupken Doğan Duru, "On yılın üzerinde birlikte çalan bir grup olarak çok daha fazla şey yapmış olmamız gerekirdi" diyor.
2006 yılında yayınladıkları "Kirli Suyunda Parıltılar" albümündeki şarkılardan biri olan "Prensesin Uykusu", 4 yıl sonra Çağan Irmak”a son filmi "Prensesin Uykusu" nu yazarken ilham kaynağı oldu. Redd bu filmin tüm müziklerini yaptı ve filmde rol aldı. Redd”in 2005’te yayınlanan ilk albümü "50/50" deki şarkılardan biri olan "Nefes Bile Almadan" ise aynı yıl vizyona giren, Ömer Faruk Sorak’ın yönetmenliğini yaptığı "Aşk Tesadüfleri Sever" filminde kullanıldı.
Redd, 21 isimli karakterin yaşamını sözel ve müzikal bir bütünlük içinde anlatan ve Türkiye”de bu anlamda yapılmış ilk konsept albüm olan "21" i Nisan 2009”da yayınladı. Yapımı bir yıl süren albümün yapım süreci de en az kendisi kadar sıradışı oldu. 21 şarkıve 4 bölümden oluşan, içeriği kartoneti ve konserleriyle çok özel bir iş olan albüm için Berke Hatipoğlu "Bir röportajda bize sorulabilecek tüm soruları cevaplıyor aslında bu albüm." diyor.
Redd’in canlı performansları her zaman albümlerinden daha fazla ses getirdi. Bulutsuzluk Özlemi”nin 20. Yılı konserinde "Mekanik Fanatik" parçasını yorumlamak için sahneye Clockwork Orange kostümleriyle çıkan Redd ilk şaşkın bakışı Nejat Yavaşoğulları’ndan alırken bir başka konserde tüm seyircisini Küçükçiftlik Parkın sahnesine çıkardı. "Gecenin Fişi Yok" ile Türkiye’de ilk akustik konser DVD’sini gerçekleştiren grup tüm konserlerinde mutlaka farklı içeriklerle seyircisinin karşısına çıkıyor. Redd, ilki İstanbul Babylon’da gerçekleşen "Softcore" serisiyle konser salonunu bir evin salonuna döndürüp seyircisiyle sorulu cevaplı muhabbet ederek bambaşka bir konser deneyimi yarattı. "21 Hikayenin Tamamı" albüm konsept konseri ile 21”in hayatını konser sahnesine taşıdı ve son olarak Ghetto”da gerçekleşen "AfterParty" ile konser sonrasında kendilerinin elektronik altyapılı müzik yaptığı, dinleyicisi ile içiçe bir parti gerçekleştirdi. Redd”i canlı izliyorsanız sahnede göreceğiniz hiçbirşeye şaşırmayın.
Redd “21”in yapım aşamasını dinleyicisiyle paylaşmak için açtığı blogla da Türkiye”de bir ilki gerçekleştirdi. Albümün sıradışı yapım süreci, grubun kendisi tarafından yazılan yazılar, çekilen fotoğraf ve videolarla dolaysız bir yoldan dinleyicisine ulaştı. "ReddSeyirdefteri" adını verdikleri blogu web sayfasına taşıyan grup albüm sonrasında da yazmayı bırakmadı ve bugüne kadar getirdi. ReddSeyirdefter hala direk olarak grubun kendisi tarafından yazılıyor ve oluşturuluyor. Redd bu platformu sadece kendisi ve müzik hakkında yazmak için de kullanmıyor, güncel olaylar hakkında düşündüklerini dillerini hiç yumuşatmadan ifade ediyor. Güneş Duru şöyle diyor: "Etrafımızda olup bitenlerden etkilenen, onlardan beslenen, bazılarını reddetmekten kaçınmayan, kritik eden, muhalif duran, genel eğilimlerden uzak durmayı tercih eden ama herşeye rağmen umut eden bir gruptur Redd."

http://www.redd.com.tr/
http://reddseyirdefteri.com/